Acı bir ironi niyetiyle attığım başlığın, çoğunlukça da ironi olarak algılanarak okunmasını temenni ederek mevzuya dair notlar düşeceğim. Zira bu mevzu hayatın özüne dairdir ve anlaşılması hayatidir.
Adamlık, bir niteleme sıfatı, tarif unsuru, şahsiyet tarifidir.
Hükümler açık ve sarihtir.
Adam olmanın üç açık hükmü vardır.
1. Allah'a verilen ahde sadık kalmak.
2. Bir nezrin/adağın/adanılan şeyin olması.
3. İkisi hususunda da sabit kadem olmak.
Bu üç hükmü gerçekleştirip, gereği gibi "olunca", adam olunmuş oluyor.
Bu kadar açık ve sarih olanın anlaşılması, inanılması, olunması çok mu kolay? İşte meselenin esası bu soruda yatıyor.
Üç hüküm; sadakat, adanmak ve sabit kadem kalmak...
Hepsinin farkındalığı, aynı unsurları içeren bir sürece sahiptir.
Anlamını, sınırlarını, ilkelerini, kıymetini, sistemini, sürecini, hukukunu kapsayan bir "bilmeyi"; bu bilgiyi özgünleştiren bir "algıyı"; bunu zihinsel olarak canlandıran " hayal ve tasavvuru"; çok güçlü ve etkili hale getiren "duyguları" ve bu bilgiyi, öznel olarak kesin ve kuşkusuz hale getiren "inançları"; bilginin, inanca dönüştüğünü teyit eden "karar ve eylemi"; karar ve eylemin sıhhatine inancı ve sadakati ifade eden "ahlakı"; ahlakın bütünleşip sistemleşmesi ile insanı tarif eden "şahsiyeti" kapsayan döngüsel bir süreç.
Bu hükümlerle hükmedildiğinden emin olabilmek ve hatta bu hükümlerin farkında olabilmek için; adam olmayı mümkün kılan apaçık hükümleri bu süreç şablonu ile kendi tercih ve hayatımız üzerinden, gözden geçirmek icap edecektir.
Öncelikle; sadakatin, adanmanın ve bu çerçevede sabit kadem kalmanın, teker teker bu şablona uygun olarak teyidinin yapılması ile başlanır.
Sadakati; bütün içerikleri ile birlikte, bütüncül olarak biliyor muyum? Bu bilgi çerçevesinde özgün algılarım nelerdir? Bu algılar, hangi kaynaklar, koşullar, usuller ve tecrübelerle oluşmuştur? Ne kadar canlı ve zengin hayallerim, güçlü, diriltici, kapsamlı ve tutarlı tasavvurlarım vardır? Bunlar, bende hangi duyguları uyandırıyor ve bu duygular beni nasıl etkiliyor? Bu hususta neye ne kadar inanıyorum? İnançlarım beni kararlar alıp uğrunda harekete geçip mücadele etmeye zorluyor mu? Aldığım kararlar ve davranışlardan ne kadar mutmainim ve aynı koşullarda aynı kararları alıp, davranışları sergilemeyi tereddütsüz sürdürebiliyor muyum? Ahlak haline gelmiş bu davranış, beni tarif eden unsurlardan birisi oldu mu?
Zira kesin olarak inanılan bir şey hususunda hareketsiz kalmak mümkün olmaz. Yani karar ve davranış, inancın göstergesi ve teyididir.
Elbette burada durulmaz. Bunu bir kez de Allah'a verilen ahde sadakatin bir bölümü olan; "sadece O'na kulluk etmek", bir defa da "sadece O'ndan yardım istemek" için tekrarlamak mecburiyeti vardır.
Devamen, aynı gözden geçirme ve teyit şablonunu; "adanmak ve sabit kadem olmak" için de uygulamak icap edecektir.
"Adanmak" hükmünün gözden geçirilip teyidi yapılırken; hemen devamında, bu gözden geçirmenin bilinç ve ufku ile halihazırda öznel olarak, bu biçimde neye inandığımızı ve adandığımızı da düşünmemiz gerekecektir. "Gerçek olarak, hayatımı belirleyecek kadar inanıp, adandığım bir şeye sahip miyim? Bu inanç fıtrat hükümleri ile mi inşa olmuş?" Sorularını sormak icap etmektedir. Mesela; salt güçlü olmaya bu biçimde iman etmiş bir kişi, bunun zengin olmayla gerçekleşeceğine de inanıyorsa; bu, onun için baş değer ve hedef olur ve bu hedefe adanır. Ancak salt güç sahibi olmak inancının hayatın fıtri anlamları çerçevesinde olduğu söylenemez. Zira insan hayatındaki öznel ana belirleyici unsur bu denli inanılıp adanılan şey olmaktadır. Çünkü hayat bu eksende dönmekte ve bütün öncelikler buna göre belirlenmektedir. Böylece, bu kadar inanılıp adanılan husus ve istikamette mesafe alınabilmektedir.
Bu sorgulama ve muhasebeyi yapabilmek için; halen korkup arkasına saklandığımız ve bizim, kendi inanç ve halimizle yüzleşmemizi, anlayıp bilmemizi etkileyen hususları ve zaafları da bulup devre dışı bırakmak zorunlu olacaktır.
Hakeza, eğer varsa böyle bir inanç ve dava üzerinde, sabit kadem kalmayı da öznel biçimde, bu şablona uygun olarak tahkik etmek mecburiyeti vardır. Elbette bu kısımda; samimiyet, ciddiyet, sabır, irade, istikrar, mukavemet gibi hususlar da teker teker aynı biçimde dikkate alınmak zorundadır.
Özetle ifade edilen bu hususlar, kişisel gelişim ekollerinin mekanik tavsiyeleri değildir. Bunlar "bir hükümle hükmetmenin" lazım şartlarıdır. Yani hayatı inşa sürecinde, işin doğası gereği, bütün yapı taşları teker teker inşa edilmek zorundadır ve bunların mahiyetini de birincil hükümler belirlerler. Her bir hükmün, istenen mahiyeti belirlemesi için bu süreçle inşa olup, hayat içerisinde teyit edilmesi gerekmektedir.
Hayatın bütün alanları için belirlenmiş fıtrat hükümlerinin her birisi ile hayatın bütün anlarında, bu şekilde bir ilişki içerisine girip hükümleri bu biçimde hayata hakim kılmak mecburiyeti vardır.
Böyle olmazsa ne olur?
Bu hükümler okunur, anlatılır, sloganlaştırılır, soyut taraftarı olunur ve kavgası verilir fakat "o hükümle hükmederek bir şey inşa edilmiş olmaz. Çünkü her oluşun bir fıtratı vardır. Ancak o fıtratın çerçevesinde ve bütün icabatı ile gerçekleşirse, sahici bir oluş gerçekleşmiş olur.
Bu süreci bütünüyle tamamlamadan, mezkur hükümlerle hükmettiğini zannetmek ancak "oyun veya oyalanma" tercihinin kapsamı içerisinde kalacaktır. Ancak her halükarda bütün hayatların halihazırlarında, ifade edilen süreçle yapılanmış haller vardır. İşte bu hal ve hayatların gerçek mahiyetlerini, soyut bir ilişki sahibi olunan hükümler değil, süreci fiilen yapılandıran hükümler belirlemiştir.
0 Yorumlar
SON DAKİKA
1
NASIL BİR MEYDAN OKUMA İLE KARŞI KARŞIYAYIZ? CEVABIMIZ NE OLMALIDIR?