YÜZLEŞMELER MEVSİMİ

Art arda cemreler düştü, birçoğumuz fark etmedik ve fakat yüzleşmeler mevsimi geldi, herhalde.  Büyük, küçük, gerçek, tüzel her kişi bu mevsimden etkilenecek, yüzleşmelerden nasibini alacak gibi gözüküyor.

Eski tarifler hükmünü kaybetti veya kaybediyor. Yeni anlamlar da henüz oluşmadı. Bunlar araf zamanlarıdır. İnsanlar, kurumlar, toplumlar adeta başsız tavuk gibi davranırlar. Yani insiyaki pek çok hareket yaparlar fakat bunu neden yaparlar? Ne işe yarar? Pek de bilmezler. "Abartıyorsun, bu kadar da değil" diyorsanız öyle olsun. Anlatımda biraz mübalağa olsa bile hali tarifin çok uzağında şeyler söylemiyorum.

Muhit/çevre, merkez/öz için bir aynadır. Oradaki her durum, içeride bir yüzleşmeye, muhasebeye, tavır ve tutum almaya mecbur bırakır. Elbette yüzleşmenin yegane yolu bu değildir. Rüştü kemal bulmuş unsurlar, iç dünyalarında, daimi ve sabit olan hakikat aynasını, mütemadi referans kabul edip; bütün fikir, inanç, karar, davranış, ahlak, şahsiyet, sistem ve ilişki hallerini muhasebeye ve inşaya tabi tutarak, sürekli kemal süreci üzerinde olurlar. Muhitteki her hal değişimi, bu süreçte müessir bir faktördür. Bir de merkezde, yukarıda ifade edilen kıvamda yüzleşme ve kemal yaşayamayanlar için, çevrenin daimi ayna olması gerçeği vardır ve ister istemez yüzleşmeye mecbur bırakır.

Örneğin bir devletin; insanları yönetim biçimleri, toplumun talep niteliği ve niceliği ile şekil bulur. Toplumun talep niteliği ve niceliği ise insanların tasavvur, akıl, duygu, ruh, algı, karar, eylem ve örgütlenme mahiyetlerinin ortalamasına göre şekillenir. Devletler genellikle bu faktörlerin biçimlenmesine yönelik strateji ve uygulamalarla, insanların talep nitelik ve niceliğini kontrol altında tutarak, sistem ve yönetim güvenliğini sağlarlar. Bunu gerçekleştirebilmek için kurdukları sistem ve mekanizmaların gücü ve yeterliliği oranında yönetim, hale uygun değişim ve sürdürülebilirlik hususunda yeterli ve başarılı olurlar.

Mesela, insanların talep niteliklerini ve niceliklerini belirleyen hallerindeki değişimin hızı, ivmesi ve frekansı, şu ana kadar bilinen ve hatta öngörülenlerin sınırları dışında artmaya başlasa ve bu artış da sürekli olarak barem yükselterek devam etse ne olur?

Muhtemelen; alanını, sınırını, hızını, ivmesini ve gücünü kendisinin belirlediği ve sistemini, yönetim mekanizmalarını, unsurlarını ve usullerini buna göre şekillendirip ayarlayan devletler; standart sapmaların dışında bir ivme, güç ve frekansla değişen muhit koşullarına, senkron bir tepki gösteremeyeceklerdir. Zira büyük sistem ve mekanizmaları oluşturan unsurların mahiyetleri ve davranış biçimleri, çok kısa sürede ve kolayca değiştirilemez. Hele alt unsurların sayısı çok fazla, etki parametreleri çok ve karmaşıksa... Hali okuma, algılama, anlama ve buna uygun tavır ve tepki gösterme zafiyeti yaşayarak ve bu durumun artarak devam etmesi ihtimaline maruz kalan merkez nasıl bir tutum alacaktır?

Bir de merkeze insanları alarak bir örnek oluşturalım. Genellikle kendilerini kuşatan çevrenin; din, kültür, gelenek, eğitim, propaganda, sosyal etkiler, iletişim yöntemleri, yönetim biçimleri, psikolojik operasyonlar ve benzeri faktörlerle biçimlenen algı ve tercihleri ile oluşan, normalleri çerçevesinde yaşadıkları hayatlarına, bu etkilerden farklı biçimde ve güçte tesir unsurları dokunmaya başlasa ve bütün direnmelerine rağmen, mecburi yüzleşmelere maruz kalsalar; bunun neticesinde, iradi olmasa bile talep nitelikleri ve nicelikleri değişmeye başlasa; bunun ortaya çıkarttığı psikolojik ve sosyolojik hal değişiklikleri, katalizör etkisi yapsa ve gayri iradi de olsa, talep değişiklikleri güçlenerek, ivmesi ve frekansı çoğalarak devam etse ne olur? Bir müddet sonra gayri ihtiyari süreçler bir bilince ve niteliği iradiye dönüşmeye başlasa, hangi sonuçlar oluşmaya başlar?

Yüzleşmeler mevsimine dair temel bir-iki soru sordum. Oysaki sorulacak sorular, bunların asimetrik katı kadar çok; buradan çıkacak yeni soru ve sorunlar; katı, küpü mesabesinde kesif, bulunması mecburi cevaplar, nicelik olarak bunlarla doğru orantılı, nitelik olarak mevcut parametrelerin; anlamak ve çözmek için yeterli olamamak ihtimalini içerisinde barındırmaktadır. Bir de bu soruların muhatapları, sadece devlet ve insanlar biçiminde bir çerçeveye sığmayacaktır. Merkez ve muhit mekanizmasına sahip bütün izafi haller, ilişkiler, süreçler ve unsurlar bu durumun kategorik tarafları olacaktır.

Bu hal karşısında muhtemel iki temel tutum, başlangıçta ifade ettiğimiz gibi tezahür edecektir. Ya merkezde, hakikat referanslarını esas alarak ve çevre koşullarını eş zamanlı ve bütüncül olarak izleyerek, mütemadi bir yüzleşme, muhasebe, yeniden inşa sürecini ifade eden bir tercihe sahip olunacaktır. Bu tercih özgün bir sistematiği ve algoritmayı mecbur kılmaktadır. Ya da değişen çevre koşullarını esas alan bir tutumla, süreçlere vaziyet etmek tercihine sahip olmaktır. Burada da asıl belirleyici olacak faktörler; çevre koşullarını kontrol altında tutabilmek güç ve yeteneği ile; değişen çevre koşullarının oluşturduğu talep nitelik ve niceliklerin kök etki faktörleri olan; değişimin gücü, ivmesi, hızı ve frekansına senkron ve uygun tepki verebilecek sistemler, mekanizmalar, kaynaklar, olgular, strateji ve usullere; bunları sürdürülebilir halde tutabilmek imkân ve kabiliyetlerine sahip olmak olacaktır.

Ya da en konforlu tercih Temel'in stratejine sarılmak olmalıdır. Benzin zamları karşısında nasıl dayanabildiğini soranlara; "beni etkilemiyor, ben her defasında beş liralık alıyorum" demiştir. Artık nereye kadar götürürse...

Yani eski hâl muhal. Bilsek de bilmesek de istesek de istemesek de insanların cari durumlarını aşan güç, ivme ve parametrelerle; küçük-büyük bütün ölçeklerde, merkezleri ve muhitleri yeniden görmeye, düşünmeye, anlamaya, tutum ve tavır almaya mecbur bırakan bir hâl ve sürece girilmiş gibi gözükmektedir. Bu gayri iradi bir durumdur. İradi olansa; nasıl bir algı derinliği, perspektif ve tercihe sahip olunacağına karar vermektir.

0 Yorumlar