Selam ile tanışır, bismillah ile başlarız her işimize…
Selamünaleyküm…
Sitemiz; niyetimiz, düşüncemiz ve sözümüzün yansıması olacak…
Söyleyeceklerimiz, sizlerle paylaşacaklarımız var…
Sizden öğreneceklerimiz var…
Bu çalışmamız nedeni de amacı da gerçeğin ekseni olan fıtrata çağrımızdır.
Sözümüzün başı da sonu da budur.
FITRAT DOKTRİNİ
Yaratılış ayetleri ve vahyi ayetlerin bugüne tekabül eden "doğru, zaruri ve meşru" hükümlerine dayandırdığımız “Fıtrat Doktrini”; insanı ve hayatı inşa etme niyetiyle tanımlanmıştır. Bu hükümlere dair referansımız; varoluş ayetlerinden, vahyi ayetlerden ve vahyi ayetler ile ilk muhatap olan Nebi/Resul Muhammed Aleyhisselamın şahitliği, varoluş ve vahyi ayetlerin fıtratı üzerinden üretilen/ulaşılan bilgiler ile mümkün olmuştur. İnsanlık tarihinde birçok isim altında farklı inançlarla anılan devletlerin, farklı inanç ve kavimlerden oluşan medeniyetlerin varolduğu tarihi vesikalarla kayıtlıdır. Geriye dönüp edinebildiğimiz verilerden anladığımız; Kabil'in kardeşi Habil'i basit bir tamah üzerine katletmesinden bu yana iyi ve kötü savaşları hiçbir dönem bitmemiş, en kötülerin dahi ıslah edicilik iddiasıyla kopardıkları fırtınalarda oluk oluk kan akıtılmıştır. Doğru, zaruri ve meşru hükümlerin eksenini kendi hevası üzerinden tanımlayan her bir insan ya da güç; ıslah etmek iddiasıyla elini attığı her süreci tahrip etmiş, tahrif etmiş; en nihayetinde kendi tahrip ve tahrifleri nedeniyle kendi sonlarını da hazırlamışlardır. Kavimlerin helakini bu perspektiften okuduğumuzda; insanoğlunun bugün karşı karşıya olduğu tehlikenin ne anlam ifade ettiğini akıl sahipleri göreceklerdir.
DEĞERLENDİRME EKSENİMİZ
Varlığın geçmişine dair ciddi tefekkürler, araştırmalar olduğu kadar, sonu alınamayacak kadar hurufat da müktesebatımızda yerini alabilmiştir. Söz konusu müktesebatın içeriği hakkında doğru ve yanlış tanımlamaları ile başlayıp değerlendirme yapan tarafların gerekçelerini, varlığın varoluş ekseninde aramaktan başka yol da gözükmemektedir. Bu bağlamda insan dışındaki tüm varlıkların, derin bir tefekkür ile incelendiğinde, varlık gerekçelerini olabilecek en adil şekilde yerine getirdiklerine şahit olmaktayız. Her bir varlık; adlarına tanımlanmış yaratılış ekseninde yaşamakta ve o istikamette algıladığımız yeryüzünde maksadını gerçekleştirip ömrünü tamamlamaktadır.
İNSAN: YERYÜZÜNÜN İRADELİ SAKİNİ
Yeryüzünün bir de iradeli sakini vardır; İnsan! İnsan kendisi ve kendisi dışındaki varlıklara iradesi ile müdahil olabilecek yetenekler ile donatılmış, yeryüzüne halife kılınmış, diğer varlıklardan farklı olarak yapma ve bozma, ıslah ve ifsad iradesine sahip, insana has potansiyel ve yaşam tanımı ile var kılınmıştır. Mahlukların eşrefi ya da esfeli olmak tercihleriyle tüm süreçlere müdahil olabilen insanın fıtratından gelen zorunluluklar ile sınandığını; geçmişimize baktığımızda da bugünkü yüzleşmelerimizde de tüm çıplaklığı ile görebilmekteyiz. Hâlihazırda geçmişlerimize ithafen başvurulan müktesebat ve tecrübi birikim; üstesinden gelinemeyecek kadar çok, büyük bir bölümü objektif olmaktan uzak ve de güncel doğruları ortaya çıkaramayacak kadar karmaşık ve çatışmaları içermektedir. İnanıyoruz ki bunun iki istisnası vardır: Birincisi varlığın varoluş ekseni yani yaratılış ayetleri olan fıtrat, diğeri ise yerin, göğün ilahı, âlemlerin Rabbi olan Allah'ın koruması altında olduğuna kendisini kefil kıldığı vahyi ayetleri içeren Muhammed Aleyhisselamın şahitliğinde bugüne kadar -yüzlerce yıllık saldırılara rağmen- tahrif edilemeden ulaşabilen tek kitap Kur'an'ı Kerim, yani vahyi ayetlerdir.
DÜN VE BUGÜN
Tarih, şahsi ya da toplumsal olarak izafi doğru, zaruri, meşru kabulleriyle istisnasız hemen her yüzyıl içerisinde, sayısız işgal, istila, katliamlara, zulümlere şahitlik etmiştir. Bu acı gerçek; hemen hiçbir inanç ve adil yönetim iddialarının pek azı hariç, dışında tutamayacağımız yaygınlıkta yaşanmış olmasının izlerini, hâlâ dünyada işlenen kitlesel cinayetlerin gerekçesi olarak görmekteyiz.
Yaygın olan Doğu-Batı ayrıştırmacı anlayışını, nispi küçük farklar dışında aynı perspektiften okumaktayız. Bugün devlet disiplinleri ile kendilerini ıslah edici olarak nitelendiren Batı aydınlanmacı aklının, kendilerinin dahi üstesinden gelemeyeceği büyük ifsadın tehdidi ile karşı karşıyayız. Sadece yeryüzünün değil, insan cinsinin de ciddi tehdit altında olduğu yaşadığımız dijital çağda; oluşlara dair ontolojik, güncel farkındalık sahibi olma arayışı yanında; insan ve tüm varlıkların hukukunu gözeten doğru zamanda, doğru davranış farkındalığına ulaşmak mükellefiyetimizin bilincinde olarak doğru cephede yer alma niyet ve gayretindeyiz.
TANIKLIĞIMIZ
Tanığı olduğumuz bu çağda; insanlığın geçmiş yaşanmışlıklarını tüm içerikleriyle birlikte derin, güçlü tecrübi birikimler olarak görürken; güncel doğru, zaruri, meşru hükümlere ulaşma arayışlarımızın eksen referansı; varoluş ayetleri, vahyi ayetler ve vahyi ayetlerin birincil muhatabı âlemlere rahmet olarak gönderilmiş olan Muhammed Aleyhisselamın şahitliği olacaktır. Bu hedef için gayretimizi sarf ederken yaygın inanç ve düşünce kalıpları ile kendimizi kısıtlamamaya özen göstereceğiz. Her türlü inanç ve düşünce sahibi ile iletişim kurma, ilişki geliştirme, paylaşma referansımız ise varoluş ve vahyi ayetlerden üretilen bilgi ve Muhammed Aleyhisselamın güncele tekabül eden şahitliği olacaktır.
Çaba bizden başarı Allah’tandır…
Mustafa hocam yazınız okudum çok değerli ve isabetli teşekkürler. Yolculukta yaptığımız hoş sohbet için de tekrar teşekkürler Ömer