BİLGİNİN ÖTESİNE GEÇMEK

Zannediyorum ihtiyacımız olan budur. 

Pilav yemenin ne kadar önemli olduğunu duymuş olan adama benzer bir durum var ortada. Fakat adamdaki bilgi pilavın pirinçten yapıldığından ibaret. Bu nedenle pirinç depoluyor. Ancak bir türlü pilav yiyemiyor. Sürekli pirinç miktarını artırıyor. Depolar dolup taşıyor. Bakıyor sadece miktarın artmasıyla pilav yemek mümkün olmuyor, bu kere farklı niteliklerdeki pirinçler depolamayı deniyor. Baldo, osmancık, basmati, kıl pirinç... nafile halen pilav yemek mümkün olmuyor. Üstelik depodaki pirinçler nemleniyor, kurtlanıyor, dert oluyor. Neredeyse pilav yemek hedefinden de vazgeçmesine sebep oluyor. 

Hâlbuki pilav yemek için pirinç sahibi olmayı bilmenin ve sahip olmanın ötesinde şeyler de var ve bunlar gerçekleşmeden pilav yemek mümkün olmayacaktır. 

Öncelikle pilavın damakta bıraktığı lezzet, pirinç tanelerinin dişin altında ezilirken oluşturduğu his, tereyağı ile birlikte meydana getirdikleri rayihanın cazibesi, pilavın sağlık ve güzellik için yaptığı katkılar ve benzeri hususların hayalinin, zihinsel resimlerinin, oluşturacağı hislerin çekiciliğinin, hazzının tablolaşması, sahneleşmesi, duygulaşması yani tasavvura dönüşmesi lazım ki, insan da pilav yemek arzusu uyansın. Bu arzu pilav yemek isteğini körüklesin. Bu arzu ve istek şiddetlensin ve gerçek bir talebe dönüşsün. Bu talep öyle bir geri dönülemez pilav yemek inancı oluştursun ki, artık pilav yemek için kesin kararlı olunsun. Elbette bütün bu süreç zihinde, hayalde, nefiste gerçekleşecektir. 

Önüne geçilmez pilav yemek talebinin oluşturduğu karar, harekete geçmeyi, eylemi mecbur kılar. Pilavın nasıl pişirileceğini öğrenmekle başlayan eylem sürecinde, depoda biriktirilen pirinçler artık anlam kazanır ve işe yaramaya başlar. Nihayet pilav pişirilir, servis edilir ve yenilir. Pilav yiyebilmek için illaki, pilavın pirinçten yapıldığı ve pirinç sahibi olunması gerektiği bilgisinin ötesine geçmek mecburiyeti vardır. 

Pirinçle ilgili bütün bilgileri toplayıp, öğrenmek; basıp, dağıtmak ve öğretmek; pirinç ekmek, hasatını yapıp depolamak; reklamını, satışını, dağıtımını yapmak... Bunlar, eğer ötesine geçilmezse, tek başlarına pilav yemeyi mümkün kılmayan işlerdir. 

Belki de öncelikle önemli olan, pilav yemenin asıl amaç olduğuna inanmaktır. Bu bilinç olmaksızın, pirince sahip olmak bilgisinin ötesine geçmek mümkün olmaz. 

Aslında insanlar hayatları dahilinde bu keyfiyeti bilirler. Bilginin ötesine geçip, hayal kurabildikleri, tasavvur geliştirdikleri, şiddetle arzuladıkları ya da sorumluluk duydukları, inanıp, karar verdikleri ve eyleme geçtikleri için; sofralarına çorba, salata, pilav koyabilmekteler; bunları elde edebilecekleri paraları kazanabilmekteler; evlenip çocuk sahibi olabilmekteler; hayatlarında halen gerçekleştirebildikleri her şeyi yapabilmekteler. 

Hal böyleyse sorun nerededir? 

Sorun, insanların; varlık nedenlerine, kendi doğalarına uygun bir hayatı kurabilmek için aldıkları inisiyatif, yüklendikleri sorumluluk ve gerçekleştirdikleri eylemler üzerindedir. 

Sorun, bunları gerçekleştirebilmek için sahip oldukları farkındalıklar, hayat tasavvurları, belirledikleri amaçlar ve hedefler üzerindedir. 

Sorun, bütün sorularına, doğasına uygun cevap bulmuş olmanın; kararlarını vermiş olmanın; mutlu, dinginleşmiş ve iç ayaklarını uzatabilmiş olmanın; huzura kavuşup, korkulardan arınmış olmanın; israf etmeyip, üretmenin; kendine ve her şeye karşı adil olabilmenin; özgün ve özgür olmanın; parçalanmamış, bütüncül ve çatışmasız halin; fıtrat sınırları içerisinde kalmanın; varlığın, kendisinin ve oluşların hakikatine uygun ilişkilere sahip olmanın; yani bütüncül tatminin tasavvuruna, hazzına ve yüksekliğine ilişkin bir fikre ve talebe sahip olamamaktadır. 

Sorun, fıtratına uygun bir hayat yaşamanın anlamını ve değerini bilmemektir. 

Sorun, gerçek muktedirle, hayatın bütün yönlerine ilişkin, hakiki bir iletişim, ilişki, iltisak içerisinde olmanın, ne demek olduğuna ilişkin fikre sahip olmamaktır. 

Sorun, zihinlerin, yaşam bütünlüklerinin, kişiliklerin parçalanması ve çatışması üzerindedir. 

Sorun, üretememek, özgür olamamak, adaleti sağlayamamak üzerindedir. 

Sorun, sofraya koydukları pilavın, kazandıkları paranın, bitirdikleri üniversitenin ya da mevcut hayatlarında yapabildikleri şeylerin gerçekleşmesi sürecinde gösterdikleri bütüncül çabayı; inşa etmek zorunda oldukları, fıtratlarına uygun hayatın tasavvurunda, hazırlığında, altyapısında, planlamasında, kararlarında, işbirliklerinde ve eylemlerinde gösterememelerindedir. 

Mevzu bu konulara gelince, sorun, bilgide takılmak ve bilginin ötesine geçememektedir. Çözüm de bilginin ötesine geçerek bütüncül bir süreç ve doğal sistematikle sonuçlar elde edebilmek başarısını sağlayabilmektedir. 

Ancak bunlardan çok daha büyük öneme haiz, bilinmesi gereken ve bu başarıyı sağlamayı mümkün kılacak bir esas faktör daha vardır. Bu faktör, varlık hakikatine topyekûn iştirakin ilk adımıdır.

0 Yorumlar