Yeryüzündeki varlıkların en değerlisi insandır. Allah bu nedenle yeryüzü boyutuna insanı halife tayin etmiş ve boyuta iradi müdahale imkânını ona vermiştir. Yeryüzündeki her şeyi onun kullanımına müsahhar kılmıştır. İnsana verdiği değeri tanımayıp, zanni bir kıyasla kibirlenen şeytanı rahmetinden kovmuştur.
İnsanın asli değeri varoluşsaldır. Zanni sahipliklerine, güçlerine, aidiyetlerine, bilinirliklerine bağlı değildir. Bilakis bu olgular bir emanet bilinci ile insanın ontolojik değerinin muhafazası ve bu değere bağlı olarak varoluş nedeninin gerçekleştirilmesi için vardırlar.
Bu nedenle insanların asli değerleri hiçbir nedenle indirgenemez ve hiçbir şey bu değerin üzerine çıkarılamaz. Kendi varoluş anlamını, misyonunu, sınırları, hadlerini tecavüz ederek bu değeri değiştirmeye kalkanlar da kendi değerinin idrakinde, sorumluluk ve emanet bilincinde olmayan insanın kendisi de bunu yapamaz.
İnsanların değerini; hiçbir maddi varlıkla, hiçbir güç olgusuyla, hiçbir ideolojik ve politik mülahaza ile hiçbir idrak nakısası, nefsi azgınlık, sınır tanımamazlık, mesuliyet kaçkınlığı, kompleks ve eziklikle aşağılara çekmek hak ve haddine sahip kişi ve kurum olamaz. Zira bu, insanların değerini yaratılışta belirleyen Allah’ın iradesine karşı bir itiraz ve isyan hareketi olur.
Bu nedenle hiçbir jeostratejik, jeopolitik, stratejik ya da herhangi bir mülahaza ile insanların asli değerine mugayir bir şey yapılamaz. İnsanlar asli değerlerine mugayir mülahazalarla öldürülemezler, temel haklarından yoksun bırakılamazlar, köleliğin hiçbir tür ve biçimiyle köleleştirilemezler, istismar edilemezler. Asli değerlerine saldırılıp yoksun bırakılarak, değer dilencisi duruma düşürülemezler.
Görülüp idrak edilmiyor mu? İnsanların birçoğu; gizli-açık korkular ve kaygılara, kişilik sorunlarına, tuhaf ve anlamsız karar ve davranışlara, algı ve idrak sorunlarına sahiptirler. Bilinmiyor mu ki? Bunların kök sebebi, insanların asli değerlerinden yoksun kılınıp, değer dilenciliğini baş değer haline getirerek, fıtratından uzaklaşmalarıdır. İnsanların asli değerlerini ucuzlatıp, temel haklarını kısıtlayanlar bu durumu; tüketim endüstrilerine ve sistemlerine, edilgenleştirici ve indirgenmiş yönetim sistemlerine, insanları, kullanılan nesnelere dönüştürülmeye vesile kılmaktadırlar.
Yanlış anlaşılmasın, itirazım sadece insanların varoluşsal asli değerlerine karşı yapılan hukuksuz ve hudutsuz muameleyedir. Yoksa, insanların kendi asli değerlerine mugayir inanç, ilke, tavır ve tercihleriyle, kendilerini değersizleştiren karar, davranış ve ilişkilerine; hallerine ve tavırlarına karşı oluşturulan tutumlara ve tedbirlere değildir. Zaten bunların engellenmesi için sınırlar ve düzenlemeler getirilmektedir ve getirilmelidir. Yine itirazım, bu sınırların ve düzenlemelerin, insanların asli değerleri sabit unsur olarak dikkate alınmadan, yeni değer yargıları imal ve icat edilerek, indirgenmiş ve ifsat edilmiş yargılar çerçevesinde yapılmasınadır.
İnsanların asli değerleri, fıtratlarının baş unsurlarıdır. Bu unsur, fıtratın diğer unsur ve hükümleriyle birlikte, bütün olarak çalışır ve kendini muhafaza edebilir. Yani fıtratın herhangi bir hakikatine ve hükmüne karşı yapılan saldırı, otomatik olarak insanların asli değerine yapılmış demektir. Bu saldırıyı, ister insanın kendisi, isterse harici bir unsur yapmış olsun... Yani insanların kendi asli değerlerinin dışında bir değer anlayışına sahip olmaya ve altında bir mesabede yaşamaya hakları yoktur. Bunun idrakinde olmayıp, bu mecburiyeti ihlal edenler, değer dilenciliğine sürüklenip, edilgen nesneler olarak; köleleştirilmeye, sömürülmeye, istismara ve temel haklarından mahrum bırakılmaya mahkum edilmektedirler.
Değer dilenciliği nedir diye merak edilirse; öze ve çevreye bir bakmak kafi gelecektir. Akla ziyan, insan doğasına aykırı hal, tavır ve davranışlar içerisinde bulunanların; kullanamayacağı, ihtiyacı olmayan mülkiyet, ilişki, şöhret peşinde olanların esas nedeni; "hey ben buradayım, bende varım, görün" feryadıdır. Başka şekilde tarif edilip, etiketlendiği için olduğu gibi anlaşılamayan bu durum, işitilmeyen bu feryatlar; fıtratının dışında, "acayip normaller" içerisinde, eziklikler-noksanlıklar-korkular-kaygılarla yaşayan, mutsuz-huzursuz-haksız, kötü, travmatik ve kriminal haller, insanlar ve toplumları ortaya çıkarmaktadır.
Bu bir itiraz yazısıdır. Hiçbir kimsenin, kurumun ve organizasyonun; insanların asli değerlerine mugayir kararlar almaya, davranmaya, ilişkiler, yöntemler, politikalar ve sistemler geliştirmeye hakları ve hadleri yoktur. Zira insanların Rableri bunlar değillerdir. Bu nedenlerle insanlar bedel öderken, buna vesile olacakların da "adil bir bedel" ödeyeceklerinden hiç şüphe duymamaları lazımdır.
0 Yorumlar
SON DAKİKA
1
NASIL BİR MEYDAN OKUMA İLE KARŞI KARŞIYAYIZ? CEVABIMIZ NE OLMALIDIR?