HUZUR BULAMAYACAKLAR

Hayattaki; baş, en çok ve hatta belki de tek değer verdiğim hususa yani hakikate ilişkin-bağlı ve  çerçevesinde olana dair olanı anlamak, anlayabildiğimi yaşayabilmek ve anlatabilmek çabalarımı gerçekleştirirken; cari hallerle, hakikate uygun olanı beraber değerlendirmeye, anlamlarını ve kıymetlerini çözmeye, fark etmeye çalışırım.

İşte bu anlarda, her durumda ve her seferinde gördüğüm, şeksiz ve tereddütsüz biçimde inandığım şey; dâhilinde, mahiyetinde, aidiyetinde, manasında, ilişkisinde Allah olmayan hiçbir şeyle, beladan ve hüsrandan başka aranılan hiçbir şeyin bulunamadığıdır.

Arayışlar beyhude, imal edilen manalar sahte, var olduğu zannedilen değerler sadece gazoz kapağı mesabesinde olacaktır.

Bütün hücreleriyle anlıyor ki insan; kâlpler ancak Allah'ı hatırlayınca ve anınca dirilip, huzur buluyor. Bunun yerine ikame edilmeye çalışılan her şey “kalp” yani etkisiz, anlamsız ve değersiz sahtelerdir.

Allah'tan ari insan, hayat, hakikat, güzel, tatmin, adalet, üretim, çatışmasızlık, anlam, kıymet yoktur. Hatta bunların ne olduğu, olabileceği hususunda gerçek bir biliş ve hissedişte yoktur. Bu nedenle, durmadan bunların sahtesini imal etmek çabası içerisinde olmak mecburiyeti hissedilir. Ancak bu hissiyat deniz suyu içmekle eşdeğerdir. İçtikçe susuzluk artar.

Ateşin etrafında dönen pervanelerin çaresizliğine benzer bu kör arayış. Ateşin ısıtıp aydınlatacağı zannı, şaşmaz biçimde, her seferinde pervanenin yanmasına neden olur.

Çok iç yakıcı bir çaresizliğin şahitliğidir bu durum. Gözlerin, akılların, gönüllerin kapalı ve örtülü olduğu bir durumda; bakmaya, görmeye, anlamaya çırpınanların, her seferinde ulaştığı hüsranla; gitgide artan biçimde anlamları kaybetmekle oluşan bir hiçliğin çaresizliğine şahitliktir.

Bu mesele, varlığın, hayatın ve insanın hakikatini anlamakla, anlamı ve değeri bulmakla ulaşılan hiçlikle çözülebilecek bir haldir. Yani bütün mülkiyet zanlarından ve iddialarından sahici olarak sıyrılıp, emanet ve mesuliyet haliyle ulaşılabilecek bir hiçlik ki; bu da ancak hiçin, Hep'i tanıması, bilmesi, hatırlaması ve anmasıyla olabilir ki; hakikatin bütün tatminlerine, güçlerine, anlamlarına ve değerlerine ulaşılabilsin.

Bu nedenle tekraren; Allah'tan ari insan, hayat, hakikat, güzel, tatmin, adalet, üretim, çatışmasızlık, anlam, kıymet yoktur. Hatta bunların ne olduğu, olabileceği hususunda gerçek bir biliş ve hissedişte yoktur. Bu nedenle, durmadan bunların sahtesini imal etmek çabası içerisinde olmak mecburiyeti hissedilir. Ancak bu hissiyat deniz suyu içmekle eşdeğerdir. İçtikçe susuzluk artar.

Menşei, membaı, başlangıcı Allah olmayan; akıl, bilim, sanat, siyaset, faaliyet ve benzer bütün olgu ve süreçler; bulamayan, bulduramayan, çözemeyen, susuzluğu gideremeyen şeylerdir. Bu nedenle aranılan bunlarla bulunmaz, sorunlar bunlarla çözülmez.

Hakikati fark etmeden bu tercihi yapanlar, hallerinin doğal sonucu olarak huzur vermeyecekler, huzur da bulamayacaklardır.

0 Yorumlar