HABERSİZ GÜNAHKÂR

Rahman Suresi 4 “Ona beyanı öğretti…” 

Beyan; hükümlerin, duyguların, tekliflerin, olguların, fikirlerin, amellerin, ilişkilerin veya hallerin içerdiği anlamları; muhatapların anlayacağı bir kıvamda ve biçimde açıklığa kavuşturma, anlatma ve aktarma fonksiyonu ve sanatıdır. 

İnsanlar, kendilerine öğretildiği üzere beyan edebilmek için pek çok yol ve yöntem geliştirmişlerdir. Bence, sinema bunlar içerisinde müstesna ve çok etkili bir yer tutmaktadır. Zira insanda çok fazla şeye hitap edip, dokunmaktadır. 

Umudum, beyanı öğretenin, öğrettiği fıtri özellikler çerçevesine tecavüz etmeden, hukukuna uygun bir şekilde; verdiği nimetlerin eserini üzerinde gösterip, şükrünü eda ederek; hak ve hikmete mebni hedeflerin gerçekleşmesi mücadelesini vermek sorumluluğunu üstlenenlerin, kıvamını buldurarak bu beyan usulünü kullanacakları zamanlara şahit olmaktır. 

Güzel film seyretmekten hoşlanırım ve bunun hakkını vermek çabası içerisinde olanlar da dikkatimi çeker. 

Hiç Togo Sinemasından bir film izlemek imkânınız oldu mu? Ben, "Habersiz Günahkar" isimli muhayyel bir filmi izlemek fırsatı buldum. 

Film, Togo'nun bir köyünde geçiyor. Köyün "Nunyala'sı" olan dede ile torunu arkasındaki bir ilişki kesitini konu alıyor. Nunyala, Ewe dilinde "bilge kişi" demekmiş. 

Nunyala'nın bilgeliği; dokuz dağdan ve diyardan toplayıp getirdiği, farklı içeriklerde, toprakları ve sıvıları, köyü besleyen asıl su kaynağına karıştırmasından gelmektedir. Asıl su kaynağı, köyün arkasındaki yüce bir dağdan doğmakta ve çoğunlukla yeraltından, kirlenmeden köyün yakınlarına kadar gelmektedir. Kadim bilgelik bu karışımın insana, hayatın anlamına uygun yaşamaya imkân sağlayacağı iddiasına dayanıyormuş. İşte bu su, köye hakim yüksek bir tepeye kurulmuş depoya alınmaktadır. Dokuz dağ ve diyardan gelen malzeme, suya bu depoda karıştırılmaktadır. Daha sonra süzülüp, dinlendirilerek köye verilmektedir. 

Bilgeliğe esas bilgi, irade ve beceri; kadim bir "hikmete" dayanmaktadır ve sorgulanmaksızın kabul edilmektedir. Köyün sakinleri bu nedenle, depodan gelen karışımlı suyu tereddütsüz içmekte, yemeklerine kullanmakta, çamaşırlarını bununla yıkamakta, tarlalarını bununla sulamaktadırlar. 

Hiçbir biçimde asıl suya, neden dokuz diyarın malzemesi katılmaktadır? diye sorgulamak ve düşünmek akıllarının uçlarından geçmemektedir. Zira bu, çok uzun zamanlara sari bir bilgeliğin, tecrübenin süzülmüş, imbiklenmiş, inanılmış, gelenekleşmiş ve hayatlaşmış normalidir. Ayrıca bunu sorgulamalarını gerektirecek, hayatlarının herhangi bir alanına ilişkin neden ve sorun da görülmemektedir. Belki beş, belki on kuşaktır yaşanan hayatın normallerine, biçimlerine, adetlerine, güzellerine, iyilerine, sorunlarına ilişkin bir aykırılığa rastlanmamıştır ki şüphe edip, sorgulamaya gerek duyulsun. 

Nunyala ilk defa "HABERSİZ GÜNAHKÂR" sözünü torunundan duydu. Toruna duyduğu sevgi, kadim bilgeliği sorgulayan ilk itiraz ve torunun sapkınlık eğiliminin verdiği dehşetle karışık duygular arasında nasıl tepki vereceğini bilemedi. Zira torun ki -iyi bir eğitim alsın ve gelecek lider adaylarından birisi olsun diye büyük fedakarlıklarla, şehirde yatılı okullara gönderilmiş, zeki bir delikanlıydı- sadece habersiz günahkar dememiş; asıl hayat sularına yönelik, dokuz diyarın malzemesini katmakla, suyu kirlettiklerini ve insanların hayatlarını kötü etkilediklerini örnekleriyle dillendirmişti. 

