"Hayatı inşa etmek" kavramı ile hayatınızda ne sıklıkla karşılaştınız? Sizin değerler listenizde kaçıncı sırada yer almaktadır?
Bu sorulara cevap verebilmek, nedenini ve önemini anlayabilmek için gözden geçirmemiz gereken başka hususlar da vardır.
Mesela, bugüne kadar aldığınız eğitimlerde, hayatı inşa etmek başlığı ve içeriği hiç yer aldı mı? Bu başlık ve içeriği, sahici ve bütüncül biçimde oluşturup kapsayan kitaplara, yazılara, konferanslara, seminerlere, tartışmalara, hangi sıklıkta rast geldiniz? Bu başlık ve içeriği esas alan kaç vaaz, hutbe ve sohbet dinlediniz? Tarihi bugünden geriye doğru sardırın ve bir gözden geçirin; hayatı inşa etmek başlık, içerik ve niyetini taşıyan kaç metne, müfredata rastladınız? Hiç bu hedefi esas alan politika, strateji, kurum ve vaad gördünüz mü?
Bu sorulara vereceğiniz cevaplar çerçevesinde; "hayatı inşa etmek" meselesinin, insanların hayatında ne kadar öneme sahip kılındığı ile ilgili bir fikir yürütmek mümkün olabilir. Yürütülen bu fikir neticesinde ortaya çıkacak yargıya göre de bir karara ulaşmamız gerekecektir.
Zira fiilen yaşadığımız bir hayat var ve bu hayat birileri tarafından yapılandırılmıştır/yapılandırılmaktadır. Ayrıca bu hayat, bizim; mutlu, huzurlu, başarılı, umutlu, dingin, üreten, adil, sorularına cevap bulmuş, amaçlarını oluşturmuş, barış içerisinde yaşayan, aldanmayan ve aldatmayan, zulmetmeyen ve zulüm görmeyen, paylaşan, hayatın anlamlarını bulmuş ve gerçekleştiren, bizi destekleyen çevre-koşul ve ilişkilere sahip, hayatın devamını da kazandıran, sahici ve hakikate uygun koşullarda mı; yoksa tam tersi şartlarda mı yaşadığımızı belirlemektedir.
Yani, hayatı inşa etmek kavramı ve bu sürece bizatihi dahil olmak keyfiyeti, bir insan için belki de hayatın en önemli konularından birisidir. O zaman yeni ve yakıcı bir soru daha çıkıyor, ortaya. Bu halde, neden; hayatı inşa etmenin anlamı, tasavvuru, sistematiği, sınırları, ilkeleri, kuralları, usulleri, ilişkileri, bilinci ve becerisi; insanların öğrenmeleri, bilmeleri, yapabilmeleri ve olmaları gereken en önemli mevzular arasında ve hatta başında geldiği halde; neden eğitimin, kültürün, yönetimin, politikaların, sosyal konuların, strateji ve hedeflerin tepesine konulup, insanlara sağlanmamaktadır?
Temel ehemmiyete haiz bir soru da; “hayatı inşa etmek sorumluluğu, hak ve yetkisi kimindir?” sorusudur. İnsanların, sistemlerin, idarelerin, kültürlerin ve dinlerin bu soruya verdiği cevapla mütenasip anlam ve kıymet bulmaktadır. Aslında sayılan bu unsurların hepsi de verdikleri cevaba uygun biçimde; tarif, mana ve mahiyet sahibi olmaktadırlar. İşte bu keyfiyet önümüze ciddi bir gözden geçirme, yeniden değerlendirme, anlama ve anlamlandırma ihtiyacı ve mecburiyeti çıkarmaktadır. Zira bu kavram bir öncül ve bir bağlam oluşturmaktadır. Bu öncül ve bağlama nispetle ortaya anlamlar, sonuçlar ve tesirler çıkmaktadır.
İnşa bir fiilin değil bir mahiyetin ismidir. Herhangi bir şeyi yapar ya da yapılandırırız. Bunun sonucunda ortaya; ya inşa edilmiş ya da israf veya tahrip edilmiş bir şey çıkar. Eğer yapılandırma, yapılandırılan şeyin fıtratına özdeş anlamla, ilkelerle, sınırlarda, süreç ve usullerle gerçekleştirilmişse, inşa edilmiş demektir. Aksi durumda tüketilmiş, israf edilmiş, tahrip edilmiştir. Söz konusu hayat ise; ancak insanın fıtratına özdeş veriler/temel hükümler çerçevesinde yapılandırılmışsa, hayatın inşasından söz edilebilir.
Hayatın inşasından söz edilecekse, bu ancak İslam dininin temel öğretileri ve hükümleri çerçevesinde olabilir. Zira İslam; insanların fıtratlarının temel verilerini/hükümlerini esas alan yegane dindir.
Bu durumda:
İnsanların, yeryüzüne halife tayin edilmelerini, hayatın yaratılış amacının; kimin ahsenu amel işleyeceğinin sınanması olduğunu, inanıp, ameli salih işlemeyenlerin hüsranda olacağını, insanlara sadece amellerinin karşılığının olduğunu, başlarına gelen musibetlerin, elleriyle yaptıklarının karşılığı olduğunu; anlamayanlar, fonksiyonlarını ve sonuçlarını kavramayanlar, bunları öncül ve bağlam olarak kabul etmeyenlerin, bu dini; algılarına, arzularına, parçalara, kesitlere indirgemiş, bütüncüllük vasfı olan tevhidi ketmetmiş/ihlâl etmiş ve hayatın; Allah'ın yaratış özellikleri olan fıtrat hükümlerinin bütüncül olarak hakim olduğu, inşa mahiyetini kadük kılmış oldukları üzerinde düşünülmesi lazımdır.
Bir de:
Enam Suresi 159 "Dinlerini parça parça edip, gruplara ayrılanlarla senin hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. Sonra Allah, onlara yaptıklarını haber verecektir." ayetinin bu çerçevede düşünülmesi icap etmektedir.
Eğer, bir eğitim sistemi çocuklara öncelikle; hayatın ve kendilerinin doğasını ve kendilerini ayırt eden özelliklerinin yani şakilelerinin ne olduğunu; kısaca "hayat bilgisini" öğretip; sonra da bu sürece, kendi özelliklerine uygun biçimde katılmalarını destekleyip, sağlayacak imkân ve vasatlar sunmuyorsa; eğer, sivil toplum çalışmaları, insanların bu hususta bilinç, formasyon ve özgürlük sahibi olmalarını sağlayıp, destekleyecek faaliyetler yürütmüyorlarsa; hayatın inşasına katılım sorumluluğunun, hakkının ve yetkisinin, bütün insanlarda olduğunu; ya bilmiyorlar ya da inanmıyorlardır.
Her kim, neyi biliyor, neye inanıyor ve hangi niyete sahip olursa olsun; eğer bütün insanlar, hayatı inşa sorumluluğunu kuşanıp, hakkını kullanıp, yetkilerine sahip çıkmazlarsa, bunun bedellerini kendilerinin ödeyecekleri gerçeği ile er ya da geç, şu ya da bu biçimde yüzleşeceklerdir.
0 Yorumlar
SON DAKİKA
1
NASIL BİR MEYDAN OKUMA İLE KARŞI KARŞIYAYIZ? CEVABIMIZ NE OLMALIDIR?