İnsanların birçoğu farkında olmasa da onların düşünüş biçimlerini, inanç çerçevelerini, perspektiflerini, yaklaşımlarını, tepkilerini, kök ilişkilerini, tavır ve duruşlarını, davranış kalıplarını, önemsediklerini, değersiz bulduklarını, temel motivasyonlarını, temel prensip ve sınırlarını oluşturan bir karar ve davranış sistematikleri vardır ve bu sistematiği oluşturan değişik kaynaklardan beslenip, etkilenmişlerdir.
Bu sistematik; çok farklı bilgi kaynakları, örneklikler, şahitlikler, tecrübeler, eğitimler, kültürel unsurlar, ilişkiler, iletişim biçimleri ve etkilerden oluşmuş olabilir. Ancak bu faktörlerin tamamının tesir gücünü, onları yapılandırıp, biçimlendiren kök bilgiler/hükümler oluşturmaktadırlar. Yani herhangi bir eğitim faaliyetinin, kültürel unsurun ya da iletişim ortamının, insanın karar ve davranış sistematiğine etkisi, onları yapılandıran kök hükümlerinin etkisidir. İnsanların gözlerine, kulaklarına, duygularına, nefislerine hitap eden bütün unsurlar, kök hükümlerin taşıyıcısıdır.
İnsanın muhatap olduğu ve maruz kaldığı bütün çevre etkileri, kök sistematiklerini etkileyip, yapılanmasına neden olan birer taşıyıcı araçlardır. Bu durumda, bütün taşıyıcı araçların esasını, özünü oluşturan asıl hükümleri, temel bir din kaynağından almak zorunlulukları vardır.
Yani insanların çevre faktörleri ile ilişkileri, onların karar ve davranış sistematiklerinin yapılanmasına ve süreçte, bu sistematik ile davranış gerçekleştirebilmelerini mümkün kılacak beslenmelerine neden olabilir. Bu durumda çevrenin, ilahlar koalisyonunun beslediği bir kolektif din kaynağı haline gelebilmek ihtimali de vardır.
Buna mukabil, insanların temel karar ve davranış sistematiklerini gerçekleştirdikleri bütün sistemlerin inşa edilmesini mümkün kılacak bütün kök bilgilerin, hükümlerin, Kur'an'dan alınması da mümkündür. Bu durumda insanlar, kendi doğalarının kök hükümleri ile inşa olmuş, saf ve bütüncül bir sistematiğe sahip olabilirler. Bu sistematiğe sahip olan insanların karar ve davranışlarını oluşturan bütün sistemler, insan doğasının temel hükümleri ile inşa olduğu için; eğer günceli, süreci, olanları ve ilişkileri anlayıp, anlamlandıracak bilginin elde edileceği çevre de aynı mahiyette inşa edilmişse, bu halde insanlar; kendi fıtratlarına, bütün varlıkların, olguların ve oluşların hukuklarına uygun; adaleti tahakkuk ettirecek, fitne çıkartmayacak, çıkmasına engel olacak karar ve davranışlar sergileyebileceklerdir. Böylece hayatı, fıtratlarına uygun olarak inşa edebilecek ve varlık nedenlerini gerçekleştirebileceklerdir.
İnsanların temel karar ve davranış sistematiklerini ve bunu oluşturan bütün sistemleri Kuran ile inşa etmeleri; Kuran'la, kendi özgün sistematiği çerçevesinde ilişki kurmakla mümkün olabilecektir.
Burada yine çevrenin temel beslenme kaynağı olması keyfiyeti devreye girebilir. Eğer Kuran'la inşa olmak iddiası, mahza Kuran'dan değil de; Kuran dışı kaynaklarla da yapılandırılmış çevrenin oluşturduğu; kültür, bilgi, eğitim, usul, yaklaşım ve perspektifle meydana gelmişse ve insanla Kuran arkasındaki ilişki, bu çevrenin beslemesiyle kurulmuşsa; elbette bu insanın bütünüyle Kur'an'dan inşa olduğu söylenemez.
Özgün Kur'an sistematiği ile inşa olmamış insanların iddiaları, tavır ve taraftarlıkları, çabaları ve boş lafları ile de ne bu sistematik anlaşılabilir ve inşa olabilir ne bu hususta insanların önü açılabilir. Bu durum ancak farkında olmayanların hadsizlikleri ile oluşturdukları fitnelere ve hukuksuzluklara yol açabilir.
Kuranda, bu bağlamda,, Nebilerin yetki ve görevleri şöyle belirlenip, sınırlanmıştır.
Ali İmran Suresi 79 “Allah'ın, kendisine Kitabı, hükmü ve Nübüvveti verdiği hiçbir insanın, 'Allah'ı bırakıp bana kullar olun' demesi düşünülemez. Fakat; 'öğretmekte ve derinlemesine incelemekte olduğunuz Kitap uyarınca, Rabbaniler olun.' der. ”
İnsan-insan ilişkilerinde nihai sınır budur. Kimsenin, hiç kimsenin karar ve davranış sistematiklerini, hukuksuz biçimde etkileyecek, bir hakka sahip olması söz konusu değildir. Bunu yapmak hak ve yetkisi kendisine verilmiş olan Kitap hükmünce, Rabbaniler olmaya davet etmesi, sınırı belirler. Rabbaniliğin ne demek olduğu ve nasıl inşa olacağının bilgisi ve sistematiği de Kitap'tadır.
Bütün insanların birinci mesuliyetleri, Kitap hükmünce Rabbaniler olmaktır. Eğer bunu yaparken, hakkı tavsiye etmek babından bir imkân ve sorumluluk doğmuşsa, o kere de Kitap hükmünce Rabbaniler olmaya davet etmektir. Kitap hükmünce Rabbaniler olmak sürecinde insanlar, özlerini ve kök ilişkilerini inşa etmenin yanı sıra; hayatı inşa etmek, fitnenin yeryüzünden kalkması için kıtal etmek, bunun çerçevesinde işbirliği yapmakla mükelleftirler.
Sınırlarını ve ilkelerini Kitabın belirlemediği; yetkileri kullanmak, halde olmak, davranışlar sergilemek, herkes için tuğyandır. Bilmemek, aklın ermemesi, nefse uymak, kapasitenin yetmemesi, inşa olmamışlık, elbette mazeret olmaz, bilakis cürüme neden olan acziyetlerdir. Eğer Allah, hesap ve sorumluluk ciddiye alınıyorsa.
Bu nedenle;
İsra Suresi 36 “Bilmediğin bir şeyin ardına düşme, çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.”
0 Yorumlar
SON DAKİKA
1
NASIL BİR MEYDAN OKUMA İLE KARŞI KARŞIYAYIZ? CEVABIMIZ NE OLMALIDIR?