İmkânsız yazmama bakmayın; her şeyin yani varlıkların, olguların, oluşların, hallerin, ilişkilerin yaratıcısı Allah olduğuna; Allah'ın da bütün imkânların sahibi olduğuna iman eden bir kişi için, "imkânsız" lafının bir anlamı yoktur. Ancak insanlar, bu yaratılış süreçlerinde kendilerine isabet eden; vesileler, sebepler ya da sorumluluk alanındaki şartlara bakıp; bazen, sebeplerin doğrudan sonuçları yarattığı, oluşturduğu yanılgısı üzerinden imkânsız demektedirler. Bazen de hani hava kırk derece sıcaktır fakat nem veya durgunluk nedeniyle elli derece gibi hissedilir ya buna benzer bir sebeple, imkânsız diye bir şey olmadığına inandığı halde, cari koşullardan dolayı üstesinden gelinemez gibi hissetmeleri nedeniyle, "imkânsız" demeleri söz konusudur. İşte bu başlıktaki imkânsız ikinci nedene dayalı olarak yazı başlığında yer verilmiştir.
Gelelim mecburiyete. Bu kelimenin tam anlamıyla, yerince yazılmış bir mecburiyettir. Yani olmazsa olmaz anlamına gelen mecburiyet.
Bu mecburiyet, bizleri yani insanları, halihazırdaki sıkıntılı ve zor durumdan kurtaracak, bu süreci kazasız belasız atlatıp, kazançla, sahili selamete çıkartacak bir çareyi ve çözümü ifade etmek için kullanılmıştır.
Sıkıntılı ve zor durum derken neyi kastediyorsun derseniz, say say bitmez.
Ne halde olduğunu bilenler beri gelsin mi desem.
Hallerin neye tebdil olacağını tahmin bile edebilmenin neredeyse imkânsız olduğu düşüncelerinden mi bahsetsem.
Gitgide daha derinleşen yalnızlıkların, öfkeleri ve bencillikleri körüklediğini, herkesin, her şeyi gözden çıkartmak kıvamına yaklaştığını mı söylesem.
Hayatın, içerisindekilerle birlikte gitgide daha anlamsız ve değersiz olarak hissedildiğini mi söylesem.
Amaçsız ve sonuçsuz meydan okumaların, hesap edilmeyen bedellerinden mi dem vursam.
Şaşkınlıkların ve farkındasızlıkların zirve yapmaya yaklaştığını mı anlatsam.
İnsanların dumura yaklaşan hallerinden saklanmak için icat ettikleri veya onlar için icat edilenlerin, yeni dünya düzeninin, yeni endüstrisi olduğundan mı dem vursam.
İllüzyonistliğin yükselen trend, vantrologluğun revaçtaki hal olduğunu mu dillendirsem.
Frenlerin patladığını, yolların yağlandığını, caddelerin topyekûn yokuş aşağı hale geldiğini mi bildirsem.
Hale ilişkin fikri olmaksızın, sadece zaman kazanmak için çaba gösterenlerin, rol kesmede ne kadar maharet kazandığından mı dem vursam... dedim ya, anlat anlat bitmez.
Ha, bu haller ne anlama geliyor? Sonuçları ne olur? Ben abartıyor, saçmalıyor muyum? Bunların yorumunu, kendinden menkul mebzül miktarda uzmanın görüşlerine bırakayım.
Henüz her şeyi kaybetmeyip, direnmek niyet ve çabası içerisinde olanlar için mecburiyet olan husus üzerinde de iki laf etmeye gelelim.
İnsan her ne yapıyor veya yapmıyor; hissediyor ya da hisleri dumura uğruyorsa, bunların hepsi; halihazırı nasıl algıladığı, nasıl bir tutum içerisine girip, karar aldığı ve davranış sergilediği ile ilgilidir.
Aslında içerisinde bulunduğu; zihinsel, ruhsal, fiziksel, sosyal ve ilişkisel hallerin ve hissedişlerin tamamı, üst paragrafta yazılanların mahiyeti, niteliği ile alakalıdır.
