İnsanlar, hayatın bütün anlarında, alabilecekleri en doğru kararları alıp, gerçekleştirebilecekleri en doğru davranışları gerçekleştirmeye çalışırlar. Bu, hayatın varoluş nedenidir.
Hayatın bütün anlarında en doğru kararları alabilmek ve davranışları gerçekleştirebilmek için; karar ve davranışların mahiyetini belirleyen hükümlerin yani dini hükümlerin sadece Allah'tan alınması icap etmektedir. Yani sadece Allah'a kulluk etmek ki, bu da insanların yaratılış nedenidir.
Elbette en doğru kararı alıp, en doğru davranışı sergilemek için bunun dışında; öz farkındalığa, hâl farkındalığına ve güncel farkındalığa da sahip olmak lazımdır. Bu durum sadece, şeytanın aldatıp farkındalıklarını yok edemeyeceği, sahip oldukları nimetleri yerli yerinde kullanmalarını engelleyemeyecekleri samimilerin yani şükredicilerin başarabileceği bir şeydir.
İnsanların en doğru kararları alıp en doğru davranışları sergileyebilmeleri için Allah, Kitapla hidayet/hakikat/din/fıtrat hükümlerini göndermiştir. Buna bütünleşik olarak insanlarda; akledebilecekleri, tasavvur edebilecekleri, inanabilecekleri, talep edebilecekleri, karar verip irade beyan edebilecekleri, denetleyip düzeltebilecekleri, olur verip davranış sergileyebilecekleri, meleke kesbedebilecekleri, doğruyu yanlıştan ayırt edebilecekleri, ezcümle; inanıp, amel-i salih/ahsen-u amel işleyebilecekleri bütün donanım ve mekanizmaları da yaratmıştır. Bununla birlikte, bu mekanizmaları kullanabilecekleri; idrak ve iradeyle, gerekli diğer bütün kaynakları da vermiştir.
Ancak hayatın bütün anlarında en doğru kararları alıp en doğru davranışları sergilemek için gerekli sistem içerisinde bir de kök ilişkiler söz konusudur. İnsanların üç temel kök ilişkisi vardır. Bir tanesi özleriyle, diğeri onları kuşatan bütün çevreyle/muhitle, sonuncusu ise aşkınla olan ilişkisidir.
Özleriyle olan ilişkilerini belirleyen, etkileyen unsurlarla ilgili bir miktar bilgi verdik. Çevreyle olan ilişkilerinde, karşılıklı etkileşim söz konusudur. İnsanların karar ve davranışları, onları kuşatan bütün çevrenin mahiyetini belirler; çevrenin mahiyeti de onların algılarını, tasavvurlarını, duygularını, inançlarını, karar ve davranışlarını etkileyebilir. Bu nedenle, insanların davranışlarının mahiyetini belirleyen din hükümlerine uygun olarak, çevre yapılanır; çevrenin mahiyetine göre, insanların din anlayışları etkilenebilir.
Buraya kadar ki kısa hikâyenin özetinde, insanların hayatla olan ilişkilerinin sadece karar ve davranışlarıyla gerçekleştirebileceği tebarüz etmektedir. Bu, zaten ontolojik bir mecburiyettir. Zira insanlar hayatın bütün anlarında, gayri iradi olarak kararlar alıp davranışlar sergilemek mecburiyetindedirler. Onlara sadece bu karar ve davranışların mahiyetini belirlemek ihtiyarı verilmiştir. Bu mahiyetin de ahsen-u amel, yani anlarda alınacak kararların ve sergilenecek davranışların; en doğru, isabetli, hikmetli, adaletli olması, hayatın varlık nedeni olarak belirlenmiştir.
İnsanlar bu varlık nedenini gerçekleştirebilmek için; özlerinde yaratılmış mekanizmaları, fıtratı üzere, hikmetle ve özgürce kullanabilmek; sahip oldukları kaynakları da yerli yerinde, hukukuna ve hikmete uygun sarf edebilmek hal ve imkânına sahip olmak zorundadırlar. Bu hal ve imkâna sahip olmak ve koruyabilmek, yine insanların karar ve davranışları ile gerçekleşecektir.
