SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ İÇİN MECBURİ İSTİKAMET

Yeni taşındığım şehirde bir eczaneye uğradım. Entelektüel ve çelebi eczacı bey ilaçları hazırlarken, hafiften muhabbette ediyordu. Şehre yeni taşındığımı söyleyince, sebebini sordu. Bir enstitü kurmaya çalışıyoruz dedim. Çalışma konusunu merak etti. İnsanların psikolojik, sosyal, ilişki, iletişim ve aile sorunlarının çözümüne katkıda bulunabilecek bir sivil toplum modeli üzerinde çalışma yapacağımızı söyleyince; çok uzun yıllardır gurbette olan ve çok sevdiği kardeşi kapıdan girmiş gibi bir heyecan ve mutlulukla; "şu anda bu toplumun en büyük sorunu ve ihtiyacı budur; zira herkes elleri tetikte geziyor" dedi.

Eminim asgari  firaset sahibi herkes bu halin farkındadır, fakat asıl mesele; bu hususta kimler, gerçek ve etkili bir şeyler yapacaktır? sorusunun cevabıdır.

Toplumsal ölçekte yaşanan hayatın, cari gerçekliğini; raporlar, brifingler, kitaplar ve konferanslardan; yalıtılmış, steril, korunaklı mekân ve konumlardan gözleyip okuyanların, bu hususta, sahici ve tesirli bir şeyler yapmaları muhal gibi görülüyor. Zira insanların ve kurumların karar ve davranışlarının niteliği, algılarının niteliği ile özdeş olmaktadır.

Hayatın içerisinde, bizatihi etkilenen; toplumsal sorunların sonuçlarının, kapılarını çaldığı ya da eli kulağında olduğu durumlarda bulunanlar; içeriden gözleyip, anlayıp, duygularını bizatihi yaşayanlar; insan olmanın fıtri sorumluluklarını, duyarlılıklarını, onur ve şerefini, hislerini, özgürlük duygularını tümüyle kaybetmemiş olanlar ancak bu meselede gerçek bir şeyler yapmak ve rol almak ihtimaline sahiptirler.

Ayrıca bu sorunlara sahici ve müessir çözümler bulabilmek; bütüncül hakikat perspektifinden bakabilmeyi ve bu çerçevede tasavvurlara ve inançlara sahip olmayı zorunlu kılar. Zira bu sorunları ortaya çıkartan süreçleri ve ortamları yapılandırıp yöneten veya buna katkı sağlayan; varlık, olgu, oluş ve insana dair hakikatleri, bütüncül olarak bilmeyen veya kabul etmeyen kabuller; parçacı bakış ve yaklaşımlar, bu mahiyetteki ideolojilerin taraftar bağnazlığı, kötü ve çıkarcı niyetler; sorunların tarif ve çözümü için talep geliştirmeyen yaklaşımlar, çözüm özneleri olamayacaktır.

Fakat her neye inanılıyorsa ve her neyin taraftarı olunuyorsa da çocukları uyuşturucu tuzağına düşmüş, hatta torbacı olmuş, huzur ve tatmini bilememiş ve bulamamış; güven, sevgi ve saygı duygu ve hallerini kaybetmiş; bencilliklerin pençesinde, paylaşmak ve işbirliği yapmak imkânlarını yitirmiş; varoluştan değerli olmak idrakinden yoksun bırakılıp, değer dilenciliğine sürüklenmiş; en temel insani hal, hak ve ilişkilerin yoksunluğunu dibine kadar yaşamak zorunda bırakılmış olanların hepsi, aynı ıstırapları ve endişeleri yaşıyorlardır. Bunların istisnası; doğasına tümüyle yabancılaşmış ve fıtri yön duygusunu kaybetmiş olanlardır. Bunlar, kendi orijinal doğalarının referans olması imkânından yoksun kalınca; her hal ve durumu hızla rasyonelleştirip, her hale; yeni, zanni ve "pozitif" bir tarif getirerek ve isim vererek; eksensiz, sabitesiz, değersiz ve ilkesiz bir evrende sürüklenmeyi, hayat tasavvuru olarak içselleştirmektedirler.

İnsan tekinin gücünün yetmeyeceği bu sorunu çözebilmek ihtimali; insanların, nispi anlamda özgür ve hareket imkânı bulabildikleri alanda; sahici, sorumlu, ciddi ve etkili çalışmalar yapmalarına bağlı gibi görülmektedir. Adına sivil toplum örgütleri denilen; sivillikleri ve örgütleri kendinden menkul olgunun, hallerini gözden geçirip, yeniden bir tanımlama ve fonksiyonlandırmayla ve oluşturulacak yeni bir modelle bu sorunu çözmek imkânları doğabilir. Eğer bu mümkün olursa, bu konuda asıl sorumlu ve güç sahibi olanların sahici farkındalık elde etmelerine, karar ve tutumlarını tashih etmelerine, harekete geçmelerine ilişkin bir ilham oluşturmak ihtimali de doğabilir. Zira hini hacette, erdemlere ve mesuliyetlere ilişkin olmasa bile; sorunların, insanları yönetemeyecek raddelere ulaşması durumunda, onlar da sahici ve müessir davranışlar gerçekleştirebilmek için etrafa bakmaya başlayacaklardır.

0 Yorumlar