GARİP ADAMIN AFİŞLERİ

Aslında herkese çok tanıdık gelen fakat kimsenin tanımadığı bir adamdı. 

Kasabaya geldiği gecenin sabahında, kolunda bir tomar afiş, diğer elinde tutkal kovası, otelden çıktı. En yakından başlayarak, boş bulduğu her duvara, düz satha afişleri yapıştırmaya başladı. Bu durum uzun süre devam etti. Her sabah erkenden çıkıyor ve yapıştırabildiği kadar çok afiş yapıştırıyor ve tekrar otele dönüyordu. 

İlginçtir, bütün afişler birbirinden farklı ve her birisi bir ya da birkaç konuda değişik açıklamaların bulunduğu yazılara sahipti. 

Kasabalı hızla birkaç tanesine göz attı ve bu afişleri okumamaya karar verdi. Bu kararın görünür gerekçesi, afişlerin tuhaf ve anlaşılmaz olmalarıydı. Ancak asıl gerekçe adama karşı geliştirilen, mayası korku olan bir çeşit antipati ve bundan doğan karşıtlıktı. 

Bu karşıtlığın sahih gerekçesi olan bir nedeni yoktu. 

Aslında gizli öfke kendilerine idi. Durumun ve hallerinin farkındaydılar ve bu ağın dolaşığı onları korkutuyor, çaresiz hissettiriyordu. Bu nedenle mış gibi yaparak durum idare etmeye çalışıyorlardı. Halin hakikatini hatırlatanlara adeta; "şimdi zamanı değil" kızgınlığı gösteriyorlardı. "Zaman şu andır, zira yardım edecek, yol gösterecek olan Rabbimiz bütün anların sahibi ve tek müessiridir. Tek tek hepimiz için, doğru vade ne zamandır? Siz o vadeye ulaşabilecek misiniz? düşünün" sözleri de fayda sağlamıyordu. 

Yaşadıkları hayata ilişkin pek çok soruna ve sıkıntıya sahip olan kasabalı; garip bir şekilde bunlarla yüzleşmekten ve bunlara karşı bir şey yapmaktan da korkmaktaydılar. Yaptıkları en yaygın şey, bu halleri ve sıkıntıları konuşup, dağılmalarıydı. Bu hususlarda kitap yazıp konuşanlar, toplumsal şöhret sahibi olmuşlar; bu çerçevede yapılan faaliyetler ise kasabalının sosyal hayatını oluşturmaktaydı. Rutin hayat, bahsedilen sıkıntı ve çelişkilerin yaşandığı biçimde devam ediyor ve buna müdahale edilmiyordu. Âdeta bu hayatın sorun oluşturması ve diğer hayatın da bu sorunların, gitgide organize biçimde konuşulması şeklinde devam eden ve birbirlerini besleyen ikili bir hayat sistemi kurulmuş ve buna, kabul derecesinde ünsiyet peyda olmuştu. 

Sorun ve sıkıntıların konuşulduğu sosyal hayatta açıkça ifade edilmeyen, zımni kural şuydu. Konuşulan hususlar ve gösterilen faaliyetlerde; rutin hayatın sorunlarını çözmek ya da sorun üretmek vasfını ortadan kaldıracak biçimde konuşmak, yazmak, buna ilişkin müessir faaliyette bulunmak, çalışma ve araştırma yapmak, formasyon ve altyapı geliştirmek, bu hususta farkındalık oluşturmak ve yüzleşmeye vesile olmak kök amaç değildir. 

Yazılı olmayan bu kuralın muhafazası için; kültürle, iletişimle, sosyo-psikolojik yaptırımlarla ve bunlar da kâfi gelmezse, daha ötesiyle engel oluşturacak ve vaz geçirecek tedbirler geliştirilmişti. 

Adama duyulan korkuların nedenlerinden birisi buydu. Zira başlangıçta merakla okunan bir miktar afişin muhtevasında, kasabalının zımni kabul çerçevesine mugayir şeyler müşahede edilmişti. Ayrıca bununla da kalmamış, bir kısım insanların afişleri okumaktan vazgeçmeyip, hatta okumayı sistematik hale getirdikleri de gözlenmişti. Elbette burada da kalmıyor ve bunlar afişlerde okuduklarının tesiri ile sosyal çalışmaların mahiyetini ve insicamını bozmaya çalışıyorlardı. 

