Sistemler; gerilemelerine, yönetilemez, sorunlarını çözemez hale gelmelerine ve belki de beka meselesine sahip olmalarına; kendi kaynaklarının farkında ve optimal ölçüde kullanabilecek bir bilince, iradeye ve sürece sahip olmadıklarında maruz kalırlar. Sisteme ve sürece, çok kısıtlı ve indirgenmiş biçimde dahil ve müdahil olanların katılımı da asgari verimlilik ve nitelikte olmaktadır. Buna rağmen, mırıldanma babında fikir temrinlerinden bile bir biçimde fayda sağlar umudu taşımak gerekmektedir. Balık bilmezse Hâlik bilir.
2030-40-70 vizyonlarının havada uçtuğu bir dem de mutlak olan şey, dünyayı bu hale getiren olgularla bu halden çıkılamayacağıdır.
Düşünmenin gereksizliğine iman edip var olan konfor alanlarında, mevcuda adanmışların bedelini sadece onların ödemeyeceği bilinci; kırık dökükte olsa çaba göstermenin niyetiyle, müessir olabilecek bir yönetişim modelinin başlangıç analizleri ile ilgili birkaç satır paylaşıyorum.
Klasik Meritokrasi: “Liyakat Üzerine Kurulu Sistem”
Meritokrasi, kelime olarak Latince meritum (liyakat, hak etme) ve Yunanca kratos (iktidar, yönetim) kelimelerinin birleşimidir. Kavram, “gücün, yetenek ve başarılara göre dağıtıldığı” bir toplumsal düzeni ifade eder. Yani insanlar doğuştan gelen ayrıcalıklarla değil, kendi çabalarıyla elde ettikleri yeterliliklerle konum kazanırlar.
Temel İlkeler
• Eşit Fırsat: Her birey, toplumsal statüden bağımsız olarak kendi yeteneğini gösterebilme imkânına sahiptir.
• Performansa Dayalı Ödül: Güç, makam, gelir, statü; bireyin başarısına göre belirlenir.
• Rasyonel Seçim: Kararlar objektif ölçülere, ölçülebilir sonuçlara dayanır.
• Elit Rotasyonu: Toplumun en yetenekli bireyleri, kurumların tepesine yükselir; böylece sistem sürekli yenilenir.
Güçlü Yanları
• Sosyal adaletsizlikleri azaltma potansiyeli taşır.
• Eşit fırsat ilkesini savunur.
• Verimliliği ve motivasyonu artırır.
• Yeteneğin ve emeğin değerini korur.
Zayıf Yanları
• İnsanı sadece performansla ölçer. Duygusal, ahlaki, vicdani boyutlar göz ardı edilir.
• “Hak” yerine “başarı”yı kutsallaştırır. Böylece güçlü olan haklı hale gelir.
• Toplumsal dayanışmayı zayıflatır. Başarısız olanı dışlar, “kaybedenler sınıfı” oluşturur.
• Etik çerçeve eksiktir. Kimin, neyi, kime göre “hak ettiği” tanımı, çoğu zaman ideolojik veya ekonomik güçle belirlenir.
Sonuçta klasik meritokrasi, insanın yetenek ve üretim kapasitesini yüceltirken, hakikat, adalet ve ahlak boyutlarını dışarıda bırakır. Bu yüzden zamanla bir “teknokratik aristokrasiye” dönüşür.
Bilinçsel Meritokrasi:
Yüksek farkındalık, ahlak, şahsiyet, idrak, irade, yetenek, adalet, sadakat, liyakat, basiret, firaset, hikmet, dirayet ve hakikat taraftarı olmayı tarif eden gerçek liyakat kavramı budur.
Liyakat:
Ehliyet, emniyet, şahsiyet, ciddiyet, samimiyet çerçevesinde tarif edilmelidir.
Hakikat:
Bütün varlıkların, insanların, olguların, oluşların, ilişkilerin, sistemlerin ve süreçlerin varoluşsal özellikleri ve kök hukuku; her şeyin fıtratı/doğasıdır.
Fıtrat:
Anlam/varlık nedeni/fonksiyon
İlkeler
Sınırlar
Değerler
Ölçüler
Sistemler
Mekanizmalar
Süreçler
Kök ilişkiler
Kök hukuk
Kök kaynaklar ile izah edilmektedir.
Fraktal:
Evrenin her parçası, aynı varoluşsal hükümlerin, farklı ölçeklerde ve amaca bağlı kombinasyonlarla tekrarından ibarettir. Atomdan, galaksiye; hücreden, topluma kadar her yapı; özgün, kendi kendini yöneten, diğerleri ile farklı biçimlerde paylaşım (iyilik, yardımlaşma, iş birliği gibi muhtelif ilişki ve iletişim) içerisinde varlığını devam ettirmektedir.
Birey Düzeyi:
İlke: “Liyakat, kendi hakikatine sadakatle başlar.”
Bir insan, fıtratına uygun yaşamadığı sürece hakikate de uygun yaşayamaz. Yani gerçek liyakat, bir görevi iyi yapmaktan önce; varlık, hayat, insan ve oluş tasavvurlarının hakikate dayanması ile izah edilir.
Topluluk Düzeyi:
İlke: “Liyakat iş birliğinde; anlamı, sınırları, ilkeleri, değerleri, ölçüleri, adaleti (hukuk ve denge)yi korumaktır.”
Toplulukta liyakat, sadece “kim neyi iyi yapıyor?” sorusuyla değil; "kim hangi anlamı, amacı, ilkeyi, değeri, sınırı, hukuku, dengeyi ve sorumluluğu" gözetiyor sorusu ile anlaşılabilir.
Kurum Düzeyi:
İlke: “Liyakat, kurumun farklı öznel amacı ile değil; hayatın ve insanların kök anlamını, ilke-değer ve sınırlarını koruyan ve gerçekleştiren amacı ile ifade edilip, değerlendirilir. Bir kurumun varlık nedeni, sadece kendisine yüklenilen herhangi bir hedefi ve süreci gerçekleştirmek değil; varlığa, hayata, insanlara, fıtratlarına ve güncel durumlarına fayda, denge ve değer katmaktır. Bu nedenle bir kurumun liyakat sistemi, hakikate uygunlukla ölçülür
Devlet Düzeyi:
İlke: “Liyakat; anlamın, fıtratın bütüncül çerçevesinin, adaletin ve özgürlüğün inşası, yönetimi ve korunmasının sürekliliğini temin etmektir.” Bu nedenle devlet düzeyinde meritokrasi yalnızca teknik ehliyete değil, bütüncül liyakate, hakikate, varoluşsal bilince ve fraktal forma dayanır.
Her düzey kendi varoluşsal sorumluluklarından doğan, güncel amaç ve hedeflerini, güncel mesuliyetleri ile yerine getirmek niyet, yeterlilik ve sürecine sahip olurken; aynı zamanda ilgili sistem unsurlarıyla, haberleşme, farkındalık ve senkron iş birliği içerisindedir. Bunun başarılabilmesi, bu mana ve parametrelere uygun inşa süreçleri ile gerçekleşebilir.
Allah'ın Selamı, Rahmeti, Bereketi ve Hidayeti üzerinize olsun.