HAYATSIZ MÜSLÜMANLIK

Yazılarımı takip edenler Gözümdar Recebi hatırlayacaklardır. Hani şu safi hasbi, bıçkın, kitabın ortasından konuşan, en son lafı ilk önce söyleyen, sabırsız, samimi Arnavut. 

Geçenlerde ona rastladım. Biraz dalgın, biraz sıkkın oturuyordu. Hayırdır Gözümdar, bu ne hal dedim. Canım sıkılıyor, kafama bir şeyler takılıyor, dedi. Hayrolsun… 

Allah; "hanginizin ahsen-u amel işleyeceğini sınamak için ölümü ve hayatı yarattım" demiyor mu? 

Diyor!

Peki insanlar amel işleyince yani davranış sergileyince ne olur? 

Ne olur?... 

Hayattaki her şey bu şekilde ortaya çıkmaz mı? Yani hayat böyle yapılanmaz mı? 

Evet…

Peki amel ahsen olursa yani insanların karar ve davranışları; bir yandan kendilerinin, hayatın, varlıkların, bütün oluşların, olguların, ilişkilerin fıtratına uygun olmaz mı? 

Olur... 

Diğer taraftan, o anda yapılması gereken en doğru, güzel ve isabetli amel olmaz mı? 

Evet…

Peki, bizim bildiğimiz; din-davranışın, davranış- hayatın mahiyetini belirlemez mi? 

Öyle biliyoruz.. .

Peki Allah; " Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Allah'ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. Allah'ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir." demiyor mu? 

Diyor... 

Yani Fıtrat Dininin mahiyetini belirlediği ameller, fıtrata uygun bir hayat inşa etmezler mı? 

Ederler…

Eğer insanlar hayatın her anında bir karar alıp, amel işliyorlarsa yani davranış sergiliyorlarsa; Müslümanlar bunu Fıtrat Dininin hükümlerine göre yapıyorlarsa; o zaman Müslümanlar her an fıtrata uygun bir hayatı inşa ediyor olmazlar mı? 

Elbette olurlar... 

Peki her an, mecburen, fıtrata uygun bir hayat inşa eden Müslümanların, fıtrata uygun bir hayatın içerisinde yaşıyor olmaları gerekmez mi? 

Buna ne şüphe... 

İşte bundan sonra kafam karışıp, canım sıkılmaya başlıyor. Yaşanılan cari hayatın anlamı ve amacı, fiilen ahsen-u amel işleyip fıtrata uygun bir hayat inşa etmek olmadan; İslam adına anlatılan, konuşulan, yazılan, dinlenilenler bu çerçevede olmaz iken; okunulan okullar, okutulan dersler, kitaplar fıtrata uygun değil iken; Allah'la, özle ve çevreyle ilişkilerin mahiyetini fıtrat belirlemiyorken; amaçların, hedeflerin, niyetlerin, planların, kararların esası fıtrat verileri ile belirlenmemişken; şehir, sokak, mesken, aile, ticaret, siyaset, bilim, kültür, sanat; fıtratın verileri ile tasarlanmamış, kurulmamış, işlemiyor ve idare edilmiyorken ve fiilen bunların içinde yaşanıyorken; yenilenler, giyilenler, okunanlar, seyredilenler, dinlenilenlerin, bırakın fıtrata uygun geliştirilmiş olmasını, bilakis fıtratı bozmaya tesirleri varsa; özetle cari hal buysa ve bu hali zımnen veya alenen, isteyerek veya istemeyerek kabul edip yapılanmasına dahil olup bu halde yaşamaya devam ederken; aidiyetinin, kimliğinin, tarafının ve tercihinin İslam olduğunu ifade ederek konuşmak, yazmak, çizmek, iddia etmek ve yaşamak üzerinde bir kafa karışıklığı ve sıkıntı yaşıyorum. 

Zaten birbirlerini tarif ederek; Kitapsız Müslüman, Sünnetsiz Müslüman, Mezhepsiz Müslüman, Radikal Müslüman, Ilımlı Müslüman, Mutasavvıf Müslüman, Siyasal Müslüman gibi etiketler oluşturup bunun çatışma konusu haline getirildiği bir demde, yukarıda tespit edilen hususlar muvacehesinde yani; karar ve davranışların fıtrata uygun bir hayat mahiyeti oluşturmadığı, bunun yerine mahiyeti başka verilerle oluşturulmuş bir hayat içerisinde yaşarken, sadece kimliğine sahip olunan, ritüelleri yerine getirilen ve konuşulan Müslümanlığa da birileri çıkıp "Hayatsız Müslümanlık" ismini taksa, üstelik bunu da yargılamak ya da hakaret etmek niyetiyle değil de hale bir isim vermek babından yapsa, bu kere acaba iyiden iyiye Allah'ın; " Dinlerini parça parça edip, grup grup olanlar var ya senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi Allah'a kalmıştır, sonra (Allah) onlara yaptıklarını haber verecektir" ayetinin tehdidine maruz kalıyor muyuz? Bu durumdan dolayı sıkıntısını çekiyorum, dedi. 

Sanki buyurun birazda siz düşünün ve sıkılın; fakat bilin ki bu mevzuda düşünüp, sıkılmak esasa müteallik bir mevzudur, der gibiydi…