KALE

Birtakım insanlar görüyordu, ellerinde bir torba taşla kaleye doğru gidiyorlar, torbalarındaki taşları tek tek kale duvarlarına atıyorlardı. Dikkat etti, sadece duvarları taşlıyorlar, taşları asla kalenin içerisine atmıyorlardı. Buna karşılık kalenin içerisinden, bunların üzerine taşlar, zerzevat, bir sürü şey atılıyor, bağırış, çağırış, küfür gırla gidiyordu.

Meselenin esasını anlayamadı, çok merak etti ve eline bir gün bir imkân geçti. Kale duvarlarını taşa tutanlardan birisi ile yolları kesişti, fırsat oluşturdu ve merak ettiklerini sordu. İzin verirsen sana iki soru sormak istiyorum. Neden kale duvarlarını taşa tutuyorsunuz? Neden kalenin içerisine taş atmıyorsunuz? 

Kalenin içerisinde bizim arkadaşlarımız, kardeşlerimiz, dostlarımız var. Eğer içeriye taş atsak onlar incinir, yaralanır. 

Bu kalenin duvarları; korkulardan, komplekslerden, tereddütlerden, henüz verilmemiş kararlardan, farkındasızlıklardan, akletmemekten, zanlardan, ezikliklerden, ufuksuzluklardan, meselesizliklerden, hamlıklardan, kibirden, bencilliklerden, tembelliklerden, ataletten, cehaletten, inattan, hasetten ve benzeri zehirli unsurlardan oluşmaktadır. Yani duvarlar canlı ve etkileyebilen materyallerden örülmüş ve sürekli takviye edilmektedir. 

Kalenin içerisindekiler, bu duvarın arkasına gizlenerek bir hayat yaşamayı ve belki de kendi "gelişimlerini" sağlamayı tercih etmektedirler. Oysaki kale duvarlarının ve içerisinde oluşmuş atmosferin etkileri, insan doğasını bozup zehirleyen sonuçlar oluşturmaktadır. Ayrıca bu atmosfer, kendisinin meşru ve mutlaklığına ilişkin tereddütsüz bir anlayışı da tesis etmektedir. Bu durumda bizlere de bu aşamada, kale duvarlarını taşlamaktan başka yol kalmamaktadır. 

Sizler kimlersiniz? Kale duvarlarını taşlamak ne işe yarıyor?

Bizler, ya o kaleden çıkabilmiş ya da kapıya kadar defaten gitmiş fakat içeri girmesi bir şekilde engellenmiş olanlarız. Bu sayede, kale duvarlarının hangi malzemelerden yapıldığını; hangi tesirleri oluşturabildiğini; içeride nasıl bir hayat olduğunu ve bunun sonuç ve bedellerini bilebiliyoruz. 

Kale duvarına attığımız taşlar da insan doğasını oluşturan hakikatlerin bilgilerinden oluşan canlı ve organik malzemelerden meydana gelmiştir. Bunlar, kale duvarına her vuruşlarında, duvarın elementlerinde, yok edici etkiler oluşturuyorlar. Bu etkiler kalenin içerisine dalgalar gönderiyorlar. Dalganın ulaştığı her insan yeni bir düşünce ya da duygu durumu ile karşılaşıyor ve yeniden düşünmek, halleriyle yüzleşmek zorunda kalıyor. Kaleden çıkanlar, bu yüzleşmelerin sonucunda kararlarını verdiler, iradelerini kullandılar ve çıkabildiler. 

Kalenin içerisinde nasıl bir hayat yaşanıyor? Neden o kaleden çıkmak gerekiyor? 

Kalenin içerisinde bilinen bütün seyri ve fonksiyonları ile insanlar hayatlarını kurup, yaşıyorlar. Orada da bireyler, toplumlar, aileler, cemiyetler, sistemler, süreçler, kültürler var. Bütün ihtiyaçlarını giderecek unsurlar geliştiriliyor, üretiliyor, tüketiliyor, alınıp, satılıyor. İnsanlar, düşünüyorlar, konuşuyorlar, yazıp, çiziyorlar, öğrenip, öğretiyorlar. 

O halde sorun ne? Neden kaleden çıkmak zorundalar? 

