FELSEFECİ EŞREF HOCAYI TANIMIŞ OLMAK ŞEREFİ

Ben bu şerefe nail oldum, bir dönem kendisinden ders almak bahtiyarlığına da erdim.

Eşref Hoca derslerinde malumat aktarmaz; zaten onu istediğiniz yerden bulursunuz derdi. O, ders anlatırken sanki beyinlerimiz doğum yapıyor gibi sancı çekerdi. Doğum esnasında o daracık kanaldan, kocaman çocuğun geçebilmesi için açılan katların oluşturduğu doğum sancısına benzer bir biçimde; bütün beyin hücrelerimiz adeta büzüştüğü hâlden, bilginin doğmasına yol vermek için, açılmaya zorlandığı kadar sancı oluşuyordu. Bu nedenle talebelerin bir çoğu derse girmiyor, adeta entelektüel kısırlığı tercih ediyordu.

Eşref Hocayla ilgili anlatacağım en çarpıcı anım final imtihanı ile ilgilidir. İmtihanda tek bir soru sordu. Soru yaklaşık iki sayfaydı ve cevabı ise altı kelimeyi geçmeyecek tek bir cümle olarak isteniyordu. Yedi kelime olursa yanlış kabul edilecekti. Elbette iki sayfa sorunun hepsini hatırlayıp yazamam, fakat özetle anlatabilirim.

Aynı ülkede yaşayan iki adamın hikayesinden kesitler anlatacağım. Ülkenin neresi olduğu önemli değil. Bir Körfez ülkesi ya da Kuzey Afrika, belki de Avrasya ülkesi.

Hikaye kahramanlarından birisi, ülkenin yönetici elitlerinden birisinin oğlu yani bir prens. Çok zeki ve çok iyi eğitim alıyor. Ülkede başlayan eğitim, Harvard'da sosyoloji doktorası ile tamamlandı. Bu süreçte ülkesindeki kültürünü öğrendi. Batıyı, doğuyu, kuzeyi gezdi ve o kültürleri de tanımaya çalıştı. Multi disipliner okumalar yaptı. Ancak her daim başucu kitabı Kuran oldu. Neticede ülkesine döndü ve temel kararlarını nihayetlendirmek için kendisine zaman ayırdı, fırsat tanıdı. Sonunda; ne kendi kültürünün ne de gezip gözlemlediği, okuyup çalıştığı kültürlerin, hayat biçimlerinde yaşamak istemediğine karar verdi.

Hayatına ilişkin tasavvurunun temel anlam ve değerleri; olgu ve oluşların, sistem ve ilişkilerin, insanın doğasına uygun ve destekleyen hükümlerden tasarlanıp, inşa edilmiş olması; insanları farklı ve biricik kılan özelliklerinin dikkate alındığı süreç ve sistemler; varoluştan gelen haklara ve özgürlüklere saygı; adaletin ve saygının koşulsuz varlığı; üretimin esas olduğu tercih ve süreçler; insanların birbirlerine Rablaşmadığı, Allah'tan başkasına kulluk etmediği bir atmosfer; bütüncüllüğün temel alındığı tasavvur; benliği inşa edip, bütüncül tatmine ulaştıracak süreç; güvenin esas olduğu, aldanmanın ve aldatmanın ise olmadığı bir hayat; sahte ve suni olmayan yani sahicilik ve sahiciler. Ona göre mevcut kurulu kültürlerin ve yaşanan hayatların hiçbirisi bunları karşılamıyordu. Bu nedenle başka bir çözüme ihtiyacı vardı.

Kitaptan; "Allah'ın arzı geniş değil mi?" hatırlatması, kararında etkili oldu. Çölde, su kaynağına sahip bir vahayı tahsis ettirdi. Güneş panelleriyle elektrik sağladı. Çadırlardan oluşan bir yerleşim yeri oluşturdu. Burada kurup, yaşamayı planladığı hayatı benimseyen ve şakilesi buna uygun bir hanımefendi ile evlendi. Bu hayatın kurulmasında yer almak isteyen ve bu koşullarda yaşamayı kabul eden bir grup insanla birlikte burada yaşamaya başladılar. Dört çocukları oldu. Uzun yıllar, okumayı ve akletmeyi esas alan bir hayat kurgulayıp, inşa etmeye gayret gösterdi. İnsanların doğasını, varlıkların doğasını, olguların, oluşların, ilişkilerin doğasını okumak öncelikli çalışmaları oldu. Oradaki insanların kendi şakilelerini yani kendilerini tarif eden özelliklerini tanıyıp, buna göre yönelim belirlemeleri, paralel yürüyen bir çalışmaydı. Ayrıca geliştirdiği zengin kaynaklarla ve etkili yöntemlerle, halihazırda, Dünya'nın farklı yörelerinde yaşanan hayatları; sistemik, kültürel, yönetsel, bireysel, sosyal, stratejik vb. yön ve boyutlarıyla; sebep-sonuç analizleri yaparak ve insan doğasına mukayeseli okumalarla, tanımak çabaları gösterdiler. Yıllara sari olarak hem insan artışı ve hem de insan sirkülasyonu oldu.

