KENDİNİ NEREDE GÖRÜYORSUN?

Gözleri çakmak çakmak, vakur bir özgüvene sahip, insanın içini umutla dolduran; "hayır hiçbir yere gitmeye gerek yok, biraz daha sabır" türü bir duygu uyandıran genç sordu o soruyu, konferans sonrası çay sohbetinde. 

-Üstad kendinizi nerede görüyorsunuz? 

Bu aslında muğlak gibi görünen fakat apaçık, çığlık çığlığa bir soruydu. 

Soruyu savsaklamak, anlamamış gibi görünmek, topu taca atmaya çalışmak ya gerçekten idrak noksanlığından ya da kafayı kuma gömmek refleksinden kaynaklanabilir. 

**** 

Benim bu soruya mutlaka cevap vermem gerektiğini biliyorum. Ancak en az benim kadar herkesin de bu soru üzerinde derince düşünüp, cevaplarını kesinlikle bulmaları gerekmektedir. 

Bunun neden gerekli olduğunu bilmemek bile zaruretin şiddetine işarettir. 

Bunun sebebi; ya, yaşadığı koşullardan hoşnutluğuna ve daha iyisi ve ötesiyle ilgili bir talebi olmadığına işarettir. 

Ya, hangi şartlarda yaşadığı ile ilgilenmediğine, önemli olanın konsolide bir yapı olması ve kendisinin de buna her durumda adapte olabileceğine işarettir. 

Ya da ideal koşulların bu olmadığının farkında olmasına rağmen; içinde bulunduğu halin, talep etmesi gereken durumun; nasıl bilinip, talep edileceğine dair ne fikrinin ne de motivasyonunun olmadığına işarettir. 

Eğer yaşanan koşullar ideal, insan fıtratına uygunsa bir mahzur yoktur ve irdelemeden de yaşanabilir. 

Ancak değilse ve fıtrat çerçevesinde inşa ihtiyacı varsa, aynı zamanda insan için de mesele var demektir. İşte bu nedenlerle herkesin; kendini nerede gördüğü sorusuna cevap vermesi gerekmektedir. 

Bu soruyu sormak tek başına işe yaramaz ancak mecburi bir başlangıçtır. İnsanların bunun yanı sıra; nerede olması gerektiği ve bulunduğu yerle, olması gereken yer arasındaki farkı ya da çelişkiyi nasıl ortadan kaldırabileceği sorularına da cevap bulması gerekmektedir. 

**** 

Ben kendimi; mahza hakikatin verileri ile inşa edilmemiş bir atmosferde yaşayan ve uzun zamanlara bali olarak oluşmuş katmanlar arasından, ışığın sızma ihtimali için, umuda tutunup, mücadele veren bir durumda görüyorum. 

Katmanlar üzerindeki ışık, gölge oyunlarından etkilenmeden; tahayyül ve tasavvur geliştirmek çabasına sahip birisi olarak görüyorum. 

Bu atmosferi oluşturan nedenleri, basit ve lokal niyet ve çabalara bağlamadan; ontolojiden başlayan bir süreçle, hakikate dair ortaya konulacak her şeyin; önce bu katmanlardan ışığın geçişine imkân sağlayacağına; daha sonra bununla yeryüzüne fener olunabileceğine inandığım bir yerde duruyorum. 

Bunu basit hamasetlerden ari bir samimiyetle görüyorum ve bu nedenle üslubumu, muarızlık yavelerinden ari tutmaya çalışarak; iş birliklerinin, kurtuluş ve yükseliş için lazım şart olduğuna inanıyorum. 

Fakat bu durum, halihazırı, hamaset gözüyle görüp, propaganda diliyle dinlememi gerektirmiyor. Zira hakikatin izafiyeti olmaz ve membaı tektir. O nedenle öncelikle bu kaynaktan inşa olup beslenen; gözle görmeyi, kulakla işitmeyi, kalple inanmayı sağlamak mecburiyetinin olduğuna inanıyorum. 

Hali olduğu gibi görüp, bilmek; hakikatten perspektif inşa edip, buradan bakmak ve anlamlandırmak; imal edilmişten, orijinale everilip, topyekûn yeniden inşa mücadelesi vermek için; görünür şahitlikler, çalışan algoritmalar, bilgi-kültür ve sistemler ortaya çıkana; öncülerden olup, risk almak mecburiyeti ortadan kalkana, kitlesel sahih algı ve motivasyonlar doğana kadar; geniş toplulukların destek ve katılımının beklenmemesi gerektiğine inanıyorum. 

Sorumluluk ve görev, o ana kadar öncülerin omuzlarında olacaktır. Ancak yol açıldıktan sonra; geniş, aktif ve sahici katılımın esas olduğu bir mahiyetle, bütün insanların bu süreçte yerlerini almalarının olmazsa olmaz olduğuna inanıyorum. 

Bu katılımın, masal kıvamında, psikolojik sağaltım ve stratejik konumlandırılmayla değil; insanların varlık nedenlerini gerçekleştirmelerinin ve fıtratlarına uygun yaşamalarını sağlamanın olmazsa olmaz koşulu olarak inşa edilecek hayat sisteminin bir doğalı olarak gerçekleştirilmesi gerektiğine inanıyorum. 

Bu inançlar çerçevesinde; öncüler olabilmek potansiyeline sahip olanların, farkındalıklarının gelişmesi, fıtri sorumluluklarını üstlenmeleri, cesaretlerini toplayıp, misyonlarını yerine getirmek bilinç, kararlılık ve aksiyona sahip olmaları için gerekli tüm; uyandırma, destekleme ve alt yapı çalışmalarının; anın vacibi, her şeyden önemli ve stratejik olduğuna inanıyorum. Bu nedenle sadece buna odaklanılması gerektiği inancımdan dolayı elimden geleni yapmaya gayret ediyorum. 

Bu ufuk, bilinç, niyet ve çabaların sadece belli inanç ve düşünce gruplarına ait olmayacağına ya bilinçli farkındalıkla ya da gelişen şart ve olayların zorunlu yüzleştirmeleri ve zorlamaları ile; bütün insaf, erdem ve akıl sahiplerinin de çok uzun olmayan bir sürede bu perspektifle bakmaya mecbur kalacaklarına inandıran bir noktada durduğumu biliyorum. 

Tüm insanların iradesini aşan süreçlerin ortaya çıktığı veya çıkması muhtemel bir dönemde; bütün insanların, kurumların ve toplumların; nerede durduklarını, nereye ulaşmaları gerektiğini ve nasıl ulaşacaklarını bilmeleri gerektiğinin; yaşamsal, hayat-memat, beka meselesi olduğunu bilen bir yerde duruyorum. 

0 Yorumlar