OLMAZ

Hakikatini bilmediği, hissetmediği, denemediği şeyleri başkalarına anlatıp, tebliğ ettiğini zannetmek olmaz. 

 

Hayal edemediği, tasavvur edemediği, vâkıf olmadığı bir şeyi inşa etmesi mümkün olmaz.

 

İnanmadığı, emin olmadığı, hale dönüşmemiş şeylerin davası olmaz.

 

Hakikati anlayamamış olanların, hakikat üzerinde konuşması olmaz. 

 

Sorularına cevap bulup, kararlarını verememiş olanların başkalarına nasihat etmesi olmaz.

 

Liyakat kesbetmeyenin yetki kullanması olmaz. 

 

Kötülerin kurduğu dünyada öylece yaşamaya razı olmak olmaz. 

 

Olmadan, oldurmaya teşebbüs etmek olmaz.

 

Zira tebliğ; lafazanlık, sindirilemeyen bilginin aktarımı, hobi, şöhret, tatmin ya da menfaat fırsatı, manipülasyon ve misyonerlik konusu değildir.

 

Tebliğ şahitliktir. Bildiğin, inandığın, yaptığın ve olduğun şeyleri; dille, fiille, halle paylaşmak ve örnekliktir. 

 

Bu, insan ve kul hakkına, adalete, hikmete ve fıtrata uygun olandır. 

 

Kulağına, aklına ve ağzına geleni konuşmak fesat tohumu saçmak etkisi de gösterebilir. Yani bu da olmaz. 

 

Hak üzere şahitlik hasbi olandır. Bunun dışında bir neden, niyet ve usulle yapılanın altında mutlaka bir hesap yatmaktadır. 

 

Fıtrata uygun olarak insanların, öncelikle kendi özleri ve hayatları için; öğrenmek, tasavvur etmek, inanmak, yapmak ve olmak mecburiyetleri vardır. Bu süreci ve döngüyü tamamlayanların, tamamladıkları alan ve hususta paylaşmaları da doğal, meşru ve mecburidir.

 

Doğal ve yalın hale gelmemiş hiçbir şey değerine ulaşmış olmaz.

 

Yalınlığı bilmeyenler arasında büyük sabra sahip olmadan da olmaz. Bu durumda asıl mesele adaleti aleyhine de bozmamaktır. 

 

Yalın ve sahici olmayan ilişkilerde adalet olmaz. Zira onlar aldatıcıdır. Taraflardan birisinin ya da hepsinin zanları üzerine bina edilir ki, hiçbir zan, hakikatin yerini tutamaz. 

 

Hangi maksadı gerçekleştireceği, hangi etkiyi oluşturacağı bilinmeyen şeyleri söylemek, yapmak, paylaşmak olmaz. Yani "faydadan hali değildir" mantığı doğru değildir. Ya hak vardır ya batıl. 

 

Eğer yapılan, söylenen, paylaşılan hakka hizmet etmiyorsa, batılın fonksiyonu olabilir. Zira hayatın anlamı en doğru şeyi, en doğru zamanda ve biçimde yapmaktır. (Ahsenu amel) 

Hakkının, haddinin ve projenin olmadığı arazide yıkıma girmek olmaz. Zira açılan alana kimin, hangi binaları yapacağı belli olmaz. Bu nedenle hakikatin stratejisi "hakkın gelip, batılın zail olmasıdır." Yani hakkın ikamesine odaklanılırsa, batıl sistemden otomatik olarak çıkacaktır.

 

Paylaşmadan olmaz. Paylaşmadan kemal de olmaz. 

 

İnsanların; kendilerinin, kararlarının, davranışlarının ve ilişkilerinin fıtratlarını/doğalarını bilmeden ve bu sınırlarda kalmadan; mutlu, huzurlu, dingin, başarılı, üretken, adaletli, yani tatmin içerisinde olmaları mümkün olmaz. 

 

İnsanların, kendi fıtratlarının, şakilelerinin (mizaçlarının, kapasitelerinin, farklılıklarının ve ayırd edici özelliklerinin) ve içerisinde bulundukları halin bilgileri, ilmihaldir. İlmihal farz-ı ayndır. 

 

Bunu kapsamayan ve öncelemeyen bilgi yüktür ve özgün bilgi sisteminin bel kemiğidir. 

 

İlmihali esas almayan bilgi edinmek ve aktarmak çabaları; sahici, adaletli ve hikmetli olmaz. 

 

Öz ve çevrede hali bilmek için yüzleşmek en müessir usuldür. Yüzleşmekten kaçmak olmaz.

 

Hülasa, "olmadan", hiçbir şey olmaz. 

 

Fıtratın esas hükümleri çerçevesinde inşa edilmemiş; karar, tavır, usul, davranış, sistem ve ilişkilere sahip olmadan; hakikat ve hikmet üzerinde olmaktan emin olunmaz.

0 Yorumlar