Allah bunun için gerekli bütün hidayet hükümlerini Kitapla göndermiştir. Ancak bunların hikmet çerçevesinde anlaşılabilmesi; bunu engelleyecek öz ve çevre faktörlerinin bilinmesi ve elimine edilmesi, bunları gerçekleştirebilmeyi mümkün kılacak öz ve çevre koşullarının sağlanabilmesi için "Risalet misyonunu" görevli kılmış ve bu misyona itaati mecbur tutmuştur. Bu misyon insanlara; şahitlik yani çok yönlü örneklik yapar. Kitabı ve hikmeti öğretir. Onları iç ve dış bütün kirlerden, perdelerden, tortulardan arındırır, yani tezkiye eder. İyiliği emreder, kötülükten sakındırır. Temiz şeyleri meşru/helal, murdar, pis, zararlı şeyleri gayri meşru/yasak/haram kılar. İnsanların zihinlerindeki, ruhlarındaki, nefislerindeki, ilişkilerindeki, yaşam ve sosyal çevrelerindeki ağır yükleri, bagajları indirir; zincirlerinden, köleliklerden, bağımlılıklarından kurtarır, onları özgürleştirir. Kıyamete kadar cari ve dinamik olması gereken; kadük kalınca sistemin çalışmadığı bir misyondur. Yani tarihsel değil güncel, sembolik değil dinamik, soyut değil somut, ihtiyari değil mecburi bir misyondur.
Hayatın kısa hikayesinin anlatımını toparlayalım.
İnsanların hayata müdahaleleri sadece karar ve davranışları ile gerçekleşir. Bu da hayatın bütün anlarındadır. Bunun için Allah'ın, Kitapla gönderdiği hükümleri, karar ve davranışlarının sabitleri, nitelik unsurları olarak kullanırlar. Bu sabitler çerçevesinde, hayatın o anında bulunan hale göre değişken unsur olan kararlarını verip davranışlarını sergilerler. Ortaya çıkan mahiyet hem kendilerinin hem bütün varlık aleminin hal ve hukukunu etkiler. Bu nedenle davranışların ahsen olmak mecburiyeti vardır. İnsanların, hayattaki bütün oluşlara müdahale güç ve imkânı bu kadardır. Bundan sonraki bütün oluşlar ve bu müdahale sürecindeki her husus yaratılışın konusudur. Bu nedenle insanların, aşkınla yani Allah'la ilişkileri; her anda, alanda ve kesintisizdir.
İnsan fıtratının ilk unsuru Rab'la olan ilişkisidir. Bunu bilmeyen veya yok sayan hiçbir dinin, öğretinin, yaklaşımın hakikatle ilişkisi yoktur. Aynı, insanların hayatlarının orijinal hikayesindeki yeri, yetkisi, sorumluluğu, ilişkisi, anlam ve sınırları dışında tarifler yapanların, dinler vaz edenlerin, kutsallar belirleyenlerin sınırlarını ihlal etmeleri gibi...
Bu hikaye, yeryüzünde, bütün kapasite ve koşula sahip herkesin anlayabileceği ve gerçekleştirebileceği kadar yalın, sade ve adildir. Hikayeyi bundan başka hale büründürüp, yeni hikayeler yazanlar, kutsallar icat edenler, gözlerini kapatıp, bir başka boyutta açtıklarında büyük bir sürprizle karşılaşacaklardır. Zira Allah bu hayatta sadece kendisine kulluk edilmesini, insanların varlık nedeni olarak belirlemiştir. Bunun anlamlarını, sınırlarını, ilkelerini, ölçülerini, hukukunu, Kitapta kök hükümler olarak göstermiştir. Buna mugayir olan şeyleri insanlara, hakikat tabelaları ile satmaya, inandırmaya çalışanlar, hevalarına yani ham benliklerinin arzu ve isteklerine kulluk etmektedirler. Yani varlık nedenlerine ihanet etmektedirler.
Bir sonraki boyuttaki hayatın mahiyetinin cennet olabilmesi yani o koşullarda yaşayabilmenin lazım şartı, ahsen-u amel sınamalarında muvaffak olabilmek çabaları, yani hayatın varlık nedenine sadakattir.
0 Yorumlar
SON DAKİKA
1
NASIL BİR MEYDAN OKUMA İLE KARŞI KARŞIYAYIZ? CEVABIMIZ NE OLMALIDIR?