Belki de yeryüzünde, hayatın tümünde bu kadar istismara maruz kalmış, gadre uğramış, tahrif ve tahrip edilmiş bir kavram yoktur. Bunun nedeni, din kavramının etki alanının büyüklüğü, etki gücünün derinliğidir. Bu nedenle Şeytanın, "onları şükredici bulamayacaksın" vaadi bağlamında, farkındalığını yok etmek için çaba gösterdiği kavram ve fonksiyon içeriklerinin başında, din kavramı gelmektedir.
Ancak bu kavramı doğru anlamamanın, hakikatini idrak etmemenin mazeretleri olmaz, bedelleri olur.
Enam Suresi 104 “Doğrusu size Rabbiniz tarafından basiretler (algı ve idrak kabiliyeti) verilmiştir. Artık kim hakkı görürse faydası kendine, kim de kör olursa zararı kendinedir. Ben üzerinize bekçi değilim.”
Yani illaki görmek, idrak etmek gerekmektedir. Bunun için de, kavramın hakikatinin ne olmadığını söyleyenlere ya da bütüncül tarifini yapamayanlara değil; bütün olguların da fıtratını yaratan ve bu yüzden tek söyleme yetkisine, dinlenme hakkına sahip olana kulak vermek lazımdır.
Rum Suresi 30 “Öyle ise yüzünü hanif olarak, dine, Allah'ın fıtratına çevir ki, O, insanları onun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler. ”
Din insanların, üzerine yaratıldıkları, fıtratları/doğalarıdır.
Maide Suresi 3 “...Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'ı (teslim olmayı) seçtim...”
Ali İmran Suresi 83 “Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde olanların hepsi, ister istemez, O'na teslim olmuştur ve O'na döndürüleceklerdir. ”
Yerlerde ve göklerde ne varsa, yaratıldıkları fıtratları/doğaları/yaratılış özelliklerine uygun bir anlam dairesinde varlıklarını sürdürürler, fonksiyonlarını icra ederler, görevlerini yerine getirirler. Bunu da, fıtratında belirlenmiş ilkeler, ölçüler, sınırlar, değerler, sistem, kurallar, hukuk, mekanizmalar ve kaynaklar çerçevesinde yaparlar. Bu durum onların teslimiyetidir. Ancak onlar bağımsız bir iradeye sahip olmadıkları için bunu zorunlu (ister istemez) yaparlar.
İnsan için de, din olarak İslam yani teslim olmak seçilmiştir. O da kendi doğasına/fıtratına uygun anlam çerçevesinde bir hayat yaşayacak, bu çerçevede amaçlar ve hedefler belirleyip, gerçekleştirecektir. Bunları da; kendi (fiziksel, biyolojik, zihinsel, ruhsal, sosyal, ilişkisel, olgusal, davranışsal) fıtratının bilgileri ile, bütüncül kararlar alıp, davranışlar sergileyerek yapacaktır. Zira diğer yaratılmışlardan farklı olarak insana, iradi karar almak ve davranış sergilemek imkanı verilmiştir. Bu durum da insanın iradi teslimiyetidir.
Dinin, fıtratı gereğince anlamı, temel fonksiyonu; hayatın mahiyetini/niteliğini belirlemektir. Bunu da insanın karar ve davranışları ile gerçekleştirir. Zira insan karar alıp, davranış sergilerken birçok farklı mahiyette ve fonksiyonda bilgi kullanır. Bunlardan birisi de dini bilgidir. Dini bilgi, karar ve davranışın anlamını, nedenini, fonksiyonunu belirler. Daha sonra bu davranışın; hangi ilkeler, ölçüler, değerler, kriterler, temel kurallar, sistem ve mekanizmalar, hukuk ve kaynaklarla gerçekleştireceğini belirler. Bütün bunlar da sonuçta, davranışın ve ortaya çıkacak sonucun mahiyetini belirler. İnsan, karar ve davranışları ile hayatı yapılandırdığı için, davranışın mahiyeti, hayatın mahiyetini belirler.
Hayatın mahiyetinin, insan doğasına uygun olup olmadığına bağlı olarak yeryüzünde adalet veya zulüm; barış ya da çatışma; fitneler ya da tatminler; huzur ya da hüsranlar; üretim ya da israflar; anlam ya da anlamsızlıklar oluşur. Bütün bunlar insan davranışının mahiyetini belirleyen dini bilginin oluşturduğu etkilerdir.
Kendisine Allah tarafından, din olarak, kendi fıtratının özelliklerine uygun davranmak seçilen insan eğer bu seçime uyar da teslim olursa; onların davranışları ile inşa olan hayatın mahiyeti; bütün varlıkların doğalarına ve hukuklarına uygun sistemler, biçimler, ilişkiler, süreçler, sonuçlar biçiminde tezahür eder. Böylece yeryüzünde fitneler, zulümler, kaoslar, karmaşalar, çatışmalar ortadan kalkar. Bütüncül tatminler, adalet, huzur, üretim, inşa söz konusu olur.
Bu nedenle insanlar sadece Allah'ı ilah olarak kabul ederler ve sadece O'na kulluk ederler. Zira dini bilgiyi vaz edenin özel ismi ilâhtır. Bu bilgiyi O'ndan almak ilişkisinin ismi de, kulluktur. İnsanla, ilah arasındaki ilişkinin güçlenmesi için gerçekleştirilen ritüeller/ibadetler ve insanla, sosyal çevre arasındaki iletişimde, dini kimlik izharı için ortaya konulan semboller de, din kavramının diğer parametreleridir.
Din kavramının içerik ve fonksiyonlarının, fıtratına/hakikatine uygun biçimde bilinmesi izafi bir tercih ya da hak değildir. Zira bu kavramın etki gücü; bilenlerin karar ve davranışlarına; anlatıp, öğretenlerin de etki çevrelerine kadar ulaşacağı için; sorumluluk entelektüel, akademik, felsefi, siyasi, sosyal bir etkisizliğe ve sorumsuzluğa tekabül etmez. Bilakis ortaya çıkacak her hukuksuzluktan ve tahribattan, bu sürece doğrudan ve dolaylı etki eden herkese bir pay olacaktır.
Demem o ki; din adına, İslam adına, hayat adına her kim ne yapmış, ne yazmış ve ne söylemişse; bunların nasıl bir din tarifi ve anlamlandırması üzerine yapıldığını behemehal gözden geçirmesi gerekmektedir. Zira din tarifinden sonra söylenmiş her şey bu tarif üzerine bina edilmiş olacağı için; eğer ilk düğme yanlış iliklenmişse, dinin fıtratına uygun yoldan birazcık bile sapma olmuşsa, yolların ulaştıracağı menziller, sonuçlar büyük yanlışlar doğurup, bedeller ödetebilir.
Bu uyarı ve teklif çok ağırdır. Ancak Allah'a ve ahirete kavuşmayı umanlar ve Allah'a karşı sorumluluk duyanlar için, hesapların en önemlisi Allah'la ilişkiler üzerine yapılandır.
0 Yorumlar
SON DAKİKA
1
NASIL BİR MEYDAN OKUMA İLE KARŞI KARŞIYAYIZ? CEVABIMIZ NE OLMALIDIR?