Bugünlerde neredeyse bütün Dünya devletleri, toplumları ve dahi bizim ülkemiz, tabir caizse papaz harmanı. Karmakarışık, okunması zor, nereye evirileceği meçhul bir hal göze çarpıyor. Tam bir kaos hali. Malum her kaos hali, doğası gereği bir düzene kavuşmak zorunda. Mesele, kaosun, düzene kavuşmak sürecini kimin yöneteceğidir, zira yeni düzeni de onlar belirler.
Bu süreçlerde illa kaos çıkartan ve süreçleri yöneten mertebesinde olunamayabilir. Fakat meselenin ne olduğuna ve nerede durulması gerektiğine ilişkin bir farkındalığa ve karara sahip olmak mecburidir ve bu asgari bir hali ifade eder.
Bu mecburiyete, özgür kulların özne pozisyonundan bakamayan geniş kitleler, genellikle propagandacıların masa tenisi oyununda topu takip eden yavru kedileri gibidirler.
Belki de asıl mesele, gündemin ya da hallerin izahında, temel kurguya, bu kurguyu oluşturan kök parametrelerin sıhhatine ve tutarlılığına, emin ve dirayetli bir şekilde sahip olamayanların kabul kriterlerini, konuşan ağızların; "güç, şöhret, retorik yeteneği, daha zeki olmaları, ikna kabiliyetleri, platonik iltisak, psikolojik operasyonlara yatkınlık, sorumluluk almamak halleri, edilgenlik tercihleri vb.nin" oluşturmasıdır.
Aleni ya da zımni olarak bu kriterlerle iletişim veya ikna talep eden kitlelerin payına düşecek bilgilendirme arzının niteliği de bunun ötesine geçmeyecektir.
"O zaman ne olup bitiyor, doğrusunu sen söyle" talebini, biraz da istihza ile ifade edenlerin hali, "manipüle olmaya hazırım" kıvamından farklı değildir. Böyle bir talebin geliştirilmesinin normal ve doğal kabul edilmesi, kitlelerin, hayatlarına ilişkin süreçlere, hakikati üzerinden dahil olmalarının gerekli olmadığına inanmaları nedeniyledir. Onların hayata ilişkin dâhiliyeleri "etkisizliğin konforuna, az bir baha ödendiği" alanla sınırlıdır. Bu durumda geriye kalan alanın yani olup-bitenin, tarifinin kabulündeki meşruiyet kriterleri de yukarıda ifade edilen çerçevede olacaktır.
Ancak bu durumun psikolojik tepmelerinin dengelenmesi için alınan tedbirler arasında; nefs-i müdafaa, hatırlatanlara taarruz, kitlelere uyum ve gözü kapalı coşkunun olması elzemdir. Zinhar tefekkür, muhasebe ve yüzleşme olmamalıdır.
Eğer komprime izahlar, kul özgürlüğü ve izah sıhhati açısından sıkıntılı ise doğru duruş nedir? Diye bir soruya kendimizi muhatap edersek, el cevap; sahih bir tasavvur ve inanç sistemi üzerinde geliştirilmiş; sahih, bütüncül, güçlü ve etkin bir perspektiften, hadisata; firaset, basiret, sorumluluk çerçevesinde; özgün taraftan, özgür ve özne olarak; bütüncül ve kesintisiz bakabilmek, okuyabilmek ve tutum alabilmek niyetiyle, usulüyle ve ameliyle sürece dahil olabilmektir, denilebilir.
Bu uzun cümlenin anlaşılabilmesi için de, birkaç fıtri hüküm perspektifinde, gündemi okuyup, değerlendirme çabası gösterilmesini öneriyorum. Ayetleri söz üzerinden değil de hâl üzerinden okumaya çalışarak.
Haşir Suresi 7 “Allah'ın o şehir halkından Resul'üne verdiği fey, Allah'a, Resul'e, yakın akrabalığı olanlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. Öyle ki (bu mallar ve servet) sizden zengin olanlar/ihtiyaçsız hissedenler arasında dönüp dolaşan bir devlet olmasın. Resul size ne verirse artık onu alın, sizi neden sakındırırsa artık ondan sakının ve Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, cezası (ikâbı) pek şiddetli olandır.”
Maide Suresi 105 “Ey iman edenler! Siz kendi nefislerinizden emin olun. Siz doğru yolda olursanız, sapanlar size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah'adır. O zaman Allah, size yaptıklarınızı haber verecektir.”
Casiye Suresi 7 “Gerçeği sürekli ters yüz eden, günaha düşkün olan herkesin vay haline.”
Kalem Suresi 10-14 “Şunların hiçbirine itaat etme: Yemin edip duran, aşağılık, kötüleyip duran, söz götürüp getiren, hayrı engelleyip sürdüren, saldırgan, olabildiğince günahkar, kaba, sonra da kötülükle damgalı mal sahibi olmuş, oğulları var diye boyun eğme!”
Bakara Suresi 20 “Şimşek neredeyse gözlerini alıverecek. Önlerini her aydınlatışında ışığında yürürler. Karanlık çökünce dikilip kalırlar. Allah dileseydi, elbette onların işitme ve görme duyularını giderirdi. Şüphesiz Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.”
Enfal Suresi 25 “Sadece içinizden zulmedenlere dokunmakla kalmayacak olan fitneden sakının ve bilin ki Allah’ın cezası şiddetlidir.”
Nisa Suresi 59 “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin, sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah’a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız- onu, Allah’a ve peygambere götürün. Bu, elde edilecek sonuç bakımından hem hayırlıdır hem de en güzelidir.”
Fatiha Suresi 2-4 “El hamd/has hamd/hakiki hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah'adır. O Rahman ve Rahimdir. Din gününün malikidir.”
0 Yorumlar
SON DAKİKA
1
NASIL BİR MEYDAN OKUMA İLE KARŞI KARŞIYAYIZ? CEVABIMIZ NE OLMALIDIR?