Ramazan'ın hemen birkaç gün öncesine rasgeldi. İstanbul seyahatlerimde illaki birlikte bir çay içip iki laf etmekten büyük keyif ve feyz aldığım bir grup arkadaşla, hemen denize sıfır, o salaş kahvede buluştuk.
Bunlar; işin havasında, şekilci ve geyikçi değil, işin farkında ve mesuliyetinde olan ciddi arkadaşlardı. Hem bilgisine hem tasavvuruna hem eylemine hem de haline sahiptiler, idrak ve sorumluluklarının.
Mevzuya hafiften girmeyi isteyen bir arkadaş; son zamanlarda kültür ve sanat çerçevesinde yeni denemeleri sorarak sohbeti başlattı. Özellikle sinemada değişik analiz ve sentez denemelerinin, senkron olarak yapıldığını söyledi, bir diğer dostumuz; üstelik bu çalışmaları on sene önce görseydik acayip komplo teorileri üretirdik, fakat bana kalırsa şu anda yapılanlar, sadece çaresiz çırpınışlar olarak ifadelendirilebilir diye tamamladı. Tam bunların ne demek olduğunu soracakken, bizimki de buna benzer bir senaryo üzerinde çalışıyor, dedi mevzuya ilk giriş yapan. Sohbetin odağı belli olmuştu, gözler genç senariste döndü. Hayırdır ne yazıyorsun?
"Ergenekon'a geri dönüş" isimli bir bilimkurgu senaryosu, dedi. Ne iş oğlum? Sen milliyetçi filanda değilsin! Öyle değil, demin biraderin ifade ettiği gibi; yeni bir analiz, sentez, öneri paketini eş zamanlı gerçekleştirmeye çalışıyoruz, dedi.
Meraklandık, senaryonun konusu üzerine sormaya başladık. Vallahi detaylı şeyler söylemem henüz mümkün değil fakat hazırlık notlarından birkaç şey anlatayım.
Senaryonun başında; bir bataklıkta önce kabarcıklar oluşuyor, sonra bataklığın yüzeyi hareketlenip, kabarmaya başlıyor. Daha sonra çamur şekillenmeye başlıyor, gitgide yükselen bir insan biçimine dönüşüyor, adeta yaratılış yeni başlamış ve insan, balçıktan yaratılıyor gibi. Oysaki daha sonra anlıyoruz ki, mükemmel olarak yaratılmış olan insan, sonradan tekrar balçık haline dönmüş ve balçıklaşan insanlardan bataklık oluşmuş. Bu sahnede izlenenler, bataklık içerisinde, balçık halindeyken insan olduğunun farkına varanların mücahedeleri neticesinde ortaya çıkan bir sonuçmuş.
İnsan biçimindeki çamur, bataklığın kenarında boylu boyunca uzanıyor. Bu arada aynı hâl iki kere daha tekrarlanıyor ve iki çamur adam daha bataklıktan kurtulup, kenarda uzanıyorlar. Sonrası çok kolay olmuyor. Güneşte kuruyan çamur adamların gerilen deri ve dokuları büyük ıstırap veriyor. Neticede, kuruyan çamur çatlayıp, dökülüyor ve üç insan, asli doğaları ile ortaya çıkıyorlar.
Bundan sonrasında çok azim bir mücadele başlıyor. Bataklıktan çıkıp, adeta yeniden inşa olmuş adamlar, bataklık haline gelmiş, çamur formundaki insanlara, gerçek doğalarının bu olmadığını ve gerçek doğalarına uygun hale gelebilmelerinin mümkün olduğunu anlatıp bataklığın dışına çıkmaları için bir bilinç, motivasyon ve yüreklendirme çabası içerisine giriyorlar. Bir müddet sonra bunun ne kadar, imkânsıza yakın bir şey olduğunu anlıyorlar. Ancak, bir taraftan kendi süreçleri, diğer taraftan, tarihte, benzer yerden başlayıp kendi doğalarına uygun bir hayat inşa edebilmek imkânını bulmuş olanların örneklikleri, bunun imkânsız olmadığı inancını muhafaza etmelerine sebep oluyor.
