İnsanların birbirlerine söyledikleri günübirlik yalanlardan bahsetmiyorum. Elbette bunlar da iğrenç şeylerdir, fakat iğrenç olarak bile vasıflandırılamayacak, çok ötesinde, bataklıkları ve insanları içine çeken girdapları oluşturan yalanlardan bahsediyorum.
Hayatlarımızı kurarken, farkında olarak veya olmadan alıp, kullandığımız; hayatlarımızın asıl mahiyetini, biçimini, özünü belirleyen kök yalanlardan...
Bunların farkında olmak, bilmek, ciddiye alıp önemsemek, sahici bir varlık ve hayat anlayışına sahip olanların işidir. Bunun dışındakiler, yalanların evladı oldukları için, bu mevzular onların dağarcığında, dilinde olmaz.
Bu mevzu hayatın kesitlerinin, detaylarının değil; ana gövdesinin, temellerinin, kolonlarının, kirişlerinin konusudur. Yani hayatı inşa etmekle ilgili bir bilgiye, ilgiye, mesuliyete sahip olanlar; üzerinde düşünür, konuşur, ürperir ve sorumluluk alırlar.
Zira konu, gerçek olmayan şeylerle kurulmuş sahte hayatların, sürekli imal edilmek zorunda olunan sahte amaçları; bu malzemeyle imal edilmiş sahte kavramların, yanına gidince serap gibi kaybolan sahte varlıkları; tam ulaştım diye kıvranılan anda dayanılan duvarların sert ve soğuk yüzleri; hedeflenilen sonuçları ve duyguları elde ettim zannedenlerin, o anda denizin bittiğini fark etmeleridir.
İşte bunlar akan sel suyunda sürüklenen kullanılmış poşet gibi; farkındasız, iradesiz, asılsız ve gelişine yaşanan bir hayatın mağdurları olarak, fakat mağduriyetlerinin bedelleriyle, çaresizliklerinin mutlaklaştığı demde yüzleşen biçareler olarak yaşarlar.
Yalanların mukabili hakikatlerdir. Bunların membaı, menşei; hiçbir şeyin olmadığı zaman bizatihi var olandır. Bizim için hakikat, yokluktan, varlık sahnesine çıkartıldığımız demin öncesinde, her şey için belirlenen varlık özellikleridir. Yani var olanlar için aslolan, varlık özelliklerini bilip, hayata ilişkin tüm karar ve davranışlarının, çatı bilgisi olarak kabul edip, sonrakilerin hepsini bunların bir fonksiyonu olarak ve bunlardan mülhem belirlemeleridir.
Yalanların iki büyük atasından birisi; bu çatıdan yani insanların varoluş hükümlerinden başlamayan; anlam, amaç, ilke, sınır, ölçü, ilişki, hukuk, sistem ve öncesinde de algı, tahayyül, tasavvur ve kararlar oluşturmaktır. Diğeri ise varoluş hükümleri yerine sahte hükümler ve hüküm kaynakları oluşturmaktır. Bu durumda insanlar, ister varoluşun sahibine muhalefet niyetiyle, isterse O'nun adına kandırılmış olarak, yalancı yani sahici olmayan hükümler oluştursunlar veya kaynaklara inansınlar, sonuç aynıdır. Sadece kendilerini ve insanları, hakikat üzerinde oldukları hususunda kandırıyorlardır.
Yalanla yaşayanların en ağır bedeli, sahici bir hayatta yaşamak liyakatin sahip olamamaktadır. Elbette buraya kadar da her ulaştım zannettiği şeyin bir serap olduğunu görmenin yorgunluğu, ıstırabı ve umutsuzluğu sonucunda...
0 Yorumlar
SON DAKİKA
1
NASIL BİR MEYDAN OKUMA İLE KARŞI KARŞIYAYIZ? CEVABIMIZ NE OLMALIDIR?