DENİZİN BEKLEDİĞİ SUYA SERENAD

Hayatınızın, coşkun akan bir nehirde, dip akıntısına mı, üstte giden durgun köpüğe mi, yoksa bir ağaç kökünün etrafındaki birikinti suya mı benzediğini düşündünüz mü hiç.

Bunu çok sık düşünürüm. Dipten akan su gibi olmayı çok isterim, çünkü bu su arınmış, temiz ve paktır. Aktıkça ayrıştığımı, köpüklerin üstte kaldığını, temiz kalanın aynı hızla dipten akmaya devam ettiğini hissederim, bu saflaşmadır. 

Su birikintisine dönüşmekten ödüm kopar. Zira bu, kirlenmeye başlanan halin evveliyatıdır ve akmaktan yorulup, vazgeçince başlar. Kokmaya, çamurlaşmaya ve bataklığa kadar giden bir serencamın potansiyeline sahiptir. 

Akmak ve tahir olmak, hedefteki denize ulaşabilmek ve katılabilmek için gereklidir. Zira akamayanlar ulaşamazlar; temiz ve saf olmayanlar katılamazlar. 

Buna benzer bir arınma süreci de aynı altının saflaşmasına benzer bir usulle gerçekleşir. Altını potaya koyarlar ve altından ateşi harlarlar. Ergime ısısına gelince, saf altın dibe çöker, köpük ve curuf üstte kalır. 

İşte biz insanlar da buna benzer usullerle saflaşmaya maruz kalırız. Ya akarken saflaşırız ya ateşe maruz kalarak. Bu zorunlu bir haldir. Zira insanların özü, çevrenin kirli etkileri ile safiyetini kaybedebilir. Eğer vicdan diri kalırsa, kirli kalarak yaşayabilmek ihtimali yoktur ve temizlenmeyi, paklaşmayı, saflaşmayı ister. Eğer kirlenmenin etkisi vicdana ulaşmış ve üstünü örtmüşse insanda, arınmak talebi ve mecali kalmaz. 

Akarak saflaşmak iradi, ateşle saflaşmak ise irade dışıdır. İradi arınmayı murad edip çaba göstermeyenler; henüz çukurlarda birikip, çamurlaşmaya meyletmemişlerse, yani henüz umutlar kaybolmamışsa, altlarından ateş yanmaya, türlü musibetlere, sıkıntılara duçar kılınmaya başlarlar. Bu, onlar için mahza rahmet sayılır. Zira ateş alttan yanmıyorsa, ihtimalen her taraftan yanacaktır. Eğer alttan yanan ateş ayrıştırıp, saflaştırmaya imkân bulamazsa, yakıp kavurmak potansiyeline de sahiptir. 

Vicdanın, aklın, kalbin, davranışın, ahlakın, şahsiyetin kirlenmesi, bozulması; hakikat referansı ile onaylanmamış inançlarla gerçekleşir. 

İnsan hayatı çok kademeli bir sistemle yapılanır. Her bir kademenin farklı fonksiyonları vardır. En tepede, insanların bütün yaratılış özelliklerinin, yani fıtratın, yani hakikatin, yani dinin bilgilerinin olduğu mertebe vardır. Burası, ilahın yani Allah'ın hükümran ve tek otorite olduğu kademedir. 

İnsanlar burası ile ilişkilerini, elde edebildikleri bilgiler ile kurarlar. İşte bu da ikinci kademeyi ifade eder. İnsanların bilgi ile ilişkilerini belirleyen bir sistem ve yöntem olmak zorundadır. Bunun fıtratını ortaya koymak için bir bilgi teorisi gerekmektedir. Bu teori; bilginin anlamını, fonksiyonlarını, kaynaklarını, kıymetlendirilmesini, elde edilmesini, tasnifini, dağıtımını, kullanımını ve benzeri diğer bütün hususları, bütüncül ve tutarlı bir şekilde kapsamak zorundadır. 

Bakara Suresi 2 “Kendisinde hiç şüphe olmayan bu Kitap, muttakiler için hidayet (rehberi) dir.” ayeti mucibince, Müslümanlar için epistemolojik referans eksen Kuran'dır. 

İnsanlar yaşamları boyunca; farkında olarak veya olmayarak, farklı birçok kaynaktan, inanç sistemini oluşturan bilgiler almaktadırlar. İnanç sistemi, insanların karar ve davranışlarını, bu da kurup yaşadıkları hayatın mahiyetini belirlemektedir. İnsandaki saflığı ya da kirlenmeyi; akışkanlığı, hareketi veya ataleti belirleyen faktör de inanç sisteminin yapısı ve mahiyetidir. Bu nedenle saflaşıp arınmayı sağlayacak olan husus; süreçte, değişik kaynaklardan beslenerek yapılanmış olan inanç sisteminin, hakikat referansı ile tashih edilmesi, arınması, sürekli olarak inşa olmasıdır. 

Hakikat referansı ile onaylanmamış inançlara tutunarak yaşanmaya çalışılan hayatın getirdiği hüsranlardan kurtulmanın başka çaresi yoktur. 

Akmak mı, birikmek mi? Halis mi, cüruf mu? Tatmin mi, hüsran mı? Bu ve benzeri tercihlerinin muhatabı bizatihi her birimiz isek; yanlış dallara tutunmaktan kurtulup inanç sistemini, hakikat referansı ile arıtıp sürekli inşa etmek mücahedesi de, bizatihi her birimizin işi ve sorumluluğu olmak mecburiyetindedir. Bu nedenle, hakikatin referans kaynağı ile bizatihi ilişkide bulunmak hayati lazım şarttır. Yani Kitaba muhataplık bizatihi olmak zorundadır. 

Bu hususta, saf bir sahihlik, samimiyet ve hikmete dayanmayan itirazlar, bu ertelenemez ve ikame edilemez mecburiyeti engelleyemez. Aynı mevzudaki tatminsizlik ve kafa karışıklığını da ortadan kaldırmak için; ekseni Kitap olan kamil bir epistemolojik çalışmanın da behemehal gerçekleştirilmesi lazımdır. 

İnanç sisteminin başka kaynaktan inşası mümkün olmadığı gibi, bu sürece bizatihi muhatap olmanın mecburiyeti de tartışılmazdır. 

Herkesin Kitabı anlayamayacağı itirazlarında; tüm insanlar için sorumluluk ve hayatın inşasında bizatihilik konusu; Kitabı anlamak hususunda Allah'ın dahli ve etkisi; bu mevzuda hüküm geliştirenlerin, yukarıdaki hususları ne kadar dikkate aldıkları ve düalist yaklaşımları; takvanın ve haddi bilmenin çerçevesinde dikkatle düşünülmesi gereken bir zarurettir. 

İnançların, hakikat referansı ile tashihe tabi tutulup inanç sisteminin, hakikat referansı ile inşası mevzuu muhtemelen sadece kişilere taalluk eden bir kapsamla sınırlı değildir. Bunu aşan bir çerçevede ele alınması gerekmektedir. 

Bu çerçevede de sahihleşmeyi esas alan iradi akışı mümkün ve sürekli kılıp, köpükleri atamamak halinde; gayri iradi arınmayı sağlayacak ateşin yanması da ihtimal dışı olmayabilir. 

Maşeri vicdanın bunu talep edemeyecek kadar örtülüp, bozulmadığı inanç ve umudu ile hep birlikte duacı olunmalıdır. Yoksa topyekûn bir çamur deryasına dönmek ihtimali de söz konusu olabilir. Bu da birey veya toplum olarak helak ihtimali taşımaktadır ki; Allah muhafaza eylesin…

 

0 Yorumlar