BÖYLE DE YAPABİLMEK MÜMKÜN MÜ ?

Yazıya, mesela diyerek başlamanın uygun olmadığını biliyorum fakat başka çarem olmadığını, mecbur olduğumu hissettiğim için böyle başlayacağım.

Mesela, insanlar; gücü eksen almadan, bencil olmadan, adaleti esas alarak, paylaşarak, iyilik yaparak, yardımlaşarak, iş birliği gerçekleştirerek; gelişmiş, fıtri ve medeni bir toplumsal yaşam inşa edebilirler mi?

Nefislerini olgunlaştırıp fıtri sınırlarında tutarak ve bu kıvamda ve olgunluktaki nefsin talepleri kadar ihtiyaçlar belirleyip yani israf etmeyerek, tüketmeyerek sarf edip dengeli bir hayat yaşayabilirler mi? Bir ekonomik sistem inşa edebilirler mi?

Hayat tasavvurlarını; ölümün son olmadığı, bundan sonra da bir hayat olduğu ve hatta hayatın bu boyutunun, diğeri ile birlikte bir anlamı olduğu düşüncesi, inancı ile yaşayıp keyifli, huzurlu, mutlu, dingin bir yaşama sahip olabilirler mi? Böyle bir hayat inşa edebilirler mi?

Rablaşmaya çalışmadan; Rabbin varoluşta belirlediği anlam, ilke, sınır, ölçü ve kök hukuk hükümleri çerçevesinde sistemler kurup yöneterek; tatmine ulaşıp insanların tatminlerini temin edilebilir mi?

Kendilerinin ve diğerlerinin hayatlarını, varlıkların yaşamlarını, kendi özlerinde olanları, hayatın doğasını anlatan bilgi ve hükümleri, olgu ve oluşları, sebep ve sonuç ilişkilerini okuyarak, aklederek, hissederek ve bütün fıtri kök ilişkileri diri ve dinamik olarak sürdürerek, başkalarının tariflerini, çerçevelerini, kalıplarını birincil bilgi kaynağı olarak görmeyip; bunları okumayı kutsamadan ve hatta öncelemeden, hayatın bütün anlarında, en doğru kararları alıp en doğru davranışları sergilemek çaba ve heyecanı içerisinde, dolu dolu, doygun ve tatmin içerisinde bir hayat yaşayıp, inşa edebilirler mi?

Yaratanın, yani hayatın bütün varoluş özelliklerini belirlemiş, yeryüzü boyutundaki sistemi buna göre inşa etmiş, sabitlerini bu çerçevede tespit etmiş, değişkenlerinin kök hükümlerini de buna uygun olarak vazetmiş olanın bildirdiği kutsal(lar)dan, yani sorgulanamaz, dokunulamaz, olduğu gibi kabul edilecek olan(lar)dan başka kutsal kabul etmeyip yaratılıştan verilmiş olan özgürlük sınırları içerisinde davranarak, bu sınırların varoluş hükümleri ile belirlenmiş olduğunu, genişletip daraltılamayacağını kabul ederek, yeniden özgürlük anlamı ve sınırları imal etmeye yeltenmeden; adaletli, anlamlı, huzurlu, çatışmasız, mutlu ve dingin bir hayat inşa edip yaşayabilirler mi?

Hayatı; varoluş anlamının, sınırlarının, ilkelerinin dışında, nefislerinin ham arzularının tariflerine göre anlamlandırarak kurup, sefihliğin kırk tonuna güzelleme yaparak yaşamaya çalışanlarla, akletmeden, hazır tarif ve çerçeveler dahilinde, kölelik ve yoksunluklara güzelleme yapmaya çalışarak, bizatihileşip inşa edip yaşamayı beceremeyenler; aynı ilkellikte ve tüketim/israf, nitelik ve neticesinde ortaklaşmamışlar mıdır? Velev ki kendi anlayışlarına ve yaklaşımlarına; erdem, sahicilik, sahihlik yaftalarını ve tabelalarını takıp kendilerini avutuyor, ötekileri yargılayıp aşağılıyor olsalar bile...

Hayatın kök anlamının; nefsin ham taleplerine, tüketmeye, eğlenmeye, sahip olmaya, güçle ilgili hususlara, beğenilip önemsenmeye dayalı olgulara dayalı değil de sorumluluk, üretim ve paylaşmaya dayalı bir anlayış ve inançla kabul edilip var olanın çok fevkinde, bir bütüncül tatmin sağlayacak mahiyette inşa edilip yaşanması mümkün olabilir mi?

Mesela diyerek başlayıp, anlatmaya çalıştığım bu satırlar üzerinde düşünerek; "elbette neden olmasın, böyle de bir hayat inşa edilip yaşanabilir" ya da "zaten hayat böyle inşa edilip yaşanmak zorundadır" diyenlere bir çift lafım var...

İnsanları, hakikatin peşinde olup ötekinin aklıyla, tasavvuruyla, tarifiyle değil de sahip oldukları;  akıl-kalp-vicdan; Rableriyle, fıtratına uygun bir ilişki; hidayet vesilesi bir fıtrat kitabı, varoluştan verilen güç-irade-özgürlük; niyet-mücahede-paylaşım; dua-icabet-tevekkül imkânlarıyla, yani şükredici bir kul olarak; hayatı anlamlandırarak, inşa edip yaşamak niyet, bilinç ve cehdinden alıkoyan nedir?

0 Yorumlar