KİMİN İÇİN YAZIYORUM

Severim kendisini, art niyeti, hesabı yoktur. İnandığını döndürmeden söyler. İnce üsluplara da dikkat etmez. 

Daha görür görmez sordu. " Birader sen kimin için yazıyorsun? Adamlar açıkça söylüyorlar, bu kitapları Türkiye'de ancak elli kişi okur diye. Muhtemelen karışık, anlaşılmaz deyip, itiraz edenler de ganidir. Bir de adını görünce, duyunca hemen tepki gösterip; yazdıklarını okumayan, söylediklerini dinlemeyenlere ben bizatihi şahit oldum. Hatta birisinde, neden tepki koyduklarını sordum. "Bırak üstad ya o adam yaramaz" dediler. Tanıyor musunuz? dedim. "Onu çok iyi tanıyanlar var, onlar söyledi" dediler. Peki yazılarını okudunuz da o nedenle mİ itiraz ediyorsunuz? dedim. "Niye okuyacakmışız ki öyle bir adamın yazılarını" dediler. Ayrıca şahit olduğum bir durum da ezberlerinden birine-yazının tamamında değil bir kestinde- aykırı olduğunu zannettiği ya da anlamayıp da zannedip, yanlış olduğuna karar verdiği yazı ya da konuşmalardan dolayı mahkûm edip, hatta işi düşmanlığa kadar vardıranlara da rast geldim. Bu durumda kim için ve neden yazıyorsun ve konuşuyorsun birader?

Ben gördüğüm, yaşadığım, bizatihi tecrübe ettiğim; hakikat ve zaruret olarak inandığım şeyleri konuşarak, yazarak paylaşıyorum. 

Okunup-okunmaması, inanılıp-inanılmaması, anlaşılıp-anlaşılmaması benim güç, yetki ve sorumluluk sınırlarım içerisinde değil. Bunu mümkün kılacak olan insanların Rabbidir. 

Bana düşen; hakikat olduğuna iman ettiklerimi, Allah'ın verdiği sorumluluk çerçevesinde, hikmet dahilinde, samimi olarak ve ücret talep etmeden paylaşmaktır. 

Paylaşımlarıma gelen itirazların hepsini ciddiye alıp, haklılık payı var mı diye gözden geçiririm. Varsa, medyunu şükran olup gerekeni yaparım. Hatta bunların mesnetli, iyi niyetli, samimi olanlarını ifade edenlerle daha ileri iletişim kurup, iş birliği geliştirmeyi de can-ı gönülden arzu ederim. 

Yazıları okumayıp konuşmaları dinlemeden, zanni ya da farklı nedenlerle ahkam kesenlere dua ederim. 

Eğer bunlar kendilerini Müslüman olarak nitelendiriyorlarsa, bu davranışın hüküm kökleri bu dinin hükümleri ile çelişmektedir. Yok başka bir hayat görüşüne sahiplerse, yaklaşım ilkelerinin hakikate mugayir olması nedeniyle acınası bir durumdur ve dua gerektirir. 

Beni hiç tanımayanların ya da tanıyıp da haklı nedenlere dayanmadan şahsım hakkında olumsuz bir görüşe sahip olup, bunun üzerinden olumsuz tavır belirlemeleri de hakikat hükümleri ile mutabık olmayan bir durumdur. Eğer bu kanaatlerini de sosyal çevrelerinin dedikoduları ile oluşturmuşlarsa, hakikat hükümleri; bir fasık laf getirmişse dikkat edilmesini emreder. Aslında laf taşımak bir fısk eylemidir. Ayrıca sözüne itimat edilecek bilirkişilerin de " sizden olan emir sahipleri " olması icap eder. Yani kendini Müslüman olarak tarif edenlerin emir sahiplerinin de Müslüman olması gerekmektedir. Bu da Allah'ın, Kitaptaki hükümlerine teslim olanlardan olur. Böyle olup, olmadığına emin olmak sorumluluğu, söze itimat edenin üzerinedir. 

Bunlar ahlaki boyutta söylenecek sözlerdir. Bir de hâl boyutunda söylenmesi gerekenler vardır. 

Allah bilgiyi, karara, amele, hale dönüştürmek niyeti ile almayanlara "merkep" demektedir. Bunların işi bilgi tacirliği yapanlarladır. 

Eğer bilgiyi fıtratı mucibince; karara, amele, hale dönüştürüp, hayatı inşa etmek için elde etmeye çalışmak bu işin hakikati ise; bilgi elde etmek eylemine yani okumaya, dinlemeye bu suretten yaklaşmak lazımdır. O durumda yazılanlar ve söylenenler kıymeti mucibince değerlendirilir, aranır ve okunurlar. 

Her ne nedenle aranıp, yaklaşılıyorsa, o nedene ilişkin anlayış oluşur. 

Eğer amel ya da hale ilişkin bir bilgi, fonksiyonsuz bir elde edişe veya eğlencelik bir tüketime dair bir niyetle okunursa, elbette bir fayda ve hatta ilgi bile oluşmaz. 

Esasen içinde bulunduğumuz hale ilişkin bir tespitle sorduğun sorular, çok yönlü ve derin sorunlarımıza bir değini mesabesindedir. Bu durumda, meselelerimize odaklanıp, hiçbir kınayıcının kınamasından çekinmeyip, iman ettiğimiz hakikatleri söylemekten imtina mı edelim? Yoksa biz söylemeye devam edip, Allah'a tevekkül mü edelim? 

Biz kuluz, Allah'a hamdın ve takvanın gereği olarak yapmamız gerekenleri yapmaya devam ederiz. O, Rab. Dilediği zaman, hikmetince ve dilediğince tesirini yaratır. Mesele haddini bilmek meselesidir. 

0 Yorumlar