KARNABAHARIN DİNİ VAR MIDIR?

Bu başlık akletmeye dair bir bağlamın konusudur. Bu nedenle önemine binaen ciddiyetle ele almak gerekmektedir.

Mesele din olunca, kendisinde şüphe olmayan tek kaynak olan Kitabın bilgileri üzerinden tefekkür etmeye başlamak gerekir.

Ali İmran Suresi 83 “Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde olanların hepsi, ister istemez, O'na teslim olmuştur ve O'na döndürüleceklerdir.”

Allah'ın dini, O'na teslim olmaktır. Karnabahar da dahil bütün varlıklar O'na teslim olmuşlardır. Varlıkların, Allah'a teslim olması ne demektir? Nasıl gerçekleşmektedir? Bu sorulara bulacağımız cevap, din kavramının anlamını ve fonksiyonlarını ifade edecektir.

Maide Suresi 3 “...Bugün sizin için dininizi olgunlaştırdım, size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı (teslim olmayı) seçtim…”

İnsanlar için de din olarak, teslim olmak yani İslam belirlenmiştir. Peki insanların, Allah'a teslimiyeti ne demektir ve nasıl gerçekleşmektedir?

Rum Suresi 30 “Öyle ise yüzünü hanif olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir ki insanları onun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.”

İnsanların teslimiyeti, yüzlerini yaratıldıkları fıtrata çevirmeleridir. Bu, hayata müdahalelerini gerçekleştirebilmelerinin yegâne imkânı olan; karar alıp davranış sergilerken, orijinal yaratılış özellikleri yani fıtratlarına/doğalarına uygun anlamlara/amaçlara/hedeflere sadık kalmaları, bunları gerçekleştirebilmeyi mümkün kılacak orijinal varoluş ilkeleri, sınırları, değerleri, ölçüleri, hukuku, sistemleri, ilişkileri, mekanizmaları, kaynakları çerçevesinde hareket etmeleridir.

Bunlar; fıtratın/doğanın yani dinin bilgileridir.

Karnabahar da ister istemez Allah'a teslim olurken; varoluş doğasına uygun bir anlamı/nedeni, yaratılırken belirlenmiş ilkeler, sınırlar, değerler, ölçüler, hukuk, sistem, ilişkiler, mekanizmalar ve kaynaklarla gerçekleştirmektedir, aynı insanlar gibi. Ancak karnabaharın otonom hareket etmesini mümkün kılacak bir bilinci ve iradesi olmadığı için bunları, ister istemez yani genetik programında kodlandığı gibi gerçekleştirmektedir.

Oysaki insanlar, yeryüzüne halife tayin edilip kendilerine kısmi otonomi, bilinçli ve iradi müdahale imkânı ve akletmek kabiliyeti verildiği için ister istemez değil, isteyerek, yani akledip bilinçli tercihle teslim olmak durumundadırlar. Teslim olmamak, yani varoluş özelliklerine aykırı davranmak potansiyeline de sahiptirler, elbette bedelini ödemek şartıyla.

Bu nedenle insanlar; teslimiyetlerini mümkün kılacak fıtrat bilgileri, bunları akledebilecek ve doğru karar verebilecek donanım ve özgür irade ile teçhiz edilmişlerdir. Fıtrat bilgileri; dini hükümlerdir ve varlık nedenlerini gerçekleştirip, bütüncül tatminlerine ulaşabilecekleri mahiyette/özelliklerde karar alıp davranış sergilemelerini mümkün kılmaktadırlar. Elbette bu, ancak hakikate teslimiyet, yani orijinal varlık özelliklerinin/fıtratın bilgisiyle mümkün olabilir. Bu nedenle İslam'dan başka din kabul edilmemiştir.

Ali İmran Suresi 85 “Kim İslam'dan başka bir din ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.”

Buradan, insanların orijinal doğaları dışında, sahte fıtrat/din bilgileri/hükümleri imal edip, bunlarla karar alıp, davranış sergilemek imkânının olduğu da anlaşılmaktadır. Ancak bu imkânın kullanılması, özgür tercih veya hak olarak bilinmemelidir. Zira bütün varoluş özelliklerine aykırı davranışlar, sonuçlarına ve bedellerine katlanmayı da mecbur kılarlar.

Karnabahar, güneş, galaksiler, düşünce sistemi, azgın akan nehir, toz tanesi, uğur böceği, kan dolaşımı, cenin, konuşma yeteneği ve insanlar, aynı şekilde kendi orijinal varoluş özelliklerine tabidirler. Her birisinin bir fıtratı vardır ve buna uygun davranmak mecburiyetindedirler; ya ister-istemez ya da isteyerek-bilinçle...

Din budur. Bunun dışındaki din tanımları, tasavvurları; insanları, varlık nedenlerine ve doğalarına uygun yaşayıp, bütüncül tatminine ulaştırabilecek imkânı sağlamamaktadırlar. Bu durumun ismi hüsrandır. Bu kadar yalın, bütüncül, apaçık hakikati görememenin en temel nedeni akletmemektir. Akletmeyi engelleyen sebeplerin başında da korkular ve hakikatin talep edilip yüzün o yöne çevrilmemesi gelmektedir.

Zaten Rab'da apaçık bu durumu ifade etmiştir.

Rum Suresi 30 “Öyle ise yüzünü hanif olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir ki, insanları onun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.”

İnsanların çoğunun bilmemesi, kendi irade, bilinç ve tercihlerinden kaynaklanan, çok ağır bedelli bir cehalettir.

0 Yorumlar