Nunyala, işin basit bir itirazdan öte gideceğini hissedince, önce sert tepki vermemeye niyet etti ve yumuşakça sordu.

İnsanları nasıl kötü etkiliyoruz? Baksana hepsinde, yüzyıllardır yaşanan mutluluklar, huzurlar var. Hiçbirisi dedelerinin, belki de onlarında dedelerinin yaşadıkları sorunların dışında başka bir sorun yaşamıyor. Kimseye zorla bir şey yaptırılmıyor. Kimsenin şikayeti ve itirazı yok. Hiçbir anormallik yok. Ne ben ne babam ne dedelerim ne de bu bilgeliğe hizmet edenler; insanlardan bir beklenti içerisinde değiller, hiçbir şey talep etmiyorlar. Üstelik hayatlarını ve sahip olduklarını bu bilgelik ve bununla kurulmuş hayatın devamı için sarf edip feda ediyorlar. Bunu da sadece buna inandıkları ve bunun doğru olduğunu bildikleri için yapıyorlar. 

Bu halde nasıl oluyor da bu insanlara kötülük yapıyor olabiliriz? 

Torun üslubunu bu bu izahatlara göre ayarladı. İşte bu yüzden habersiz günahkar dedim. Eğer kötü niyet, çıkar, bilerek işlenen bir günah görseydim, habersiz demez doğrudan günahkar derdim. 

Muhtemelen sen, şehirde benim aklımın karıştığını, karıştırıldığını düşünüyorsun. Aslında aklım karıştı da nedeni başkasının karıştırması değil. Önceleri ben de okulda, senin buradan gönderdiğin suları içiyordum. Bunun kutsiyetine inandığım için başka su kullanmamaya dikkat ediyordum. Fakat okul bizi zaman zaman başka şehirlerdeki okullara birkaç aylık farklı eğitimlere gönderdi. Elbette ben buralara, senin sularını götüremedim, daha sonra katıksız olduğunu öğrendiğim sudan içitim. Önceleri çok rahatsız oldum fakat çaresizdim. Daha sonra farklılıklar hissetmeye başladıkça rahatsızlığım arttı. Uyku ve yemek düzenim, enerjim, yaklaşımlarım ve hatta düşünüş, kavrayış biçimim, senin bize öğrettiklerinden, köyde yaşayıp hissettiklerimizden farklı olmaya başladı. 

Asıl, köye döndükten sonra, sizden ve köylülerden habersiz, aylardır gizli gizli tepenin ötelerine gidiyor ve dağın yakınlarından su getirip kullanıyorum. İşte bu farklı hissedişler daha keskinleşip fazlalaştı. Üstelik tedirginliklerim azalıp huzurum ve farkındalıklarım; gücüm, direncim, isteklerim olumlu etkilenmeye başladı. İşte o zaman anladım, Asıl suyun, içilmesi gereken su olduğunu; bu suya depoda karıştırılan dokuz diyarın malzemesinin nasıl etkiler yaptığını. Fakat bunun kadar etkili olan başka bir şeyin de kadim bilgelik öğretisi ile insanlara, tepenin ötesine gidip asıl sudan içmek fırsatının engellenmiş olmasıdır. Oysaki herkesin bunu deneyip hangi suyu kullanacaklarına, hallerine bakıp, karar vermeleri hakları olmalıydı. 

Elbette iş burada kalmadı. Bir tarafta torunun yeni farkına vardıklarının oluşturduğu öfke ve reddediş, yerine ikame edeceği şeyi bilememenin verdiği şaşkınlık. Diğer tarafta, sırtlarında, yüzyıllardır kurulmuş hayatın ağırlığı ve yeni halin meydan okumalarına maruz kalmış kadim bilgelik taraftarları. İhtilaflar, çatışmalar, değişimler, ayrılıklar, mücadeleler, kaoslar.., yürüdü gitti. Fakat son sahne belki de en çarpıcı sahnelerden birisiydi. 

Nunyala ölüm döşeğinde. Torunun ilk defa habersiz günahkar dediği andan itibaren olanların muhasebesini yapıyor. Bir tarafta, yüzyıllara sari dedelerden gelen kadim bilgelik, diğer taraftan bu uğurda sarf edilmiş hayatlar. Öte yandan, torununun cama ilk taşı attığından bu yana düşündükleri, gördükleri. Gizli olarak tepenin ötesinden getirdiği suyun tesirleri. Ölürken yüzündeki ifade ise; habersiz günahından dolayı oluşanlardan, telafi etmeye vaktinin yetmemiş olduklarının hüsranıydı.

 

 

 

0 Yorumlar