“Nehrin kaynağına saygısı, denize doğru akmasıdır.” Roger Garaudy
Nehrin sadece saygısı değil, kök sorumluluğu, varlık nedeni; sapmadan, durmadan denize akmak cehdidir. Bu cehdi gösteremeyenler, ya yataklarından sapıp sayısız kola bölünecekler ve buharlaşıp yok olacaklardır; ya da akmaktan vazgeçip, bir birikintide kirlenip çamurlaşacaklardır.
Denize doğru akmak cehdi gösterenler süreçte kir ve köpüklerinden kurtulup, pür olabilmek imkânına sahip olacaklardır.
Ana koldan kopanlar, kaynağa saygısını kaybedenler, insanların kirlettiği beldelerden geçerken, şehrin insanlarının kir ve pisliklerini kendilerine boca etmelerinden dolayı kirlenirler ve kirletirler.
Kendi doğalarına saygı gösterenler, bütüncül tatminlerine akarlar. Akışta arınırlar ve geçtikleri her ovaya, vadiye hayat verirler.
İnsanların doğalarının ilk unsuru, kök ilişkilerinin Allah ile olduğunu bilmeleridir. Diğer bütün ilişkiler, bu ilişkinin fonksiyonu olarak gelişir. Bu ilişkinin mahiyetini belirleyen kavram "hamd dır". Hamd, Hep ile hiç arasındaki ilişkinin niteliğini, fonksiyonlarını, çerçevesini ifade eder. Hamd, hiçin, Hep karşısındaki duruşunu tanımlayan kavramdır.
Haşir Suresi 19 "Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın; çünkü onlar, yoldan çıkan kimselerdir."
İnsan, kök ilişkisinin farkında olmaz ve sorumluluğunu idrak edemezse; Allah'ta ona fıtratını unutturur. Bu, nehrin yatağından sapması, taşması, buharlaşması, çamurlaşması, kirlenmesi, kirletmesi, hasılı denize ulaşmak bilincinden, idrakinden, azminden, imkânından, davasından gafil kalıp, vazgeçmesi anlamına gelir.
İnsanların, hayatın bu boyutundaki hikayeleri, bir kapıdan girip diğer kapıdan denize ulaşmaları seyridir. Bu nedenle Allah'ın, insanlara istettiği ilk şey; "doğru yola hidayet edilmektir." İşte bu yol, denize ulaştıran nehir yatağıdır.
Bu boyutta insanların bir unsuru; "topraktan gelip, toprağa ulaşacaktır." Bir unsuru ise; "Allah'tan gelip, Allah'a dönecektir."
Bu boyutta insanların bir bölümü; indirildikleri cennete, liyakat kazanıp, tekrar yükseltileceklerdir. Bir bölümü, akışla arındıramakları kirleri ile ateşin ihtiyarına sunulacakları bir derekeye düşürüleceklerdir.
Demem o ki; bir göz kırpmalık sürede yaşanan bu hikâyede; temel tasavvurların ve kök inançların, insanların karar ve davranışlarını belirlemede kritik bir etkisi olduğu hakikatinden çıkışla; varlık, hayat ve diğer kök tasavvurlarımızın, orijinal varlık ve hayat hakikatine istinat etmesi, hayatın en önemli şeylerinin başında gelmektedir. Hangi yaşta, konumda, iddiada olursak olalım, eğer kök tasavvurlarımız; Kitabın referansları, akletmek süreçleri, tahkikler, tefekkürler, muhasebeler, ahsen-u amel sınamaları, teslimiyet, şahitlik ve dualarla oluşmamış ve kesin teyide ulaşmamışsa, çok emin bir halde olmamak lazımdır. Hazır çerçevelerle, tariflerle, kalıplarla, şablonlarla elde ettiklerimiz için bir tahkik ihtiyacı hissedilebilir. Zira bir gün şafak atarsa, bu tasavvurları ve bunlardan doğacak karar ve davranışları tashih edip, yeniden bir hayat inşası fırsatına imkân bulunamayabilir.
Bakara Suresi 80 "Bir de dediler ki: 'Bize ateş, sayılı birkaç günden başka asla dokunmayacaktır.' Sen onlara de ki: 'Siz bunun için Allah'tan söz mü aldınız? -Eğer böyle ise, Allah verdiği sözden dönmez-. Yoksa siz Allah'a karşı bilemeyeceğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?'"
Bunu, onlara ve bizlere hissettiren ve (çoğunlukla halle) söylettiren emniyet duygusu, sahip olunan cari tasavvur ve inançların ve bunların çerçevesinde yapılıp, edilenlerin doğruluğundan emin olmak yanılgısı içerisinde olmak olabilir (hidayet lütfedilmiş insanlar istisna).. Zira insanlar, doğaları gereği meşru görmedikleri bir davranış sergileyemezler. Meşruiyet (doğru veya yanlış) ise, sahip olunan kök tasavvur ve inançların neticesidir.
0 Yorumlar
SON DAKİKA
1
NASIL BİR MEYDAN OKUMA İLE KARŞI KARŞIYAYIZ? CEVABIMIZ NE OLMALIDIR?