BİR KERE DENEYEBİLMEK GEREK

Bir kere deneyebilmek gerek. İstemeden, beklemeden, almadan verebilmeyi bir kere deneyebilmek gerek.

Sadece seni sevip ilgileneni, sevip, ilgilenebileceğin zannın gibi değil. Bir kere, hiçbir karşılık beklemeden sevebilmeyi, hiç ilgi görmeden ilgilenebilmeyi denemek gerek. Gerçi bu mümkün olur mu bilmiyorum. Zira teklifim, birçoğu almaya ayarlı kalplerin sahibi insanlaradır. Yani bu insanlar almanın, beklemenin, ummanın kırk tonunu bilirler, fakat vermenin bir rengi olduğundan bile haberdar değildirler.

Bu bir suçlama ve yargılama cümlesi değildi. Bu bir acı ve üzüntü cümlesiydi. Zira beklemeden, ummadan verenler, insanlara hayatın bir manası ve kıymeti olduğunu gösterebilmek için şahitlik edenlerdir. Bu şahitlik hayatı, baş edilesi, yaşanılası kıvama getiren şeydir.

Nefsinin dünyasında yaşayanların bu kıvamı bilebilmek ihtimali yoktur. Çünkü o kıvamda yaşayanlar, hayatın ekseninde kendilerinin olduğunu ve sonrası ile ilişkiyi ancak bu hissedişe uygun olanlarla kurabileceklerini zannederler. Onlar, sadece istemeye ve almaya odaklı bir bencilliğin anı birlik tezahürlerini, hakiki olanın karşılıksız paylaşılan olan olduğunu bilmezler. Düzeltiyorum, bilirler fakat karşılıksız talebin ve elde etmenin sadece kendileri için olduğu zannıyla bilirler.

Onlar için istedikleri, talep ettikleri ötekilerin, insan olmak vasfıyla; sevgiye, paylaşmaya, belki de ilgiye ihtiyaçları olabileceği ihtimali yoktur. Bu nedenle, istemek ve elde etmek hususlarında müthiş meleke kesbetmiş ve bunu hayatın en normali olarak görmektedirler.

Oysaki hayatın doğası böyle değildir. Farzı muhal, fotosentez yapan canlılar oksijen salmaya devam etseler ve insanlar karbondioksitlerini depolayıp paylaşmasalar ne olurdu? Hemen kızmayın, olur mu böyle saçma şey demeyin, ben de onu söylüyorum, olmaz böyle saçma şey. Hayat tek taraflı almaların değil, paylaşmaların üzerine kurulmuştur, doğası budur. Bu, versin de vereyim biçiminde değil, paylaşmanın lazım şartı benim vermemdir bilinci ile başlar. İnfakın manası budur.

İtirazları duyuyorum... Almaya alışmış olanlar, ben versem de vermeyecek ve beni istismar etmeye devam edecekler, diyorlar. İnsan; akıl, idrak, bilinç ve irade sahibi bir yaratık olduğu için, bu durumun gerçeğini fark edip, uygun davranış gerçekleştirebilecek haldedir. Bu, şu manaya gelmektedir. Tek taraflı talep edenler ilişkiyi kaybetmek zorundadırlar. Eğer kaybetmeyip, ilişki uzun süre devam ediyorsa iki ihtimal vardır. Ya diğer taraf bu ilişkiyi, bedelini başka biçimde ödeterek devam ettiriyordur ya da nitelikli bir ilişki sürdürülebilecek şahsiyet vasıflarını kaybetmiştir.

Esasında bu konunun konuşulmasının asıl nedeni de budur. Hayatı, insanların ve hayatın doğasına uygun yaşayabilmek durumunda, her şeyin sahicisi, hakikisi elde edilip, gerçek bütüncül tatmine ulaşmak mümkündür. İtminan; yani gerçek bütüncül tatmin, cennette yaşayabilmek liyakatinin ön koşuludur.

Sevginin, saygının, ilginin, değerin, adaletin, mutluluğun vb. hakikatine uygun bir sahici hali tatmak istiyorsan, infak hali üzerinde olmak zorundasın. Kısaca, sadece senin sevildiğin, ilgi gördüğün, istifade ettiğin, önemsediğin, elde ettiğin beklentisine sahip olunan hayat hakiki değildir, çünkü doğası böyle değildir. Bil ki çevrendekilerin de benzer ihtiyaç ve talepleri vardır. Karşılıksız verme niyeti sadece karşılıklı olarak paylaşabilmenin gerek şartı olan, başlatıcı, motive edici bilinç açısındandır. Bu da ancak karşılığı Allah'tan beklenerek gerçekleştirilebilir. Yoksa mutlak manada karşılıksız olarak verebilecek olan sadece Allah'tır.

0 Yorumlar