Allah'a ve ahirete iman ettim diyenlerin hayatını şöyle özetleyebiliriz:
Allah'ın, Kitabıyla gönderdiği hükümlerin mahiyetini belirlediği bir hayatı inşa etmek.
Bu sürecin güvenliğini sağlamak ve inşa edilenleri korumak için; yok etmek, engellemek, bozmak, saptırmak, vaz geçirmek, geciktirmek amacıyla çalışan şeytan ve yandaşlarıyla savaşmak.
Bu, yapageldiğimiz rutinlerden artakalan zamanlarda, sosyal faaliyet olarak yapacağımız bir şey değildir. Bizatihi hayatın tamamı ve kendisidir. Diğer tercih ve rutinlerin tamamı, bunların gerçekleşmesi için vardır. Yani insanların eğitimi, mesleği, evi, evliliği, geliri, ilişkileri, hedefleri, çalışmaları, plânları, sorunları, ihtiyaçları, bu iki temel hedefin gerçekleştirilmesinin bir fonksiyonudur. İnsanların bu süreçlerdeki yerleri konumları, vazifeleri ve sorumlulukları da bunların gereği olarak belirlenir, elde edilir ve gerçekleştirilir.
Nasıl bir eğitim alınacağı, bu amaçlar için yaşanan bir hayattaki rollerine göre belirlenmişse, anlamı olan bir hayatta, sahip olunması gerekenleri elde etmiş ve sahih bir hayat bilinci ile sorumluluklarını yerine getiriyorlar demektir. Eğer bunun dışında bir nedenle ve biçimde tercihlere maruz ve mecbur kalmışlarsa, başkalarının hayatlarında, az bir bedel karşılığında rol almış olurlar. Zira hiçbir bedel, insanın varlık nedenine uygun yaşamasından vazgeçmesini karşılayamaz.
Çünkü tüm insanların ister istemez talep ettiği cennet hayatının yeryüzündeki misali itminandır ve cennete götüren yolun da bir aşamasıdır. İtminanın lazım şartı da varlık nedenini gerçekleştirmek için bir hayat yaşamaktır. Sorarım, elde edilecek hangi bedel bundan feragat etmeyi karşılar.
Eğer evlilikler bu amacı gerçekleştirmek için; paylaşma, dayanışma ve iş birliği ile gerçekleşen bir sükunu sağlamıyorsa, hayat amaçlarını gerçekleştirmek dikkate alınarak yapılmamış demektir. Geriye cinsellik, mülkiyet arzuları ve nefsin bencil taleplerini karşılamak kalır. Bu da bir müddet sonra anlamını kaybedince ki -sürdürülebilir olması, fıtratına uygun olmasına bağlıdır- evlilik yük olmaya başlar. Oysaki evlilik, fıtri koşullarında nükleer santral mesabesinde bir enerji merkezi gibidir ve tükenmez enerji sağlar. Ancak bunu gerçekleştirebilmek için eşlerin hayat amaç ve bilinçlerinin benzer olması lazım ki paylaşıp, iş birliği yapabilsinler. Aksi halde iki rakibin, iki tarafından çektiği bir çarşaf gibi, illa ki birer parçası ikisinin de elinde kalır.
İşleri, para kazanma biçimleri, hedefleri ve nedenleri de ancak bu amaçlar da kendilerine düşen role uygun biçimde belirlenirse; anlamlı, etkin ve fonksiyonel olacaktır. Aksi durumda, maksadı dışında kazanılmış para, fıtratına mugayir tüketici etkiler oluşturacaktır.
Hayatın inşası ve şeytanla savaşmak kök hedeflerdir. Bu hedeflerin gerçekleştirilmesi ancak, sadece Allah'a kulluk edip, ahsenu amel işleyerek mümkün olabilir. Bu durum soyut bir inanç ve sadece bilgi değildir. Bunun somut hali, mahiyeti fıtrat hükümleri ile belirlenmiş hayatının tamamıdır.
Fıtrat hükümleri ile hayatı inşa etmek nedir? Nasıl gerçekleştirilir? Şeytanın güncel çalışmaları nedir? Yandaşları kimlerdir? Bunlarla nasıl savaşılır? Kendi şâkilene göre yerin ve rolün nedir? Bunun için nelere sahip olmalısın? Ve benzeri soruların cevabını bilmek ve bu çerçevede hedefler belirleyip, gerçekleştirmek farz-ı ayndır. Bunun adı "hal ve hayat bilgisidir" ve ilimlerin anasıdır.
İnsanların hal ve hayat bilgisine sahip olması farzı kifayeye asla düşmez. Zira her insan için varlık gayesine uygun bir hayat yaşamak, değişmez ve kesintisiz farzdır.
Yanı sıra, her bir insanın, şâkile ve imkanları nispetinde, hayatın inşasına ve güvenlik süreçlerine bizatihi ve kesintisiz katılmak mecburiyeti vardır. Bunu öngörmeden kurulmuş yapılar, oluşturulmuş kültürlerin; aldanma aracı, bahane ya da kaçış nedeni olmasına izin verilmemelidir. Olsa olsa, doğru öngörülü bir vasatın, fıtrata uygun bir hayat inşa edip, yaşayabilmenin lazım şartı olarak bilinip, hedeflemesinin nedeni sayılmalıdır.
Anın icaplarına göre bu farzın yerine getirilmesini destekleyecek ve sağlayacak bilgileri üretmek ve öğrenmek amel-i salihtir. Bunu sağlamayacak bilgilerle uğraşmak; nasıl anlamlandırılır, adlandırılsa da asgariden hikmetsizliktir. Çünkü ortada öncelikli farzlar varken ve bunlar gerçekleştirilemezse, hakikat üzerinden bir hayat inşa edilemeyecekse; fonksiyonsuz ve etkisiz bilgilerin vasfı ilim olmasa gerektir. Bunlara kültürel malûmat nitelemesi daha uygun düşer, herhalde. Hatta bu bilgilerle uğraşmanın nedeninin, hakikatin tahakkukundan başka şeyler olmak ihtimali de yüksektir. Zira kulluk, altı boş, soyut inanç ve taraftarlık değil; anlamı, kriterleri, sınırları belli, fonksiyonel bir olgudur.
Tevhid, muhtevası teklik ve bütüncüllük olan bir kavramdır. Ana öğretisi tevhid akidesi olan bir dinin mensuplarının ikili bir hayata sahip olması mümkün değildir. Yani Allah'a teslim olanların, yaşadıkları bir hayatları, inandıklarını iddia edip, konuştukları bir dinleri olmaz. Sadece inandıkları anlam ve inşa hükümleriyle inşa edip, yaşadıkları bir hayatları olur.
Zira din, insanların inşa edip, yaşadıkları hayatın mahiyetini belirleyen olgudur.
0 Yorumlar
SON DAKİKA
1
NASIL BİR MEYDAN OKUMA İLE KARŞI KARŞIYAYIZ? CEVABIMIZ NE OLMALIDIR?