Fıtrat anahtardır. Sorunların çözüleceği, arananların bulunacağı, insanı bütüncül tatmine ulaştıran, arkasında anlam ve adaletin bulunduğu kapıyı açacak olan anahtar.
Fıtratın tek bir unsuruna sahip olanlar bile güç bulmuşlar, önemsenmişler, kendilerine güven duyulmuştur.
Adam eşkıya fakat kendisinde delikanlılıktan emareler bulunduğu için sevilip, saygı duyuluyor.
Kim bilir neler yaptığını bilmediğimiz bir siyasetçi; bu hiç rüşvet yememiş, hakkı olmayan şeye elini uzatmamıştır, şuyuundan dolayı büyük sempatiye mazhar olmaktadır.
Sadece üç şey bilen ve bunlarla ilişki kuran bebekler, on tane yetişkine istediklerini yaptırmakta ve hatta hepsini komik durumlara sokabilmektedirler.
Dürüst, adil, fıtrat sınırlarında yaşayan birisine, mesela Hz. Resule herkesin güvenini, sevgisini ve saygısını bilmeyen yoktur. Hatta kendisini öldürmeye gelen düşmanlar topluluğundan bazılarının mallarının kendisine emanet edildiği de bilinen bir husustur. Aynı bizim sistemine duyduğumuz hislere karşılık, paralarımızı bankalarda muhafaza etmemiz gibi.
Bunlar fıtratın gücünü ve etkisini göstermektedir. Kaybolmayan mutluluk ve huzur, kalıcı başarı, sorunların bütüncül çözümü, anlamın-amacın bulunması, üretken ve adil ilişkiler, boşa geçmeyen hayat, ancak insanın varoluş özelliklerini bilmesi, ona uygun karar ve davranışlar gerçekleştirmesi ile elde edilebilir.
FItrat üzere doğan ve hayatının belli bir bölümünü buna uygun geçiren insanın bu çağlarında; bir din, hukuk sistemi ya da toplumsal normlar tarafından ilzam edilip, sorumlu tutulmamaları aslında bunlara ihtiyaçları olmamalarındandır. Zira esas itibariyle bunların tamamı insanların fıtratları üzerinde olmaları, kalmaları ve davranmalarını amaçlayan hüküm ve kurallar vaz etmektedirler. O halde, zaten fıtratları üzerinde olup yaşayanlar için hüküm vaz etmeye de gerek kalmamaktadır. Ta ki karar ve davranışlarını fıtrat dışındaki çerçevelerde, hüküm ve normlarla yaşayabilmek iradesini kullanabilecek kıvama gelene kadar.
Artık bu kıvam da dinler ve bunlardan doğan siyasi, hukuki ve sosyal sistemler; kanunlar, kurallar, normlar koymaya başlarlar.
İnsan için olayın rengi bundan sonra belli olmaya başlar.
Temel belirleyici unsur; kanunları, kuralları, normları, biçimleri belirleyen dini bilgilerinin; bütünüyle insanın yaratılış özelliklerine yani fıtratına mı ait olduğu ya da bütünüyle imal edilmiş fıtrat bilgilerine mi ait olduğu veya her ikisinden de bilgilerin olduğu paçal bir yapıya mı sahip olduğu hususudur.
Tamamıyla fıtratı çerçevesinde yaşayan insanın bu halinin devam etmesi ya da farklılaşması; akledip, iradesini kullanabileceği demlerdeki oluşan inançları ile alakalıdır.
Fıtratı, mutlak fıtrat ve fıtrat inancı gibi bir tasnifle tarif etmek mümkündür. Mutlak fıtrat, Allah'ın insanları, varlıkları, olguları, oluşları, ilişkileri yarattığı anlam ve özelliklerdir. Bunlar sabittir, değişmez ve bütün etkileri oluşturan faktördür. Fıtratın oluşturduğu etkiler; muhatabın bilip-bilmemesine, inanıp-inanmamasına bağlı olmaksızın gelişir. Mesela insanlar, kalbin çalışma mekanizmasını bilseler veya bilmeseler, onun çalışma ve etkilenme özelliklerini değiştiremezler. Ancak fıtrat özelliklerini bilmez ya da inanmazlarsa, ona uygun karar verip, davranamayacakları için; onun fıtratına aykırılığın bedellerini öderler. Örneğin kalbin fıtratına ilişkin farklı inançlara sahip olup, buna göre davranmak, kalp krizi geçirmelerini engellemez.
