ÖNEM VE ÖNCELİĞİNE BİNAEN

"Değerler" olarak isimlendirilen bir kavram vardır hayatımızda. Aslında yalın anlamı olan kıymeti ve önemi ifade etmektedir. Hayatımızda en öncelikli, en kıymetli olanları ve önem sıralarını belirleyen kavramdır değerler. Değer yargıları; neye göre değerli olduğunu veya hangi kriterlere göre önem sırasının belirlendiğini ortaya koyar.

İnsanlarda ve kurumlarda, beyan edilmiş ya da gizli değerler sıralaması, listeleri vardır. Bu listelerde, en değerli/kıymetli/önemli olan en üst sırada yer alır. Listeler değer ölçüsüne göre sıralanarak hazırlanır. Bu, görülen ya da çoğunlukla gizli listelerin çok büyük bir pratik fonksiyonu vardır. Değerler listesinde en üstte olana en büyük önem verilir. En çok dikkat, odaklanmak, kaynak ayırmak, bütün öncelikler ve benzeri listelerin en üstlerinden başlanıp, sıralamaya uygun olarak azalan oranlarda pay edilir.

Allah, insanı yeryüzüne halife tayin ederek, bu boyutun değerler listesindeki önem sırasını; insanları, bütün yaratıkların en üstüne koyarak belirlemiş ve diğerlerini insanların emrine musahhar kılmıştır.

Bu girişi şıklık olsun diye yazmadım, irade sahibi kılınan insanlar olarak, hayatlarımızda kritik önemi var. Yeryüzü hayatındaki genel değerler listesini, alemlerin Rabbi, yaratılış hikmetine uygun olarak belirlemiş ve bize deklare etmiştir. Bu, sadece yaratıklar arasındaki değer hiyerarşini değil; bütün olgular, oluşlar, anlamlar, amaçlar, ilişkiler üzerindeki hiyerarşik sıralamayı da kapsamaktadır. Bu liste Rabbin bize bildirdiği, tartışılmaz ve sadece öğrenilen ve özel listelerin oluşmasında esas alınan bir listedir. Tersine her tercih hudut ihlalidir. Yapanların ve insanların başına dert açar, bu dünyada da ahirette de bedel ödetir.

Alemlerin Rabbinin bildirdiği değerler sıralamasında insanların liste başı olması, insanların layüsel ve istediği gibi davranmaları durumunda veya kayıtsız şartsız olarak bu değeri hak etmeleri anlamına gelmez. İnsanları liste başında en değerli kılıp, bütün öncelikleri hak etmelerini sağlayan unsur, varlık nedenleri, hayatlarının anlamlarıdır. Bu, yeryüzündeki en önemli, en değerli, en öncelikli olgudur. Zira insanların varlık nedenleri, yeryüzünün ve bütün yaratıkların varlık nedenlerini oluşturan kök olgudur. Yani insanların varlık nedenlerini, hayatlarının orijinal anlamlarını gerçekleştirebilmesi oranında, diğer bütün yaratıkların varlık nedenlerinin de gerçekleşmesi imkânı olacaktır. Aksi durumda, yani insanların orijinal varoluş nedenlerini gerçekleştirememeleri ya da sahte anlamlar üzerinden hayat yaşamaları durumunda, diğer bütün yaratıkların da anlamlarından uzak bir yaşam süreçleri olacaktır.

Bunun pratik manası şudur. İnsanlar ancak varlık nedenlerine uygun bir hayat inşa edebilir ve bu hayatın içerisinde yaşarlarsa, bu hayatı da koruyabilirlerse; bu boyuttaki anlamları gerçekleşmiş; mutluluk, huzur, başarı, dinginlik, adalet, barış, üretim, paylaşım ve benzeri hal ve kavramların hepsini kapsayan tatmin, hatta bütüncül tatmine ulaşmış olurlar. Eğer insanlar bütüncül tatminlerine ulaşabilirlerse, vaziyet edip, iradi olarak hepsi üzerinde tasarruf ettikleri varlıkların, olguların, oluşların ve ilişkilerin de kendi anlamlarını bulmaları ve kendi tatminlerine ulaşmaları mümkün olur. Eğer bu mümkün olmazsa yeryüzü hayatı cehenneme, tımarhaneye, savaş alanına, zulüm ve anlamsızlık mekânına döner.