Bunlar, sorunların ve sıkıntıların sadece ifadelendirilmesinin onları ortadan kaldırmayacağını ifade edip; daha etkili bir perspektif ve usullere sahip olmanın gerekliliğinden dem vuruyorlardı. 

Desinler, bir şey değil fakat bu dedikleri, eskiden beri alışkın oldukları gibi değildi. Yani bunların hükmü kapıdan çıkınca bitmiyor, tekellüf altına sokuyordu. Söylenenler hususunda bir şeyler yapmak icap ediyordu. Yapılması gerekenler hususunda bir şeyler bilmek ve olmak gerekiyordu. Bunlar için de bir şeylerden vazgeçmek, onları değiştirmek icap ediyordu. Belki de en korkuncu buydu. 

Uzun yıllara bali elde edilmiş şeylerin bazılarının veya çoğunun değiştirilmesi ihtimalini bir kez kabul etmek; sanki yokluğu, hiçliği, değersizliği kabul etmekle aynıymış gibi algılanıyordu. 

"Afişlerin zehirlediği adamların": 

"Asıl kayıp; ne kadar sürede elde edilmiş, biriktirilmiş, korunmuş olsa da hakikat kökünden neşet etmeyenlere tutunmaya çalışmaktır. Asıl kazanç; hakikatle yüzleşildiği an, nasuh bir tevbe ile hayatı, hakikatle yeniden inşa etmeye başlamaktır. Zira bu hayatın anlamı sadece Allah'a kulluk etmek olduğu için; her ne anda olursa olsun, kıymetli olan hakikate taraf olmaya karar vermektir" demeleri de bir işe yaramıyordu. 

Basit nedenlere dayalı korkuların yanısıra; menfaat, şöhret, mevki, makam, toplumsal değer gibi az bahalı yanıltıcıları kaybetmek türü daha köklü korkulara sahip olanlar da vardı. 

Bir de bunların ötesinde, kasabalının hayatını yapılandırıp, yöneten görülmezlerin; su dalgalanır da kasabalı farkına varırsa korkusu söz konusuydu. İşte bu iki grup, esasta düşman, görünürde muarız olsalar bile; zımni bir işbirliği ile sistematik ve müessir çalışmaları yürütmekteydiler. 

Bir gün garip bir şey oldu. Garip adam, garip bir biçimde bütün afişleri topladı ve büyük şehre gitmek üzere kasabadan ayrıldı. Geride, ufkunu ve yüreğini henüz kasabanın ötesine taşımaya karar verememiş bir miktar istikrarlı okuyucu,  kasabada kaldı, bir karara ulaşana kadar. 

"Siz ne diyorsunuz?" dedi. "Vaz geçtin, yüz mü çeviriyorsun kasabaya?" diye soranlara. 

Bu, bizim hayatımızın anlamı ve nedeni. Müessir çözüm bulana, daha hikmetli olanı öğrenene,  neticeyi elde edene ve bunlara öncülük edeceklere ulaşana kadar aramak ve denemek azmindeyiz. Mesele Rıza-i Bari. Güç O'nda, hidayet O'ndan, mülk O'nun ve sadece O'ndan istenir. O halde hadsizlik etmek kimin haddine. 

Öyle görünüyor ki, kasabanın meselesi kasaba sınırları içinde kalarak çözülmüyor. Bu dolanık halden kurtulmak için; kasabayı da kapsayan, daha büyük ölçekten, daha geniş ufuktan, daha fazla kaynağın olduğu yerden nasip arayıp, rahmet talep etmeyi denememiz lazım. 

O akşam ki değerlendirme de kanaat önderlerinden birisi; "bu işten bir şey anlayanınız var mı? Niye geldi? Ne söyledi? Ne yaptı? Biz neyi anlayamadık? Niye gitti? Ne olacak şimdi?" dedi. 

Bulundukları hali sorgulamalarına neden olacak bir yüzleşme nedeninden kurtulmuşlardı. Sureta huzursuz bir rahatlık içerisinde görünüyorlardı, şimdilik. 

O sırada bir haber geldi, kasabada kalan  adamlardan. "Halihazırda, gençliğimize ve geleceğimize çok karmaşık ve yoğun bir saldırı yapılıyor" diye. 

Buna kulak verdiler zira önlerindeki epey bir zamanın konuşma gündemi belli olmuştu.

0 Yorumlar