Neticede, orada bulunan insanların; bir yönden sürecin inşasına katılmaları, diğer yönden kendilerini inşa etmeleri, bir taraftan da nerede, nasıl bir hayat kurup, yaşayacaklarına karar vermeleri desteklendi.

Diğer bir hikayede şöyle gelişmiştir.

Kütüphane memuru bir babanın tek oğluydu. Çok zeki ve çalışkan olmasından dolayı erken yaşlarda dikkat çekti ve destekler aldı. Bir yandan devlet okullarında, diğer yandan klasik ulemanın medreselerinde eğitim gördü. İbadetlerine çok hassas, zikir ehli birisiydi. Her sabah namazından sonra cüzünü okur, istisnalar hariç teheccüdünü kaçırmazdı. Alnındaki secde izi daha sonraları ilişkilerinde sıkıntılar çıkartmadı değil. Siyaset ve uluslararası ilişkiler okudu. İyi bir burs kazandı, Kıta Avrupa'sı ve Amerika'da lisansüstü, doktora çalışmalarını tamamladı. İyi hocaların asistanlığını yaptı. Sonunda profesörlüğünü elde etti. Kürsüsü oldu, dersler verdi. Önemli projelere dahil oldu. Ulus üstü kurumlarda görevler aldı. Şöhret ve çevre kazandı. Nihayetinde ülkesine döndü ve yeni kurulan özel üniversitenin kurucu rektörlüğüne atandı. Pek çok talebinin seçilip, yetişmesine vesile oldu. Daha sonra bunların devlette uygun yerlerde istihdamını sağladı. Hatta bunların birçoğunun ulus üstü kurumlarda görev almaları için büyük çabalar gösterdi. Bu nesil, birçok uluslararası kurumda ve daha sonraları devletin omurgası olan yerlerde görev aldılar.

Ülkede ve farklı ülkelerde, tarihsel uzantıları olan sosyal grupların, sivil hareketlerin, etki gruplarının çalışmalarında etkin roller üstlendi ve ciddi itibar elde etti.

Devletin içerisinden, güçlü insanların teşvik ve talepleri ile bakan oldu. İç ve dış politikada önemli çalışmalar yaptı. İyi bir jeopolitik uzmanı olduğu için, milli güvenliğin, sınırların çok ötesinden sağlanması gerektiği teziyle, önceden etkisi olduğu grupları, yumuşak güç fonksiyonlu, vekalet unsurları olarak örgütledi. Üniversitede, devlette, sosyal mecrada büyük hizmetler gerçekleştirdi.

Soru: Hikayesi özetlenen iki kişinin tercihleri olan din anlayışlarının, ontolojik fonksiyonel niteliği nedir?

Bu dersten normal zamanda sadece bir kişi geçebildi. Bu arkadaşın cevabı; "inşa eden din ve konsolide eden din" olmuştu. konsolide etmek; (cari olgu ya da süreci) toparlamak, birleştirmek, pekiştirmek, sağlamlaştırmak anlamlarına gelmektedir.

Bu soruya doğru cevap veren rahmetli Yiğit arkadaşımız, ölene kadar, farklılığı ve sabit kademliğinden dolayı mebzül miktarda kınamaya maruz kaldı fakat o da hiçbir kınamaya pabuç bırakmadı.

Eşref Hocaya gelince; en çok öfkelenip, buğz ettiğim; aklıma gelince de en çok utandığım, tövbe ettiğim; hatırlayınca, hakikate yüzümü çevirdiğim ve kendisini tanımaktan şeref duyduğum insandır.

0 Yorumlar