- Manşet

BİR DAVASI OLMALI İNSANIN

Bir davası olmalı insanın, hayatındaki her şeyden büyük, yüksek ve önemli. 

Ölüm korkusundan, zengin olmaktan, beğenilmekten, çocukların sevgisinden, eşten, sahip olmak istediği evden, güçlü olmaktan, dışlanmaktan, mensup olmaktan, korkularından, sevgilerinden, tutkularından, üniversitedeki odadan, fabrikadan, meclisteki sandalyeden, ataletten, hareketten daha yüce ve önemli olmalı. Hatta bunların hepsi dava için olmalı.

İnsan gözünü buna dikmeli ve gönlünü buna bağlamalı. Her şeyden önce gelmeli ve her şey onun emrine amade edilmeli.

Hayat bu kere yaşamaya değer olur. Sorgular biter. Coşku oluşur. Yaşama sevinci doğar. Umutlar gelişir. Kimseye kızmazsın, suçlamazsın. Kimseden yardım, sevgi, saygı, ilgi, beğeni dilenmezsin.

Çünkü bu durumda, aslında sahip olman gerekenlerin sende var olduğunu fark edersin. Bunları kullanmaya güç yetirirsin. Hüsranlardan kurtulur, sorunları çözmek için mücadele edersin. Her an, gerçekleştirmek için hedeflerin olur ve bunlar için gayret gösterirsin.

İnsanın bir davası olmalı ki; karıncadan, söğüt ağacından, su gözesinden, ıspanaktan, farelerden, çakıl taşından farklı olduğunu yani insan olduğunu hissetsin. Yoksa o da; doymak, korunmak, çoğalmak, beğenilmek, eğlenmek gibi, aslında bir dava için var olan, hayatın asgari koşullarına mahkûm olmuş, havuç peşindeki tavşandan daha yüksek bir hayat mertebesine sahip olamadan ölür gider.

Dava, sadece bilmek ve taraf olmak değildir. Ancak ölesiye ve sevesiye inanmakla sahip olunur.

Öyle yüksek olmalı ki ona yetişebilmek mücadelesi hiç bitmesin. Her ara safhadan sonra bir yenisi gelsin. İnsan sıkılmasın, bunalmasın, heyecanları tükenmesin. Anlamlar ve umutlar hiç kaybolmasın.

Dava cennet olmalı. İnsan bundan aşağısına razı olmamalı. Hayat çıtasını buraya koymalı.

Dava, sonsuzlukta cennette yaşamak olmalı. Burada cennette yaşamaya liyakat kesbetmek olmalı. Buna ulaştıracak basamakları tırmanmak şuuru ve mücadelesi olmalı.

Dava, bu hayatın yaratılış özelliklerine uygun; bilmek, tasavvur etmek, davranmak ve hallenmek bilinci ile başlar. 

Bu bilincin referans olduğu tatminlere ulaşmakla devam eder. Bu tatminler, varlığın, varoluşun, hayatın, kendisinin, ilişkilerin fıtratına ilişkin; bilgi de tasavvur da karar ve eylemler de şüphenin kalmadığı, arayışın bitip, arananın bulunduğu, aklın ve gönlün doyuma ve dinginliğe ulaştığı hali ifade eder.

Tatminler oluşunca rıza gelir. Ancak tatmine ulaşmış olanlar, her şeyin yaratılış özelliklerini belirleyenden razı olurlar. Onlar razı olunca, Yaratan da onlardan razı olur.

Karşılıklı rıza hali, insanda; teslim olmaya, razı olduklarını olduğu gibi kabule ve hayatını bunlarla inşa etmeye inanıp, karar vermeye imkân sağlar. İnsan buna karar verince, Yaratan da yardımlarını ve ihsanlarını gönderir.

Bunlar bir davaya sahip olmanın ve yürütmenin safhalarıdır. Zira bunun sonucunda cennet vardır. Cennete ulaşmak için, cennet hayatının, dünyadaki misallerini inşa etmeyi dava edinip, hakikisine liyakat kesbetmek gerekmektedir. Bu, cennet talep etmenin samimiyetini ifade etmektedir. 

Yaşamanın zorunlu koşullarını elde etmek insanın yaşam çıtasını koyduğu yerse, bir davası yok demektir. 

Dava, çıtayı hepsinin fevkinde bir yere koymak ve hepsini buna ulaşmaya amade kılmak demektir.

Dava tekrar cennete ulaşmak demektir. Bu da cennet gibi bir hayat tasavvuruna sahip olmakla başlar. Sonra bunu elde etmek için, sevesiye ve ölesiye bir inancın oluşmasını mecbur kılar.

0 Yorumlar