İnsanların olanları farklı biçimlerde, düzeylerde, perspektiflerden ve anlam çerçevelerinde okumaları, anlamaları, değerlendirmeleri çok mümkün ve gayet doğaldır. Bu izafiyetin neticesidir.
Ancak izafi durumlardan okunan hadisatın, etkilerini, okuyanın haline uygun göstermesi söz konusu olmayabilir. Mesela yol kenarında duran bir poşeti zararsız görüp, ona tekme atan kişiye; "poşetin içerisindeki bomba patlayınca" ; tekme atanın bakış açısına ve niyetine göre değil, kendi tesir gücüne uygun zarar verir ve onun parçalanmasına neden olur.
Bu durum, her olgunun, oluşun, ilişkinin, unsurun ve hususun; kendi doğasının nedenine, sistemine ve gücüne uygun etki ve sonuç üreteceği gerçeğinden dolayı böyledir. İnsanların izafi bakışları, kendi tutum ve davranışlarını belirler; sonuca etki edebilmeleri ancak halin doğasını doğru okuyup, doğru ve etkin tutum almalarına bağlıdır.
İçerisinden geçtiğimiz zamanlar da böyle bir duruma şahitlik etmektedir. İnanılmaz karmaşıklıkta şeyler olmakta, inanılmaz karmaşıklıkta ilişkiler ağı bir yumak haline gelmiş durumdadır.
İllaki bu durumun, istisnasız herkesi etkileyecek sonuçları olacaktır. Sanki bu kere sonuçlar çok radikal ve güçlü etkiler doğuracak gibi görülmektedir. Sanki Dünya Sistemi bu kadar karmaşa ve kaosu çok uzun süre sürdüremeyebilir. Sanki insanlık bu halin süreçlerini çok daha uzun süre yönetemeyebilir, bu hallere çok daha uzun süre tahammül edemeyebilir. Sanki artık sistemler ve süreçler son düzlüğe girdiler ve hepsi için durum hayat-memat meselesi. Yani canı dişe takmaktan başka yol kalmadı.
Böyle okuyup, anlayamayanlar için de durum farklı olmayacaktır. Benim için fark etmez, ben hep beş liralık alıyorum diyenlerin benzinleri onları son düzlüğün sonuna kadar bile götürmeyince zaten şafak fiilen atacaktır.
Belli ki bu kere hali okumayı sağlamak için gösterilen filmler pek işe yaramayacak ve hatta sonuna kadar oynayamayacak bile. Muhtemelen film bitmeden; makinist, mısırcı, teşrifatçı kaçacak fakat ışıkları yakmadan kaçtıkları için seyirci uyanmayacak. Yapımcı, rejisör, senarist zaten çoktan yola koyuldular, kendilerine kaçacak yol aramaktalar.
Filarmoni orkestralarının uyuttuklarını, davul-zurnanın uyandırmak ihtimalinin ne kadar olduğu bilinci ile yapılan hatırlatmalarda; Suriyeli saf çocukların sokaklara çizdiği sek sek karelerinin ve sek sek taşlarının hala orada durduğu; çizen babaların bir kısmının yolda vurulduğu; çocuklarınsa, evlatlarını ve namuslarını korumak çaresizliği içerisinde ağlayan annelerini anlamadan onlara eşlik ettikleri anlatılır. Hoş, davul-zurnanın etkilemediği kulakların, sivrisinek örneği ile uyanacak kadar latifleşmesini ummak ne kadar hikmetlidir. Ancak Latif olandan umut kesmemek te esastır.
Hayır, haddi aşmak, aşağılamak, küçümsemek, yargılamak yok. Son düzlükteki cayırtı, gürültü arasında, çaresizce çığlık atarak dikkat çekmeye çalışmak var. Egoya dair herhangi bir şeye karşı ufak bir dokunuş karşısında arslan kesilmenin; hakikatin bedellerini fiilen görünce kaç paralık kıymeti harbiyesi olacağına ilişkin bir hatırlatma çırpınışı var.
Susalım, zaten konuşulanların çoğunun ne kadar değeri olduğu, fiili sonuçlarla yüzleşince, ayan-beyan ve tereddütsüz görülecektir. Susalım ki belki henüz her şey bitmeden duymak imkânı doğabilir. Gözlerimizi kapatalım, oynatılan filmlere. Belki bu halden bir ışık doğar ve bununla karanlıkta bırakılan hakikatler aydınlanır ve tekrar görebilmek imkânı doğar.
Ya da insanlığın, kemal mertebelerinden sarfı nazar etmesi ihtimal dışı kalmayabilir. Dünya, bir vaktin son düzlüğünde. Sonra yakin hâsıl olacaktır muhtemelen, fakat elde ne kalır bilinmez. Olsun, zaten dinlemediğimiz zurnada peşrev olmaz, ne çıkarsa bahtımıza demekte bir seçenektir elbette.
0 Yorumlar
SON DAKİKA
1
NASIL BİR MEYDAN OKUMA İLE KARŞI KARŞIYAYIZ? CEVABIMIZ NE OLMALIDIR?