"Aynıyla vakidir, aşağıdaki ayetin tahakkuku bizatihi müşahade edilmiştir" diye anlattı, ismi bizde mahfuz şahıs.
Fussilet 53 "Biz ayetlerimizi hem afakta, hem kendi nefislerinde onlara göstereceğiz; öyle ki, şüphesiz onun hak olduğu kendilerine açıkça belli olsun. Her şeyin üzerinde Rabbinin şahid olması yetmez mi?"
Bu ayetin tahakkukunu bir sorguda aşağıdaki ayeti görerek müşahade ettim.
Sebebini hâlâ anlamadığım bir sorguya alındım. Sorgu odasında, karşımdaki sandalyeye oturan, elindeki dosyayı hızla benim önüme çarptı ve "sen gizleyebileceğini mi zannettin? Gecede kaç dakika horluyor, kaç sefer sağından soluna dönüyorsun biliriz. Karşında devlet var devlet, istemezse evden dışarı çıkamazsın; iş yapamazsın; marketten alışveriş bile yapamazsın. Sınırlarını o çizer, aşarsan haddini de her türlü bildirir."
Ben hala bu masaya neden oturtulduğumun sebebini düşünürken, birden anladım.
"Alemlerin Rabbine hamd olsun"
Hamd etmenin ne olduğu, bu vesile ve bu adam vasıtasıyla, başka bir unsur üzerinden anlatıp, öğretiliyordu.
Allah bana bu ayetini, bu mekânda, bu vesile ile gösteriyordu.
Binlerce kere tekrarladığım bu ayette söylenen "hamdın"; bir şuur, bir karar, bir hal ve bir duruş olduğunu, bu vesile ile, burada, iliklerime, ruhuma kadar anlamaya başlamıştım.
Sorgucu, devletin ne kadar güçlü, her şeyi takip eden, bilen, kontrol eden bir güçte ve yücelikte olduğunu gösterip, kabul ettirerek, buna uygun bir tutum almam için çaba gösteriyordu. Bunun için devletin elinde olan imkân ve güçlerini hatırlatıyordu. İstihbaratı vardı; takip eden, dinleyen, bilgi toplayan, analiz yapan, operasyon gerçekleştiren. Silahlı kuvvetlerini hatırlatıyordu; uçaklarını, tanklarını, gemilerini, tüm silahlarını, askerlerini. Finansal gücünü ve tüm değerleri kontrol edebildiğini. Kânun yapmak ve uygulama gücünü. Sınırlar belirlemek ve aşmaya çalışanları nasıl hizaya getirdiğini. Polisini, üniversitesini, bürokrasisini; eğitimi, kültürü, ticareti ve sosyal yapıyı nasıl kontrol edip, yönettiğini.
Hatırlatıyordu ki, unutup da duruşunu bozanların tekrar temenna çakıp, hazır ola geçmelerini sağlasın. Otorite ve güç karşısında teba, halini ve haddini bilip, ona göre kararlarını versin, işlerini görsün ve ilişkilerini düzenlesin.
İşe yaradı, hatırladım, bütün ruhumla sarsılıp, temennayı çaktım ve hazır ola geçtim ve hançerem yırtılana kadar bağırdım. "Âlemlerin Rabbine hamd olsun." Binlerce kere söylediğim şeyi ilk defa söylediğimi hissettim.
Hamd etmenin, karşısında bulunduğun hakikatin, hakikatini idrak edip, bu idrakin mecbur kıldığı, hale bürünüp, duruşu sergilemek olduğunu idrak ettim tüm ruhumla.
Sorgucu ürktü ve aceleyle beni serbest bıraktı.
Kapının önünde, Johannesburg'un Mayıs güneşinin ve bol oksijenli esintisinin nasıl bir güzelliğe sahip olduğunu hissettiğim bir sarhoşlukla, sokaktan geçen siyahi renkli kardeşime olanca gücümle çarptım, neredeyse yere yuvarlanıyordu. Toparlandı ve bana döndü; "affet beni patron" dedi. Boğazım düğümlendi ve kardeşimi kucaklayıp, içinde bulunduğum ruh haline çekmek istedim, hamdın hakikatini göstermek için.
Ayetlerini, hak tebeyyün etsin diye, hayatın umulmadık anlarında ve yerlerinde gösterenin, hamde tek layık olan olduğunu tüm ruhumla gösteren Rabbimden, bu hamdla tesbih etmeyi de nasip etmesini diledim.
0 Yorumlar
SON DAKİKA
1
NASIL BİR MEYDAN OKUMA İLE KARŞI KARŞIYAYIZ? CEVABIMIZ NE OLMALIDIR?