Bu imkânsıza yakın zorluktaki iş için sağlam bir stratejiye ihtiyaçları olduğunu düşünüyorlar ve iki kademeli bir strateji geliştiriyorlar.
Bütünüyle bataklığın kurutulması ve çamur formundaki insanlara orijinal doğalarını anlatabilmenin mümkün olmadığını bildikleri için birinci kademede; yeter miktarda insanın, çamurdan insana dönüşüp, bataklıktan kurtulmasını hedefliyorlar. Ancak bu hedef için de iki alt strateji belirliyorlar. Birisinde, bu insanların az bir bölümünün, meseleyi derince idrak edip yeniden insanlaşma sürecinde, öncülerden olabilecek potansiyele sahip olabileceklerini öngörüp bunların arayışına giriyorlar. Diğer alt stratejideyse, bu süreci anlayıp gerçekleştirmek mayası bulunanları belirlemeye çalışıyorlar. Elbette bunların sayısının, diğerlerine nazaran çok daha fazla olacağını düşünüyorlar. Eğer her iki gruptan yeterli sayıda kadın ve erkek, bataklıktan sıyrılıp çamur formundan insan formuna dönebilirlerse, artık ana stratejinin ikinci kısmına geçmek mümkün olacaktır.
Stratejinin ikinci kısmında, toparlanabilmiş bir grup insan tekrar Ergenekon'a dönüyorlar. Burada, belirledikleri anahtar kavramları esas alan bir hayat inşa etmeye çalışıyorlar. Bu kavramların anlaşılması, kabulü, hayatlaşması, ilk mücahede süreçlerini oluşturuyor. Daha sonra bu hayat içerisinde, yeni doğan nesilleri, hiç çamurlaşmaya maruz kalmadan, orijinal doğalarının; inanç, tasavvur, eylem, hâl ve ilişkileri üzerine yetiştiriyorlar. Elbette bu meyanda, çamurdan arınmanın, doğası üzerine yeniden inşa olmanın ve yaşamanın verilerine, tecrübesine ve algoritmasına sahip oluyorlar. Kurucu zamanlar yaşıyorlar.
Neticede, yeter sayıya ve olgunluğa ulaştıklarına inandıklarında, Ergenekon'dan tekrar çıkıyorlar ve yeryüzüne dağılıyorlar. Artık misyonları, orijinal doğası üzerinde yeniden inşa olmuş insanların şahitliği ve bilinci ile yeryüzündeki bataklıkların kurutulması, yerlerine insan doğasına uygun yurtların ve hayatların inşa edilmesi ve korunması, hayatı bataklık haline getirmeye, insanları çamurlaştırmaya çalışanlarla mücadele edilmesi oluyor.
Ne kadar ısrar ettiysek başka detay vermedi. Ergenekon'un nerede olduğunu ve ne anlama geldiğini söylemedi.
Beyler, biliyorsunuz, Ergenekon bir destan ve bu bir bilimkurgu senaryosu. Senaryoyla ilgili başka şey söyleyemem, fakat arzu ederseniz, Ergenekon'da, yeniden inşa ettikleri hayatın anahtar sözcüklerinin bir bölümünü vereyim. Bence asıl üzerinde düşünülecek mevzu budur, dedi. Meraktan razı olduk.
Boş sözlerle uğraşmayan ve kendilerine asla; "sizin işleriniz size, bizim işlerimiz bize" denemeyecek olan dostlarla yapılan bir çay sohbetinden bende kalan ve sizinle paylaşacaklarım şimdilik bu kadar. Ben de bilmiyorum; bu senaryoyu anlayacak, ciddiye alacak, filme çekecek olur mu? Olursa gerisini sinemada, birlikte seyrederiz inşallah.
0 Yorumlar
SON DAKİKA
1
NASIL BİR MEYDAN OKUMA İLE KARŞI KARŞIYAYIZ? CEVABIMIZ NE OLMALIDIR?