Bu durum, fıtrat inancı ile ilgilidir. İnsanlarda ki fıtrat inancı; mutlak yani orijinal fıtratın bilgisinden oluşabileceği gibi; imal edilmiş, sahte bilgilerden de oluşabilir. Örneğin; insanın varlık nedenine, hayatın amacına yüklediği anlam, orijinal fıtratta farklı, imal edilmiş bilgilerde farklı olacaktır. Bu anlamın gerçekleşmesini mümkün kılacak ilkeler, ölçüler, değerler, sınırlar ve hukukun; orijinal fıtrattaki bilgileri ve hüküm cümleleri farklı, başka anlayışlardakiler farklı olabilir.
Bütünüyle fıtrata uygun yaşadığı dönemlerde insanlar, bir yandan da hayata ve kendilerine dair bilgiler edinip, öğrenmeye başlarlar. Öğrenme, en yakın çevreyle olan ilişkiyle ve yaşadıkları ortamlardaki gözlemleri ile başlar. Sonra da eğitimle, kültürle, sosyal ilişkilerle, farklı okumalar ve yüzleşmelerle, kendi karar ve davranışlarının tecrübeleri, yönetim biçimleri ve diğer etkilerle devam eder.
Bütün öğreten unsurlar bilgilerini, mahiyetleri üzerinden verirler. Mahiyetin bilgisi, fıtratın bilgisidir. Eğer bu mahiyet, orijinal fıtratın bilgisinden oluşmuşsa, muhatabına verdiği bilgi de fıtratın bilgisidir. Eğer imal edilmiş sahte fıtratların bilgisinden oluşmuşsa verdiği bilginin niteliği de budur. Tekraren, bu bilgiler; doğrudan ve dolaylı yollarla; bilgilendirme, gözlem, davranış, tecrübe, ilişki ve benzeri yöntem ve etkilerle; anne, baba, öğretmen, eş, arkadaş, toplum, çevre, kültür, sanat, devlet ya da benzer vasıtalarla; bilerek veya bilmeyerek, iyi ya da kötü niyetle verilebilir.
Bilgi ancak inanca dönüşürse bununla karar alınıp, davranış geliştirilir. İnsanın ahlakı ve şahsiyeti oluşur; hayat biçimi ve niteliği belirlenir. Yani bilgi inanca dönüşünce canlanır ve yaşamaya başlar. Eğer onun yerine başka bir bilgiyle, başka bir inanç doğarsa, artık o inanç ölmüş demektir. Bu da ortaya çıkacak yeni mahiyeti yeni inançlar oluşturacak anlamına gelmektedir.
İşin en önemli noktası burada ortaya çıkmaktadır.
Kendi fıtratına uygun yaşayan insanın öğrenme sürecinde ona sağlanan bilgiler, orijinal fıtratına ilişkinse, bu durumda kararlarını belirleyecek fıtrat inancı, orijinal olana özdeş olacaktır. Bu halde de fıtratına uygun yaşadığı zamanlarda ki mutlu, güçlü, dingin, huzurlu, dengeli, başarılı, arzulanan, adaletli, etkili, anlamlı yani bütüncül tatmin içerisindeki hayatını devam ettirmek imkânına sahip olacaktır. Eğer öğrenmesini sağlayan bilgiler bütünüyle fıtrata dair değilse; bir bölümü veya tamamı imal edilmiş başka kaynaklardan geliyorsa, bu durumda orijinal fıtrat inancı ölüyor ve yerine başka bir inanç yerleşiyor demektir. Bunun anlamı da orijinal fıtrattan uzaklaştığı oranda, onun sağladığı etki ve yükseklikleri de kaybediyor demektir.
Orijinal fıtratın her bir unsurunun getirdiği güç, imkân ve avantajlar gibi; sahte fıtrat unsurlarının her birisi de insanlara dezavantajlar getirip, bedeller ödetecektir. Yani orijinal fıtrat inançlarından herhangi birisinin ölümü ile, buna karşılık gelen insan davranışı, orijinal fıtratın oluşturduğu mahiyeti değiştirecektir ve bedellerini ödetecektir.
İçerisinde bulunulan durumu, karşı karşıya kalınan sorun ve sıkıntıları, elde edilemeyen ve hatta fark bile edilemeyen yükseklik ve etkileri, bir de bu perspektiften düşünmekte fayda vardır. Zira cari koşullar fıtratı topyekûn öldürmeye matuf etkiler üretmeye devam etmektedirler.
0 Yorumlar
SON DAKİKA
1
NASIL BİR MEYDAN OKUMA İLE KARŞI KARŞIYAYIZ? CEVABIMIZ NE OLMALIDIR?