BU GÜNLER GEÇMEZ Mİ?

Muhtemelen bu soruyu sorduran ahval, her şeyin terazi üzerine çıkıp, darasının, kilosunun yeniden ölçüldüğü günlerin psikolojisine ilişkindir. Zor demek, şer demek değildir. Bütün şehvetlerin azgın olduğu zamanlarda kapanan gözler ve basiretler ancak böyle hallerde tekrar açılır. Yeter ki halin hakikatini anlayıp, sabretmeyi başarabilelim. Sanki sabretmeyip de yapacak bir şey varmış gibi!                        

Geçer elbet, saniye ilerledikçe her şey geçer. Bu bizle alakalı bir şey değil, yani bunun iradesi bizim elimizde değil. Bizle ilgili olan, her saniyeye tekabül eden ana bizim hangi rengi, tadı, kokuyu, sesi, hissi ve anlamı verebildiğimizdir. Anlar ölmüş mü, dirilmiş mi? İnşa mı olmuş, imha mı? Üretilmiş mi, israf mı edilmiş? Mühim olan bu. Yoksa bütün anlar geçer. Sadece anların geçip gitmesi, insan için bir marifet, bir başarı değildir.

İnsan için marifet ve başarı olan, geçmiş anın mahiyeti, niteliği ile ilgilidir. Zira insanın, anı hangi renge boyadığı, aslında hangi renge boyandığını ifade etmektedir. 

Bugünler geçer mi? sorusu, doğru bir soru değildir; her ne hal bu soruyu sana sorduruyorsa bile. 

Doğru soru benim rengim, kokum, tadım, hissim, anlamım ne olmalıdır sorusudur. Çünkü bu soruya verilecek cevap, senin bu ana vereceğin renge karar vermenle alakalıdır. 

Bunun yolu, bu soruyu sormadan yaşamak ya da bu soruyu sürekli sormadan kurduğun hayat, edindiğin doğrular, davranış kalıpları veya düşünüş biçimleri olmayacaktır. Zira bu sorular; hayatın anlamının, arayışın, sorumluluğun, tatminin sorularıdır. Sormak, cevap bulmak, gereğini yapmak; zor, zahmetli, korkutucu gelse de gelişine, rastgele ya da kendini kandırarak yaşamak kolay olsa da dedik ya saniye ilerledikçe her şey geçer fakat hayatın rengi, hüsranın lacivertinden başkasına boyanmaz. 

Anları boyadığın renkler senin tatmininin, bilincinin, yeteneğinin, liyakatinin ve akıbetinin göstergesi olacaktır. 

Elbette bu renkler, sesler, tatlar, kokular, hissiyat ve anlamlar; fıtrat ambarından alınmış olmak zorundadır. Zira kaynak burası değilse, gün sonu pazar çöplüğünden toplanmış artıklar hükmünde olacaktır. Bu malzemelerle kurulmuş hayatı yaşayanlar, yürüyen ölüler gibidirler. 

Eğer fıtrat kıvamında inşa edilen anlardan oluşan bir hayat yoksa ortada; konuşulan, düşünülen, yapılan, hedeflenen ne olursa olsun; lunaparkta geçirilmiş bir gün; oyun ve eğlence; yanına ulaşınca kaybolan serap kıvamında bir zaman diliminden bahsediliyor demektir. Oyuncakların; ev, araba, diploma, para, sosyal çevre, savaş uçağı, küresel çapta ya da çok mütevazı olması, bu kıvam ve keyfiyeti değiştirmeyecektir. 

Elbette bu günler geçecektir. Çok mutlu, bedbaht, korkmuş, güçlü, erişilmez ya da böcek gibi hissedilse bile, ebette bu günler geçecektir. Yeryüzünün anlamına uygun ya da sahibine kafa tutarak yaşansa bile. Herkes, inansa da inanmasa da yakîne ulaşacak; gözlerini kapatacak ve tekrar açacaktır. İşte o zaman anlam farklı olacaktır, durum farklı olacaktır ve belki de saniye olmayacaktır. Saniye ilerlemeyince o günler de geçmeyecektir. Bu anlamlandırma da iradenin olduğu bir demde, mutlak ve mecbur iradesizliğin olduğu bir hale ilişkin hatırlama babında olacaktır, sadece.

 

 

0 Yorumlar