Orta büyüklükte yuvarlak bir masanın etrafında bir grup arkadaş, Ankara'da, ayda bir iki kez toplanıp, analizler yapıyoruz. Bu yazıda biraz bu masanın hikayesini, biraz da, size de enteresan gelebilecek bir anekdotu paylaşmak istiyorum.
Müslümanca bir perspektiften hâl analizleri yapıyoruz.
Bazen, halihazırın tasvirini ya da sorun analizleri; bazı hususların süreç ve sonuç analizleri; zaman zaman, etki ya da hasar analizleri veya ihtiyaç ve hedef analizleri vb. konular üzerinde çalışmalar yapıyoruz.
Üzerinde çalıştığımız konular mutlaka, gerçek öneme haiz, öncelikli, güncel veya müstakbel stratejik değere sahip hususlar oluyor.
Önceden gündem belirlemeden; ya açılan bir mevzu üzerinden analiz konusu gelişiyor; ya da arkadaşların üzerinde çalıştığı veya düşündüğü bir mevzuyu bahis konusu yapıyoruz.
Fakat öncelikle bu çalışmanın serencamından biraz bahsedeyim.
Bir arkadaşın teklifi, teşviki ve gayreti ile başladık. Başka bir arkadaş ta yer temini ve ev sahibi desteği sağlandı. Çalışma bu kıvama gelene kadar çok fazla insan hareketliliği yaşandı. Yani katılıyorlar ve bir süre sonra katılıyorlar, onların yerine dahil olanlar, katılıyorlar ve yerine katılıyorlar... Ayrılıkların farklı nedenleri vardı. Mesela bir kısım arkadaşlar burada yaşanan olaylar ve usullerini, alışkın oldukları yerden farklı olup olmadığını ayırmak için yadırgatıcı buldular. Gruptan ayrılanlardan bazılarını ayırarak ortaya çıkan perspektifleri, genel anlamda din anlayışlarına uygun bulmadılar. Tek tük olsa da, kişilerin Müslüman perspektifi ile yapılmasına tepki gösterenler oldu. Çalışma kaydı olarak, boşalan sandalyenin, kalan kişi ile behemehal doldurulması tercih ediliyor ve yeni gelen kişi daha önceki çalışma dökümanları ile desteklenip, adapte edilmeye çalışılıyordu. Trajik ayrılıklar halinde, ilerleyen vakitlerde ortaya çıkan bilgiler, ufuklar, tasavvurlar çerçevesi korku ve kaygıya kapılanlar tarafından gerçekleştirilmişti. Bu korku ve kaygıların temel iki durumunda görülüyordu. bunlardan bazıları; Çalışma sürecindeki tebarüz eden bilgiler, harcamaları derin bir yüzleşme ve gözden geçirme geçirmeye mecbur kalmaması söz konusuydu. Bunun sonucunda yeni kararlar almak seçim ve bu kararların mevcut hal ve standartlarında değişiklik gerektirme potansiyeliydi. Diğeri ise, şu ana kadarki faaliyetlerin ve okumaların farklı olduğu durumlarda, paylarının sorumluluklarını üstlenme zorunluluğu ya da asgariden, güdü durumu durumuydu. Bunlar, cari yaşantı ve yaşamında pek çok gerekli olmayan şeylerdi. Çünkü hayatın ömrüne, biçimine göre değiştirilmeli ve biçimli olmayan; genellikle kültür ve hobi düzeyinde, fazladan genişleme ve hayatı etkilemesi gerektirmeyen kullanım alışkın olanların, anidenbire; sonuçları ve etkileri olan çözümlerin muhataplarının bozulması mümkündü.