Bütün hal, hissediş, olgu, oluş ve ilişkilerin; mahiyet ve niteliklerini belirleyen temel unsur; onlara yüklenen anlam ve temel neden; bunların gerçekleştirilmesi için zorunlu olan ilkeler, değerler, sınırlar, ölçüler, hukuk ve kök ilişkiler ve sistem yani DİN'DİR.
Yani insanların içerisinde bulundukları bütün durumların müsebbibi, tercih ve kabul ettikleri dindir.
İnsanların halihazırda içerisinde bulundukları sorun ve sıkıntılardan sıyrılıp, kurtulmaları için mecburiyetleri ise dinlerinin, doğaları ile özdeş olması yani Müslüman olmalarıdır. Zira bütün sorunları ve sıkıntıları doğuran ana neden, insanların doğalarına aykırı tercihleri ya da maruz bırakıldıkları durumlardır. Doğasından uzaklaşan her hal ve unsurun başı belada demektir.
Buradaki trajikomik soru; "o zaman neden Müslümanların da başı beladadır?" sorusu olacaktır.
Bu sorunun cevabı, başlıktaki "imkânsız" lafı ile ilgilidir. Zira bu kadar büyük etkiyi oluşturabilen bir olgunun yalın ve kolayca kavranabilir anlamının ve fonksiyonlarının; kendilerine din olarak İslam'ı seçmiş olanlarca da anlaşılıp, ondan sonrasının bu anlamın kabulü üzerinden icrasının mümkün olmaması; ancak "mecburiyetin imkânsızlığı" sözleriyle ile izah edilebilir. Zira her şeyin mahiyetini belirleyen olgunun din kavramının içerdiği fonksiyonlar olduğunu bilmek ve buna uygun tutum içerisinde bulunmak, içinde bulunulan halden çıkışın mecburiyeti yani olmazsa olmazıdır.
Gereksiz tekrara düşüyorum sanmayın. Bilerek, stratejik önemine binaen bir kez daha yazıyorum. "İnsanın, anlık veya büyük, bütün karar ve davranışlarının mahiyetini belirleyen dindir. Zira dinin içeriği; anlam, temel neden, ilkeler, sınırlar, değerler, ölçüler, temel hukuk, kök ilişkiler ve sistemdir. İslam, bunların tamamının, insanın doğasının bilgilerinden oluşan hükümleri kapsayan dindir" tanımı; yeryüzünü yerinden oynatacak güce sahip; bütün başarı ve hüsranların, adalet ve zulümlerin, inşa ve imhaların, mutluluk ve hüzünlerin, güzellik ve çirkinliklerin, doğru ve yanlışların, anlamlı ve saçma olanların, sorunların ve çözümlerin, galibiyet ve mağlubiyetlerin, akla gelebilecek her şeyin temel etkenidir.
Bu kadar büyük ve temel, etki ve fonksiyonlara sahip; bu kadar yalın ve anlaşılması kolay olan bir olgunun; imkânsız mertebesinde zor anlaşmasının, kabul edilmemesinin nedeni üzerinde deruni olarak tefekkür edilmesini öneriyorum.
Müslümanların, bu anlamı, bütüncül olarak kavrayıp, kabul ederek; hayatlarını, fıtratına uygun bir din ile, parçalamadan, indirgemeden yaşamalarını zorlaştıran nedenleri düşünüp, bu engelleri ortadan kaldırmaları yani "imkânsız mecburiyeti" gerçekleştirebilmeleri; insanlık adına, kulluk sorumluluğunun, anlık vacibi olarak, onların omuzlarında durmaktadır. Zira cari halden çıkışın başka yolu gözükmemektedir.
Mevcut durum; büyük buhran günleri, sarp yokuş, yaman imtihan vakti olarak nitelenebilir. İmkânsız mecburiyet, ancak bütün imkânların sahibinin lütfu ile gerçekleştirilebilir. İhtiyaç ise; farkındalık, iltica, talep, samimiyet, sabır ve istikrardır.
0 Yorumlar
SON DAKİKA
1
NASIL BİR MEYDAN OKUMA İLE KARŞI KARŞIYAYIZ? CEVABIMIZ NE OLMALIDIR?