Tasavvurlar bu hayatta çok şeydir. Zira tasavvur, inancı; inanç, karar ve davranışı oluşturur. Tasavvur, mahiyeti; mahiyet, tercihleri, davranışın ve hayatın özelliklerini oluşturur. Yani tasavvur, tatminin ya da hüsran ve acıların tercihini ve talebini oluşturur.
Düşün, tahayyül ve tasavvur et, bir kere... Bir boyutta ve farklı koşullarda yaşıyorsun. Bütün arzu ve taleplerinin neticesinde ortaya çıkan her sonuçta, çekebileceğin en büyük acıları çekiyorsun. Acılar ve hüsranlar tahammülfersa oluyor, artık dayanamayacak hale geliyorsun. Fakat bu boyutta ölümüne müsaade edilmiyor. Her bir döngüde tekrar aynı şeyleri yaşamaya mecbursun. Bu durum, bir ay, bir yıl, yüz yıl, sonsuza kadar tekrarlanıyor.
Acı çekmek ve acıların dinmesi; hüsranları yaşamak ve hüsranlardan kurtulmak ihtimalinin olması; acılara dayanılamayacak noktada ölmek ve artık acı çekmemek... Bu boyuta yani ismi dünya hayatı olana dairdir.
Hem tatmin, hem de acı ve hüsranların olduğu ölümlü bir hayat.
Tahayyül ve tasavvur edelim, bir defa daha. İki boyut ve iki hayat var. Birisi, ölümlü hayat, diğeri, ölümsüz hayat.
Ölümsüz hayatta iki seçenek var.
Birisi, mahza/pür tatmin olan ölümsüz hayat;
Diğeri, mahza/pür acı ve hüsran olan ölümsüz hayat
Yani bu boyutta ana espri "ölümsüzlük".
Seçenek tercihleri ölümlü dünyada yapılıyor. Burada hangi hükümler tercih ediliyorsa, ölümsüzlükte de o hayat tercih edilmiş oluyor.
Yani, ölümlü olan hayattaki tasavvurların ve inançların; dolayısıyla kararların ve davranışların mahiyetini belirleyen temel hükümler; ölümsüz olan hayattaki iki seçenekten birisini tercih etmek anlamına geliyor.
Bunlar, insanların gayri iradi tabi olmak, maruz kalmak mecburiyetinde oldukları haller, asıl ve orijinal hikayelerine ilişkin tasavvurlardır.
Bu kere üç seçenek daha ortaya çıkıyor.
Bu tasavvurlar, hayatın anlamını, amaç ve hedeflerini belirleyen çerçeveyi oluşturur; bütün karar ve davranışlar, bu çerçevede gerçekleştirilir.
Bu tasavvurlar, ana bağlamından yani hayattan ve bütüncüllükten koparılır; başka tasavvurların hayatları yaşanırken, bunlar da kültürel bağlamda; entelektüel, akademik, felsefi veya edebi materyaller halinde, fonksiyonsuz ve etkisiz mahiyette konuşulur ve dinlenir.
Bu tasavvurlar, yok sayılır ve yalanlanır. Yerine, "ölünce her şey sona erecek ve ondan öte köy yokmuş" tasavvuru ile yaşanmaya devam edilir.
Yeniden bir kere daha düşünelim, tahayyül ve tasavvur edelim. Ölmüşüz ve ölümsüz hayatların olduğu boyutlar varmış. Sadece iki seçenek söz konusuymuş; ya pür tatmin halinin; ya da pür acı ve hüsran halinin olduğu; ölümün olmadığı hayatlardan birisinde yaşamak zorundaymışız.
Bu seçeneklerden hangisinde, ölümsüz bir hayat yaşayacağımızı da; ölümün olduğu hayattaki, karar ve davranışlarımızın mahiyetini oluşturan, temel hükümlerle ilgili tercihlerimiz belirliyormuş. Ölümlü hayat bir defaymış ve ölüm, tek yönlü bir yolun, tek yöne açılan çıkış kapısıymış.
Tasavvurlar, yaşadığımız cari hayatta çok şey anlamına gelmektedir. Tek yöne açılan, geri dönümsüz tek yönlü yolun, kapıdan sonrasındaki kavşakta, ihtiyarsız ve iradesiz olarak, istikamet belirlemektedirler. Yani kapıdan önce gözden geçirmeye değecek kadar önemli şeylerdir.
Düşünüp, tahayyül ve tasavvur edelim son kere. Bir boyutta ve farklı koşullarda yaşıyoruz. Bütün arzu ve taleplerimizin neticesinde ortaya çıkan sonuçlarla, çekebileceğimiz en büyük acıları çekiyoruz. Acılar ve hüsranlar tahammülfersa oluyor, artık dayanamayacak hale geliyoruz. Fakat bu boyutta ölüme müsaade edilmiyor. Her bir döngüde tekrar aynı şeyleri yaşamaya mecburuz. Bu durum, bir ay, bir yıl, yüz yıl, sonsuza kadar tekrarlanıyor.
Ölümsüz boyuttaki hayatların gerçekleri; ölümlü dünyada; zanlarımız üzerinden, asla tek bir sahici mesnede dayanmadan, red ve inkar ettiğimiz; veya başka tasavvurların hayatını yaşarken, soyut fikir ve aidiyet ile retorik mertebede münasebet kurduğumuz tasavvurlardaki gibi değil; hayatın sahibinin vazettiği, varlık hakikatlerine uygun tasavvurlardaki gibiymiş.
Yani yanlış tasavvurların ve doğru tasavvurlarla yanlış ilişkinin avuntusu ölüme kadarmış.
0 Yorumlar
SON DAKİKA
1
NASIL BİR MEYDAN OKUMA İLE KARŞI KARŞIYAYIZ? CEVABIMIZ NE OLMALIDIR?