Bana sorsanız, hayatta insana en güçlü ıstırapları veren şey nedir? diye, hiç tereddütsüz zaman derim. Aklım başımda ve fantezi yapmıyorum.
Her insana verilmiş belli sayıda saniyenin, önceleri beleşten geldi, sorumluluğu da yok zannıyla, hovardaca israf edildiği, ota-yoka sarf edildiği malumunuzdur. Kötü haber, bu hep böyle gitmiyor.
Her şeyin bir varoluşsal anlamı vardır ve ancak bu anlam gerçekleşince o şey, tatmini, dengesini, kıvamını, değerini, üretim halini bulur. İşte o anlam gerçekleşmez ya da daha farklı anlamlarla o şey kullanılmaya kalkışılırsa, o zaman mutlaka üzer, bozar, tahrip eder, tüketir ve çok yönlü olumsuz zorlamalara sebep olur.
Zaman da o şeylerden bir şeydir. Anlamı, insanların yeryüzündeki varoluş nedenlerini, kök anlamlarını gerçekleştirmeleri için onlara verilmiş anlar ve müddettir. Bu müddet içerisindeki anların her birisinde, hayatın anlamından oluşan kök amaçları gerçekleştirmek için belirlenmiş hedeflerin, gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Yani zamanın sırta yük olup, taşınmaz hale gelmemesi için, hayatın anlarını, amaçlarından doğan hedeflerin gerçekleşmesine tahsis etmek, bunlar için sarf etmek gerekmektedir. İşte yolların çatallaştığı yer burasıdır.
Bundan sonrasını kendilerini, "çok önemli insanlar" olarak görüp, tavsif edenler üzerinden anlatmaya çalışalım.
Hayatın doğası bunlar için de benzer şekilde işlemektedir. Yani, onlar da hayatın anlarını anlamlandırıp, amaçlandırmak zorundalar. Onlar da ya varlığın ve hayatın hakikatinden doğan anlamları öğrenip, buna uygun amaçlar oluşturacaklar; ya da anlamlar ve amaçlar icat ve imal edip, bunlar çerçevesinde zamanlarını kullanacaklar. Mecbur, işin doğası bu, yoksa zaman onları da tahrip etmeye başlayacaktır. Bunlar genellikle kendilerini "çok önemli insan" statüsünde gördükleri için, varoluşsal anlamları öğrenmeyi tercih etmek yerine, arzu ve isteklerini gerçekleştirebilecekleri anlamlar icat etmeyi tercih ederler. İşler süreç bundan sonra zora giriyor. Zira bunlar, sokaktaki adamdan farklı imkânlara sahiptirler ve onlardan çok daha büyük egoları/nefisleri vardır. Yani sokaktaki adamın basit, "süfli" oyalanmaları bunları kesmez. İllaki egolar ve imkânlar nispetinde yöntemler ve yollar bulmaları lazımdır.
Burada basit bir tespit yapmamız gerekmektedir. Hayatın doğasının sabitleri arasında, hayatın mahiyetini, gerçek veya oyun olarak vasıflandırmak mümkündür. Bu da zamanın üretilmesine veya tüketilmesine bağlı yapılır. Hayatın, orijinal varoluşsal anlamlar üzerinden anlaşılmasına ya da anlam icat etmeye bağlıdır.
Bu çerçevede, bu kadar kaynak ve imkâna, bu denli büyük egolara ve hakikat yerine imal edilmiş anlamlar tercihine sahip olanlar da illaki oyun oynamak zorundalar. Hatta oyun kurucu olabilmek bu işin zirvesi olmaktadır. Ancak oyunun ne kadar büyük, karmaşık ve katmanlı olduğu, oyun vasfını değiştirmemektedir. Oyun oyundur, hakikat hakikat.
Hakikat, bu imkânlara sahip kılınmış kişilerin, insanların fıtratları/doğalarına uygun bir hayatı inşa edebilmek, koruyabilmek, yönetebilmek, geliştirebilmek için çaba gösterebilmeleridir. Hakikat, insanların varoluşsal hukuklarını koruyabilmek, adalet ve dengenin olduğu bir düzeni muhafaza edebilmektir. Hakikat, insanların varoluşsal değerlerini, anlam ve amaçlarını, saygınlıklarını, güvenliklerini, karar, davranış, ilişki ve tercihlerini gerçekleştirmelerine imkân sağlamaktır. Hakikat iyiliği ve güzelliği esas alıp, korumak; kötülüklere karşı mücadele etmektir. Hakikat sahte güç ve mülkiyet iddialarında bulunmamak, emanet şuuruna sahip olmaktır. Hakikat Tek'den gelen bütünü bilmek ve bütün karar ve davranışları bunun üzerine bina etmektir. Hakikati farklı bulaşıklarla kirletmemek, üstünü örtmemek, gizlememektir. Hakikat zulmetmemek, zulme karşı mücadele etmektir. Hakikat, kavram içeriklerine tuzak kurup, hakikati ters yüz etmemektir.
Buna karşı oyun ise, bütün anlamları ve amaçları, arzuya, anlık hal ve isteklere, korkuya, çıkara, nefse izafeten belirlemektir. Kurguyu buna göre yapmaktır. Amaçları, hedefleri buna nispetle, her seferinde yeniden imal etmektir. Kaynakları, bunları gerçekleştirmek için düzenlenecek anlamlar ile kullanmaktır. Eğer sebep ya da sonuçlara ilişkin ortaya çıkan şeyler, fıtrata, varoluşsal anlama, hakikate, adalete aykırı olacaksa, bunlara, uygun gösterecek anlamlar yüklemektir. Neticede oyun, egoların tatmini için oynanan fakat yüklenen imal edilmiş anlamlarla sanki hakikate dairmiş gibi tanımlanmaya çalışılan bir olgudur.
Fakat hiçbir oyunun, insanın orijinal doğasından kaynaklanan hakiki tatmin sağlaması söz konusu olamaz. Daha vahimi, nihayetinde yâkin hâsıl olunca, göz kapanıp, tekrar açılınca, idrak sınırlarından kurtulup, her şeyi hakikati üzere görüp, anlayınca… O zaman oyunun, oynayanlara ve oynananlara isabet eden hakiki anlamı ve bedeli apaçık ortaya çıkınca… Doğrusunu Allah bilir fakat oyun oynamayı tercih edenler için paralel evrende karşılamanın ilk sözü "sürpriz" olabilir. Bu sürpriz, bir yandan ödenecek bedellerin büyüklüğü, diğer taraftan geçiş turnikesinin tek yönlü olması açısından olacaktır.
0 Yorumlar
SON DAKİKA
1
NASIL BİR MEYDAN OKUMA İLE KARŞI KARŞIYAYIZ? CEVABIMIZ NE OLMALIDIR?