İnsanlar, varoluş nedenlerini gerçekleştirecekleri bir hayatı; ancak fıtratlarına uygun sistemlerde, şartlarda, atmosferde, çevrelerde, yönetimlerde ve ilişkilerle yaşayabilirler. Yani insanların fıtratlarına uygun yaşayabilecekleri hayatları mümkün kılacak bütün olguların, insan fıtratının verileri ile kurulmuş, yönetiliyor ve çalışıyor olması lazımdır. Sistem, politika, yönetim, düzenlemeler, süreç, hukuk ve inşanın; neden ve amaçları, ilkeleri, değer yargıları, ölçüleri, sınırları; insanların fıtratlarının bilgi ve verileri ile tasarlanmış, kurulmuş, işletilip-yönetiliyor ve ihya ediliyor olması gerekmektedir.

Üstelik insan fıtratı da bütüncül olarak ele alınmak zorundadır. Yani insanların nefisleri, biyolojik ve fizyolojik özellikleri; psikolojik, zihinsel, ruhsal, sosyal hususiyetleri; kök ilişkileri, bütün sistem ve alt sistemleri, çevre ile münasebetleri ve benzeri, bütün fıtrat unsurları ve faktörleri esas alınmak zorundadır. Parçalanmış ve bir bölümü dikkate alınmış veya indirgenmiş; bir bölümü veya tamamı orijinalinden farklı biçimde imal edilmiş, varlık nedeni ve fıtrat verileri, sahici ve bütüncül fıtrat kavramını ifade etmemektedir.

Mesela insan nefsinin, henüz tam inşa olmamış benliğinin taleplerinin, -üstelik sürekli körüklenip, tahrik edilerek- karşılanmaya çalışılması, insanların fıtratlarının gereklerinin ya da insanların doğal hukuklarının korunması; insan odaklı çalışmak anlamına gelmemektedir.

İnsanlarla Rab arasındaki ilişkinin, kök ilişki olarak kabul edilip, insanların; özleri, bütün yaratıklar, çevre, olgular, oluşlar ve ilişkileri, bu kök ilişkinin bir fonksiyonu olarak kabul edilmediği yaklaşımlar, insan fıtratına uygun kabul edilemezler.

İnsanların fıtratlarına uygun bir hayatın inşasını, bu hayatın yaşanması hakkını ve bu hayat ve hakkın güvenliğini esas ve öncül kabul etmeyen tercihler, yaklaşımlar, politikalar, amaç ve hedefler; bunların gerçekleşmesi için yapılmamış planlar, kurulmamış sistemler, yürütülmeyen süreçler, insanların fıtratlarına uygun ve ilişkindir denilemez.

Bunu eksen, öncül ve bağlam almayan fikri ve ilmi akımlar, herhangi bir dini anlayış ve mensubiyetler,  sistem ve yönetim süreçler, "fıtrat mahiyetli ve eksenli" olarak nitelendirilemez.

Eksensiz görecelik kabulüne sahip olanlar, izafi duruş ve tercihlerinin haklılığını savunabilirler. Buna müdahale hakkını;  egemen sistem ve yönetimlerin tanım ve tarifleri kapsamında, "insan hakları ve özgürlük" bağlamında ele alıp, itiraz edebilirler. Hatta güç ve imkân sahibiyseler, yaptırım da uygulayabilirler. Ancak; fıtrat, insanın baş değer olması ve insanların varlık nedenlerinin gerçekleşmesi ile diğer yaratıkların varlık nedenlerini gerçekleştirebilmeleri arasında bir özdeşlik olması hakikatleri; inanca, tercihe, manipülasyona, baskıya, aldanma ve aldatmaya bağlı olmaksızın hükmünü sürdürmektedir. Yani yeryüzü sisteminin kök verilerine uygun ve özdeş olmayan her tercihin bedelleri olacaktır. Zaten hayatın manasını oluşturan parametrelerin birisi de bu tercihlere bağlı sınanmadır.

Yeryüzü hayatının baş değeri, insanların varoluş nedenlerini gerçekleştirebilmesi için fıtratlarına uygun koşul, sistem, atmosfer, çevre, yönetim, süreçler ve ilişkiler dahilinde yaşamalarıdır. Yani alınacak bütün kararların kök kriteri bu hakikattir. Hayatı ve insanları cennete yaklaştıran da bu hakikattir.

0 Yorumlar