Başlangıçtan itibaren serbest gündemle başlayıp, buradan yön bulan çalışmalarda; özellikle amaçsız ve etkisiz işlerden bunaldığı için bu masaya oturan arkadaşlar, bir müddet sonra; "geyik muhabbetine veya boş sözler" formatına dönüşmek itiyadı gösteren toplantılarda, "rahatsız edici" sorgulamalara başladılar. Mesela cari süreçler üzerinden mevzu açılınca, bunun Müslümanca bir perspektife oturup, oturmadığını analiz edecek sorular sorup, cevaplar geliştirmeye çabaladılar. Bunların sonucunda, çalışmaların özgün ve etkin olabilmesi için öncelikle analiz edilmesi gereken ihtiyaç ve hedeflerin üzerinde yoğunlaşıldı. Örneğin; sohbet formatından, analiz yapabilmek formasyonu oluşturmaya geçilmesi üzerinde çalışıldı. Bence en önemli ve zor çalışmalardan birisi; çalışmaların özgünlüğünü sağlayacak olan; "Müslümanca bir perspektiften hal analizi" yapabilmek hedefini mümkün kılacak olan; "Müslümanca perspektifin" geliştirilmesi ile başlayan çalışma olmuştur. Bunu gerçekleştirebilmek için, hidayet Kitabının rehberliğinde; hayatın inşasını, yaşanmasını, korunmasını esas alan bütün süreç, dinamik ve ilişkilerin çerçevesinde; tarihsel serüveni boyunca uğradığı tasallutlar, yediği operasyonlar, meydan okumaların tesirleri ve diğer hukuksuz, maksatlı ya da ahmakça gerçekleştirilen bozucu tesirlerden arındırmaya gayret göstererek; hayatın içerisinde ve bütün süreçlerinde sağlamasını yapmaya çalışarak; orijinal fıtratına uygun bir "din kavramsallaştırması" gerçekleştirmeye çalışıldı. Daha sonra bu çerçeveyi temel kabul edip; Kitabı esas ve eksen alıp bir özgün epistemoloji üzerinde çalışıldı. Hepsiyle birlikte, Kitabʼın sistematiği çerçevesinde bir İslam tasavvuru ve perspektifi çalışmasına yönelindi.
Bu meyandaki çalışmalar; "bir vacibin gerçekleşmesi için gerekli olan şeylerde vaciptir. Anın vacibinden başlar ve anların vacipleri sistematiği ile devam eder" prensibine uygun şekilde, bir inşa mantığı ve planı ile devam etmektedir.
Yapılan bütün çalışmalar; notlar, belgeler, kayıtlar, dökümanlar biçiminde; "tüketimine izin verilmeyecek unsurlar" kategorisi ile; " henüz müşterisi olmayan ürünler" dükkanının raflarında, tasnif edilmekte ve muhafaza edilmektedir. Zamanı gelip, ehilleri talep edinceye kadar, "potansiyel arz" olarak üretilmeye devam edecektir, inşallah.
Yuvarlak masanın serencamı ile ilgili kısa hikayeye kafi deyip, enteresan anekdot üzerinde de birkaç satır yazalım.
Bir toplantıda, arkadaşlardan birisi; "ilginç bir halimi paylaşmak istiyorum" dedi. Dizi filmleri, film izliyorum. Mesela bazı bir mücadeleyi esas alan yabancı diziler veya yerli, yabancı propaganda filmleri oluyor. Filmin ana olayı, nedeni, amacı belli... Senaryonun işlediğini ve oradaki hayat anlayışını zaten biliyorum. Çoğunun nasıl şerefsiz niyetlerle çekildiği ve nasıl aşağılık sahnelere sahip olduğu da tartışılmaz. Ancak bütün bunlara rağmen; birilerinin inanarak, adanarak mücadele ettiği; ya da hasbice iyiliklerini ya da eşlerden birinin, başka biriyle, samimi, hesapsızca ve hukuk gözeterek paylaştığı kesitlerde, ayrıcalıklı gayri ihtiyari ağlarken yakalıyorum. Daha sonra bunun nedeni üzerinde uzun süre görüntülenmeye başlıyorum. Bu hususta sizlerin de fikir ve tespitlerinizden faydalanmak için kullanmak isterim.
