BAYRAM ŞEKERİ

Bir an için ruhsal bir özdeşlik kurmayı denemeyi teklif ediyorum. Eğer haldaş olunmamışsa, özdeş bir hayalin neredeyse imkânsız olduğunu bilerek.. Ama olsun yine de bir şekilde anlamak mecburiyetimiz var, yoksa çıkmaz sokakta; ya şaşkın gafil ya da umutsuz biçare...

Hayatın hakikatini, varlığın hakikatini, eşyanın tabiatını, insanın fıtratını, dinin doğasını okumuş ve anlamış bir Resul... Görünmeyen ufuktan gelen düşmanların farkında ve haberini veriyor. Sadece bunun değil; hüsrana uğratacakların, helake neden olacakların, itminana ulaştıracakların, inşa edeceklerin, imha edeceklerin, dostların, düşmanların da haberlerini veriyor. Hikmetle, sabırla, istikrarla, merhametle anlatıyor. Sadece anlatmıyor, bizatihi şahitlik/örneklikte yapıyor. Her yolu, her usulü deniyor, vazgeçmiyor. Ancak kapı-duvar... kapılar, kalpler, zihinler açılmıyor. Çok üzülüyor, kendisini helak edecek hissiyata yaklaşıyor ve hale ilişkin haberler geliyor.

Kasas Suresi 56 “Şüphesiz sen sevdiğin kimseyi doğru yola hidayet edemezsin. Fakat Allah dilediği kimseyi doğru yola hidayet eder. O, doğru yola gelecekleri daha iyi bilir.”

Nahl Suresi 82 “Fakat onlar yüz çevirirlerse, sana düşen yalnızca apaçık bir tebliğdir.”

Çabaların o anlarda boşa çıkmasının nedenleri arasında, halinden memnun ve emin bir kitlenin olması da sayılabilir. Belki bunlar da doğru ve erdemli faaliyetler yapmayı arzuluyorlardı, ancak hataya düştükleri yer, buna ilişkin kök hükümleri de sadece Allah'ın verebileceği; insanlara düşenin; "amenna ve saddakna" deyip, amaçlarını, hedeflerini ve yapacaklarını bunlara göre belirlemek için; akletmek, fıkhetmek cehdi içerisinde olmalarıdır. Oysaki onlar, kendi zanları ile verdikleri hükümlere uygun faaliyetler sergileyip bunlardan da memnun ve emin olmak hali içerisindeydiler. Burada tahayyül ufkunuzu biraz daha genişletip o zamanda; sosyal medya, kendilerine belirlenmiş alanlar, propaganda ve manipülasyon etkisi, algı ve düşünce kalıpları ve çerçeveleri olsaydı; "hacılara su dağıtmak, Mescid-i Haram'ı onarmak" neye evrilirdi diye bir tefekkür de iktiza edebilir.

Tevbe Suresi 19 “Siz hacılara su dağıtmayı ve Mescid-i Haram'ın bakım ve onarımını, Allah'a ve ahiret gününe iman edip Allah yolunda cihad eden kimse(lerin amelleri) gibi mi tuttunuz? Bunlar Allah katında eşit olmazlar. Allah, zâlim topluluğu doğru yola erdirmez.”

Resulün tebliğ ve şahitliği, sadece şahsi dairesinde bir etki ve fonksiyona sahip değildi. Orada gerçekleştirilen dokunuşla, frekans denizinde başlatılan dalganın, silsile halinde oluşturacağı hal ve sorumluluklar vardı.. Nasıl Risalet misyonunun tabii mesuliyet ve etkileri varsa; bunların, müminlerin inşasında tesirleri ve insanların, Resul üzerinde hakları babından bir özelliği varsa; benzer biçimde, müminlerle, diğer insanlar arasında da, müteselsil bir etki ve mesuliyet fonksiyonu vardır.

Bakara Suresi 143 “Böylece, sizler insanlara birer şahit/örnek olasınız ve Resul de size bir şahit/örnek olsun diye sizi vasat ümmet yaptık. Her ne kadar Allah'ın doğru yolu gösterdiği kimselerden başkasına ağır gelse de biz, yönelmekte olduğun ciheti ancak; Resul'e tabi olanlarla, gerisin geriye dönecekleri ayırt edelim diye kıble yaptık. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz Allah, insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir.”

Ancak gaflet kesafetinin çok yoğun olduğu zamanlarda ve demlerde, bu özdeşlikleri kurabilmek, bu farkındalığa sahip olabilmek, bu mesuliyetleri üstlenebilmek; halin doğası mucibince, yaygın biçimde gerçekleşmesi mümkün olan bir hal olarak tahakkuk edememektedir. Yine halin doğası mucibince bu misyon ancak bunları yerine getirebileceklere yüklenmektedir.

Vakıa Suresi 10-11 “Sabikun (öncü olanlar), sabikun (önde gidenler) İşte onlar mugarrabundur (Allah'a yaklaştırılmış kimselerdir.)”

Öncüler, misyonu yüklenip şahitliklerini oluşturmak cehdi içerisine girmek mecburiyetinde iken, diğer insanların rahatlamaları ve sorumluluktan vareste tutulmaları söz konusu olmaz. Bu durumda, bu zamanlarda bütün insanlar üzerinde öncüler olmak mesuliyeti ve talebi olmak zorundadır.

İşte burada halkanın iki ucunu birleştirmek demi gelmiş demektir. Zira bu, zanların mevzusu değildir ve fıtratı şudur..

Kasas Suresi 56 “Şüphesiz sen sevdiğin kimseyi doğru yola hidayet edemezsin. Fakat Allah, dilediği kimseyi doğru yola hidayet eder. O, doğru yola gelecekleri daha iyi bilir.”

Halle, dille, zihinle, gönülle, amelle; samimiyetle, ısrarla ve sadakatle; "Bizi doğru yola hidayet et" talebini geliştirmek icap etmektedir.

0 Yorumlar