SERAP GİRDAPLARININ FAHİŞELİĞİ

Boş işlerin, boş sözlerin dünyasında, sürekli boş anlamlar üretmenin girdabı içerisine çekilirken, buna mutlu ve başarılı olmak anlamı imal edenler; girdabın dibine gelince, yani yol bitince, yeni bir, boş işler ve boş sözler girdabı aramanın bunalımını yaşarlar. Oysaki bu, sonsuz bir anlamsızlık döngüsü içerisinde, aradığının ne olduğunu bilmeyenlerin kör arayışları ile tükenme tuzağına yakalanmışlar gibi olmaktır. Bundan bir şey bilinmez, bulunmaz ve olunmaz.

Oysaki anlamlar ve tatminler, varoluşun başlangıcında belirlenen ve bizim ve hayatımızın onlardan gerçekleştiği şeylerdir. Yani aradığımız anlamlar, çekildiğimiz girdaplarda, boş şeylerin sonsuz döngülerinde bulmaya çalıştıklarımız değil; - onlar serap gibidirler ve yanına gidince kaybolurlar- varoluş doğamızdır. Çünkü bunlar üzerinde varız ve bunlar bizim kararlarımızın, davranışlarımızın, ilişkilerimizin anlamlarını oluşturunca, aradığımız anlamları ve tatminleri bulabilmek imkânına sahip olacağız.

Varoluş doğasına özdeş anlamlar ve değerler üzerinden kararlar alıp, davranış sergilemeyi tercih etmeyenlerin, boş işlerin ve sözlerin sonsuz döngüsü ile anlamlar imal etmeye çalışmaları bir itirazın ifadesidir. Bu itiraz, insanın ve hayatın doğasına, var edene ve bütün varoluş süreçlerinedir.

Oysaki bu itiraz bütün sınırları aşma teşebbüsünün hadsizlik girdabında, tutunacak ve hatta idrak edebilecek bir fırsat bulamadan aşağı çekilmektir. İnsanın bu boyutla özdeş olarak kendisi için belirlenmiş ve verilmiş bütün, yani bilme, düşünme, idrak, anlama, inanma, yapabilme, olabilme sınırlarını aşan itirazdır.

Kendisi ile Aşkın arasındaki ilişkinin hakikatini bilmeyenlerin ve geliştiremeyenlerin; kendilerinin O'na rağmen varolabilmek, varlığını sürdürebilmek ve birşeyler yapabilmenin mümkün olabileceği zannı, cehalet ve yanılsaması; haddi tecavüzü, hakikate itirazı, boş söz girdaplarının fahişesi (sınırlarını aşanı) olmayı, bütüncül tatminin eteğine bile ulaşamamayı, çöp gibi yaşayıp, çöp gibi ölmeyi getirir.

Elbette söz ettiğim; bilginin, kulakla-dudak arasındaki kısa döngüsünde, sığ lafazanlığın ifade ettiği bir aidiyet değil. Bilgiden-oluşa, oluştan-bilgiye, mütemadi üreten ve inşa eden bir sürecin sahici insanlarından bahsediyorum.

Serap, hakikate; hangi biçim, hal ve kimlikle olursa olsun itiraz edenlerin, zanlarıyla bulduklarını zannettikleridir. Seraplarının yanına gidince anlamı ve hakikati orada bulamazlar fakat Allah onları orada beklemektedir. 

0 Yorumlar