Psikoloji doktorası olan; bu çalışmalara istikrarla devam eden ve özgün perspektif çerçevesinde gelişen zihni süreçle, henüz isim koymadığı fakat bağlamı "insan halleri" olan bir disiplin üzerinde çalışmaya başlayan bir arkadaşımız düşüncelerini ifade etti. Bu tipik bir hasaret hali. Yani hüsranı ve yoksunluğu içerisinde bulunduğun olumlu durumlardan kesitler ve enstantaneler gördüğün zaman; bu bütüncül bir hale tekabül etmese bile duygularını harekete geçiriyor. Kitabın bildirdiğine göre; hüsranlık ancak insanların birşeylere inandıkları, amaç edinip, adandıkları ve bunun için doğru şeyler yapıp, mücahede ettikleri, bu da yetmez; bu süreçten elde ettiklerini diğerleri ile paylaştıkları ve onlara hakkı tavsiye edip, sabırlı olmalarını telkin ettikleri zaman oluşmaz. Diğer bütün durumlar, hasaret ve hüsranlık hallerinin farklı biçimleri olarak tezahür eder. Sen özgün perspektiften; hakikatin mücahedesini, hak eksenli hayatın inşasını ve korunmasını; bunun için hayatın her anında en doğru kararlar alıp, en doğru davranışları, en doğru biçimde gerçekleştirilmesinin, hayatın nedeni ve lazım şart olduğunu okuyan, bilen insansın. Burada asıl kavram ahsen-i amel. Bu kavram sadece bilmeyi değil, anlarda karar almayı, davranış gerçekleştirmeyi ve bunu hale döndürüp, çevre ile paylaşmayı da kapsayan, bütüncül bir kavramdır. Tekil olgular doğru/salih olabilir. Mesela inanılan bir amaç için mücadele etmek salih bir olgudur. Ancak bu tek başına bir mana ifade etmez. Amacın da, yöntemlerin de, niyetin de, ilişkilerin de, ilke, değer ve sınırların da salih yani doğru olması gerekmektedir. Ayrıca bunun kişiye izafi bir doğru değil, fıtrattan doğan anlam, ilke ve hukuka izafeten doğru yani salih olması icap eder. İşte bütün parametrelerin bütüncül olarak salih olması durumunda, amel ahsen yani en doğru olacaktır. Aslında bu örnekte, şeytan yandaşlarının bütün propaganda faaliyetlerinde kullandığı etkin bir taktik sözkonusudur. Birçok yanlış yani salih olmayan unsurun, salih bağlamlara bindirilmesi ya da doğrularla paçal olarak sunulması ile insanlar; yoksun oldukları ya da hüsranlarına neden olan fıtri hasaretlerini, eksiklerini burada görünce, duygusal mekanizmaları devreye girip, etkilenebilmektedirler. Bu etkilenme sürecinde, salih olmayan diğer husus ve faktörleri de, farkında olmadan olumlama ya da kabul eğilimine girebilmektedirler.
Senin gibi, neyin, nasıl yapılması gerektiği hususunda fikri, arayışı, mesuliyet duygusu ve dahi mahcubiyeti olan fakat bu hususta etkin olup ta, bunların gerçekleşmesi için aktif çabalar göstermeyenler; bütün içerisinde pek çok fasit unsur bulunduğunun farkında olduğu ve bunları asla olumlamayacağı halde bile; kesitlerde, salih bazı şeylere rastlayınca, hasaretin eseri olarak duygularına hakim olamayabiliyorlar. Buna "yalanına gözyaşı dökmek sendromu" denilebilir.
Doğal olarak bu celsenin gündemi; ahsen-u amel tasavvuru, denge ve dinamikleri, yoksunluk riskleri ve güncel vaka analizleri olmuştu.
0 Yorumlar
SON DAKİKA
1
NASIL BİR MEYDAN OKUMA İLE KARŞI KARŞIYAYIZ? CEVABIMIZ NE OLMALIDIR?