Sorun, yaşadıkları hayatın anlamı ve mahiyetinde. Kale duvarlarının tesirleri, insanların kendi orijinal doğalarını bilebilmek; bu çerçevede bir hayata ilişkin şeylerin; doğalarına uygun olup-olmadığını, inşa edilip-edilmediğini, yönetilip-yönetilmediğini fark edebilmek; özgürce tercih ve müdahale edebilmek imkânlarını ortadan kaldırıyor. Hatta buna dair bütün referans ve meşruiyetlerin bile, insan doğasına ve bundan kaynaklanan hukuka ilişkin olması gerektiğini ifade eden kök inanç ve tasavvurları da yok ediyor. 

Böyle bir şey nasıl olabilir ki? 

Aslında insanların bu kalenin içerisinde saklanıp, yaşamalarını oluşturan nedenler, bunun da olmasını sağlamaktadır. Kale duvarlarını oluşturan materyaller, insanın varlık potansiyelinde; olumsuzu, aşırıyı, yıkıcıyı, tüketimi oluşturan unsurlar olarak var zaten. Duvarların, insanlara etkisi bu sayede oluşabilmekte. Bir de çok görkemli, süslü, alayişli olan kale kapısında, içeriye davet eden çok zeki, dilbaz ve fetbaz bir unsurlar da var. Bu ikisinin işbirliği ile; hem kaleye saklanmak ve hem de bu koşullarda yaşamak tercihi oluşuyor. Aslında bu işbirliğinin yapabildiği zecri, zorlayıcı bir etki yok. Zeki ve fetbaz olan, insanın potansiyelindeki olumsuz unsurları harekete geçirici tarifler yapıyor, anlamlar ve değerler imal ediyor. İnsanları buna inandırdıktan sonra gerisini insanlar, kendileri hallediyorlar. Kale duvarlarının sürekli takviyesi, insanlara sürekli yıkıcı lojistik sağlanması nedeniyledir. Kısaca bu kalenin aldatıcı ve korkutan atmosferinde saklanıldığı sürece, insanın doğasına ilişkin hakikati görüp-bilebilmek, bu çerçevede karar ve davranış sergileyebilmek imkânı olmayacaktır. İşte bu nedenle kalenin dışına çıkmak mecburiyeti vardır. 

Peki neden kalenin içerisinden sizlere taş, zerzevat, ne bulurlarsa atıyorlar. Çok öfkeli davranıyorlar? Bu durum sizi kızdırıp, kaleyi taşlamaktan vazgeçirmiyor mu?

Aslında kalenin içerisindeki insanlardan hiçbirine taş değmiyor. Bizim attığımız taşların etkisi sonucu, kale duvarlarının içeriye gönderdikleri dalgalar onları yeniden düşünüp, yüzleşmeye mecbur bırakıyor. Onlar da yeniden düşünüp, yüzleşmeye zorlandıkları için öfkeleniyorlar. Bu durum, içerisinde bulundukları halin tabii sonucu olarak oluşuyor. İçerdeyken öfkelenip, dışarıya zerzevat atanlar, aslında vicdanlarında varoluşsal hakikati tamamıyla kaybetmemiş olanlardır. Bunlar dışarı çıkınca hemen kale duvarlarını taşlamaya başlıyorlar. Bizler bu durumun gerçek nedenini biliyor ve öfkelenmiyoruz. Ayrıca kale duvarlarını taşlayanların hiçbirisi kişisel nedenlerle, beklenti karşılığı, rekabet veya husumet duyguları ile yapmıyor bu işi. Sadece bir bilinç ve sorumluluk nedeni ile taşlıyorlar, bu melun duvarı. 

Peki, bu duvarları sonsuza kadar taşlamaya devam edecek misiniz? 

İnsanların bir bölümü, bu lanetli kaleler orada bulunduğu sürece duvarlarını taşlamak mecburiyetindeler yani taşlamaya devam edecekler. Kaleden çıkanların sayısı arttıkça, insanların bir bölümü de bu kaleleri yapanlar, takviye edenler, lojistik sağlayanlarla mücadele edeceklerdir. Diğer bir kısım insanlar da böyle kale duvarlarının olmadığı, insanların fıtratları kadar özgür yaşadıkları, etrafını cennet surlarının çevirdiği, kainat kadar geniş dünyalar inşa etmek için çalışacaklardır.

Benim bu hikayeyi dinlediğim insanlar, Arif Amcadan işittiklerini, ancak onun bunları; rüyada mı, yakazada mı yoksa uyanıkken mi müşahede ettiklerini bilmediklerini söylediler.

0 Yorumlar