GÜNEŞE TIRMANILACAK HALAT

Bu başlık, romantik, etkisiz, edilgen anlayışların, züğürt tesellisi babından kullandığı ucuz retorik malzemeyi çağrıştırmakla birlikte, hemen söyleyeyim, öyle değil, fakat anlatması da çok kolay değil.

Yeterince uzun, güçlü ve yanmaz bir halata ihtiyaç olduğu bilincinde olanların, eğer nasip olmuşsa ellerinde, ha koptum, ha kopacağım durumunda, tek bir tel pamuk ipliği varsa, öncelikle bunu kopartmamanın gayreti içine girerler.

Gerçekte bilirler ki, asıl mesele ne halat, ne de pamuk ipliğidir. Fakat işin aslını anlamak için, halata mütemadi olarak bakmak, pamuk ipliklerini muhafaza edip, mukavim hale gelmesine vesile olmak için gayret göstermek lazım gelmektedir.

Sonrasında, işin hakikatine muttali olunca, işler kolaylaşmaya başlar. Elbette hala pamuk ipliklerini koruyup, halata dönüşmeleri için mücahede gerekmektedir. Elbette hala güneşe tırmanmak için halata ihtiyaç olduğu gerçeği ortadadır. Fakat artık bilinir ki bunlar hakikatin, farklı boyutlarda, mertebelerde ya da konumlarda, senkron çalışan izafi gerçeklikleridir. İşte burada bilenlerle, bilmeyenlerin bir olmadığı hakikati de tecelli eder.

Başta dedim ya, anlatması zor bir meseleyi, bilindik sözlerle anlatırken, bunları ucuz retorik malzeme derekesine düşürmemek icap etmektedir. Bir de bu durumda; mevzunun lüzumsuzluğuna hükmedeceklerin yargı ve tariz tuzakları devreye girecektir.

Olsun, aynı zamanda, latiflerin ve latifleşme cehdinde olanların da irfanına ilişkin keyif almak hukuklarına saygı göstermekte de icap etmektedir.

Bazı meseleler anolojik yaklaşımlarla anlaşılamaz, algılanamaz, anlamlandırılamaz ve hatta gerçekleştirilemez. Bu kere, ontolojik yaklaşımın cari kılınması mecburi hale gelir. Bu durum, o andaki hallerin, sorunların, ihtiyaçların, ilişkilerin, sebeplerin; orijinal, hale ilişkin özgün manalar taşımalarından dolayıdır. Bu nedenle, başka örneklerden mülhem izah edilip, anlamlandırılamayabilirler. Ya da o andaki sorunlara, başka örnekliklerden mülhem çözümler geliştirilemeyebilir. İşte bu durumlarda; hallerin, meselelerin, sorunların, risklerin ontolojisinden/fıtratından çıkışla özgün okumaların yapılması, çözümlerin geliştirilmesi icap eder. Bunlar hayatın büyük kırılma ya da kurucu dönemlerinde iktiza eder.

İşte bu mecburiyet vakitlerinde, eşyanın ismine ve hakikatine dair yeni bir şey icat/imal edilmez. Bu isimlerin ve hakikatlerin muhtevaları, halin icabatı mucibince; yeni bir çerçevede, yeni bir sistematikle, yeni okumalara tabi tutulur. Elbette bu okumalar için uygun bir lisan, usul, yaklaşım ve perspektif gerekmektedir.

Bu gereklilik ne muhalefet ne de rekabet nedeniyledir, zira herkesi ilzam etmektedir. Halin içerdiklerinin anlaşılması ve icaplarının yerine getirilmesinin lazım şartı olması nedeniyledir. Aksi takdirde halin hakikati çerçevesinde; okumak, anlamak ve çözüm geliştirmek imkânı olmaz.

Bu durumda da yeni hali, cari aklın mertebesinden okuyup, izah etmek ve çözümler üretmek çaresizliği ile karşı karşıya kalınacaktır. Cari aklın ürettiği sorunları, ürettiği sistemik sınırlar dahilinde çözebilmek muhaliyetinden dolayı, işin sonu büyük ve hatta sürpriz hüsranlara çıkar.

Dedim ya, anlatması o kadar kolay değil ancak bu meseleyi bir latife olarak kabul edip, latiflere ve latifleşmeye çaba gösterenlere havale ederek, bir nebze katkı olsun tesellisi ile avunalım, şimdilik...

0 Yorumlar