KABULLER VE TERCİHLER DEĞİŞMEZ MİDİR?

Ekseninde, yaratılış özelliklerinin yani fıtratın yani Allah'ın hükümlerinin olduğu bir izafiyete inanıyorum. Bu hükümler, sabiteleri oluşturmaktadır. Daha sonra, bu sabitler çerçevesinde; insan sayısı ve bu insanların bütün halleri kadar miktarda oluşan izafi olgu söz konusu edilebilir. Bu izafilerden; fikirler, tercihler, tarzlar, öneriler, biçimler doğar.

Aynı insanların, genetik kodlarının sabit fakat bu kodlardan biçimlenen insanların birbirlerinden farklı olması gibi.

Ancak sabit bir eksenin ve çerçevenin olmadığı; eksen ve çerçevelerin de izafi olduğu bir görecelik anlayışına inanamam. Zira bütün varlığı yaratan ve bunları da sabit fıtratlar üzerine yaratan tek bir yaratıcı olduğuna göre; varlık alemindeki tüm kök olgu, oluş ve ilişkilerin; genetik yapılarının yani kök hükümlerinin de sabit ve mutlak eksen ve çerçeveye sahip olması gerekir.

Hayır gerekmez ve her şey izafidir, tezini savunanların, gerçekte; izafi dedikleri kök hükümlerin oluşturduğu eksenler kadar yaratıcının da olduğuna inanmaları gerekmektedir.

Bunun olmadığını bildikleri halde hala buna inanıp savunmaya devam edenler; varlığın ve yaratılışın hakikatini, sahte bir gerçekle değiştirip, daha sonra bunun üzerinden bir inanç sistemi kurmayı hedef alanlardır. Bu mertebede anlayıp, müdahale etmek yeteneğine sahip olanların; hakikatin, hakikatliğinden şüphe ettikleri için böyle bir şey yaptıklarını zannetmiyorum. Bilakis görüp, bildikleri halde; Allah'ın ilahlığı yerine, hevalarının ilahlığını tercih etmiş olmalarındandır. İlhamlarını da aynı durumda olan şeytandan almışlardır. Zira o da kesin olarak hakikati bildiği halde, haddini bilmemesinden dolayı bu hale düşmüş ve şeytanlaşmıştır.

Fakat, hevasının (nefsinin arzu ve isteklerinin) ilahlığı tercihi ile sahte hükümler üretenlerin izinde gidenler için, aynı şeyler söylenemez. Bunlar hem hakikati hem de hadlerini bilmedikleri için, sahte ilahların peşinden gitmektedirler. Hem de bu tercihler; hakikat karşısında sahte olarak üretilen hükümler mertebesinde, bilinçle bilmeye, anlamaya dayalı bir tercihle yapılmamaktadır.

Bunlar önce, sahte ilahların üretip yapılandırdığı hayat ve ilişki biçimlerini tercih etmektedirler. Bunun temel sebebi; hakikat mertebesinden, yüksekliğinden bakacakları, anlayabilecekleri bir yere ulaşamadan; nefsin arzu ve isteklerinin oluşturduğu bir bataklığa saplanmış ve buradan kurtulamıyor olmalarıdır. Sahte ilahların sunduğu hayat biçimi ve tercihler de bu düzeye ve çerçeveye hitap edecek biçimde olduğu için, arz-talep buluşması gerçekleşir.

Daha sonra da bu pratik içerisinden; düşüncelerin, inançların, doğruların yapılandırılması gelmektedir. Bunun ana nedeni, bu tercihi yapmış insanlarda, yaşadıkları hayat biçiminin konsolide olması, savunulması, tekrarlanması ve hatta bunlar arasından sahte ilahların çıkabilmesinin sağlanmasıdır.

Fıtrat ekseninde olsun, sahte tercihler çerçevesinde olsun; insanların düşünceleri, bakış açıları, perspektifleri ve hatta dinleri; doğal biçimde, yaşadıkları hayatın içerisinde şekillenir ve yapılanır. Elbette bunun bir mekanizması vardır. İnsanların şakileleri yani mizaç, kapasite ve diğer ayırt edici özelliklerine bağlı olarak ortaya çıkan algı mertebelerine göre de farklılık arz ederler.

Allah'ı ilah kabul edenler içerisinden varlığın hakikatini, yaratılış özelliklerinden başlayarak okuyabilenlerin yüklenecekleri sorumluluklar; hayatı, günlük akış düzeyinden okuyup, tercih ve kararlarını belirleyeceklerden farklı olacaktır. Birinciler derin ve temiz akıl sahipleri, öncüler ve kurucu olanlardır. Gerçi Allah hepsine cennetini vadetmiştir. Zira hepsinin yüzünü döndüğü yön ve asıl çerçeve, Allah'a kulluk eksenli fıtrat çerçevesidir ve hepsi bu çerçevenin fıtratına uygun inşa, yaşam ve ilişki sistematiğine uygun bir hayat sürmeyi kabul etmişlerdir, her ne konumda olurlarsa olsunlar.

Hevalarını ilah edinmeyi tercih edenlerin, hayatın çekirdeğine yakın düzeyden okuyup, sahte hüküm imal edenleri ile bunlara uyanlar da bir olmazlar herhalde. Zira bir tanesi hakikati baş gözü ile görür gibi bilip, buna rağmen hadsizliğini gerçekleştirmektedir. Diğeri ise bu hadsizliğe adanmışlık selinde sürüklenmektedir. Yani bunların tutunacak bir dal bulmaları, hakikati görmeleri ve tercih edebilmeleri daha mümkün görülmektedir.

Bu nedenle, sadece Allah'a kulluk edenlerin, bunlarla ilişkileri de farklılık arz eder. Birincinin akıbeti bellidir. Bunlar cehennem ehlidir, düşmandır ve bunlarla savaşılır. Diğerleri ile ilişkisinin esasını; doğru ile sapkınlığın birbirinden tamamen ayrılıp, hakkı görebilmek özgürlüklerini kazanmaları için; mallarla ve canlarla cihad etmekle, başlamak oluşturur. Herhangi zorlayıcı bir unsura başvurmadan; hakkın gelip, batılın yok olması stratejisi dahilinde; hayatın doğallığı ve mükemmelliği özelliklerine uygun olarak, yeniden inşa sistem ve mekanizmalarının kurulup, güvenliklerinin sağlanması ile sürdürülür. Elbette sahte ilahların bu hususlarda bizleri aldattığı usul ve yaklaşımlardan kurtulup, hakiki olanları inşa ederek.


 

0 Yorumlar