İster klişe deyin ister hikmet; "balık vereceğine, balık tutmayı öğret" diye bir söz vardır ya işte bu yazının mevzusu budur.
Bir yazar meseleyi; "un değirmenlerinin siloları tıka basa buğday dolu. Hatta sürekli buğday takviyesi yapılmaya da devam ediliyor, fakat müthiş bir un sıkıntısı var. Sebebi, değirmenlerin motorlarının arızalı, çalışmıyor, yani buğdayların öğütülemiyor olmasıdır" diye izah etmişti.
Ne zaman, düşünmeyi, akletmeyi gerektirecek biçimde bir yazı yazsam, aktif ve pasif tepkiler alıyorum. Ya da, kaldıraç etkisi yapıp, insanları hareketlendirecek fikirler karşısında; yer demir, gök bakır pozisyonu alınması; fikirlerin su üstüne yazılmış muamelesi görmesi de konuyla ilgili dikkat çeken bir faktör olmuştur.
Resullerin, hitap ettikleri kitleler karşısında yaşadıkları zorluklar, çaresizlikler; benzer biçimde, tarih boyunca, dava ve fikir adamlarının, filozofların, öncülerin, geniş insan kitleleri karşısındaki durum ve pozisyonları da konuyla ilgili fikir veren örnekliklere sahiptir.
Cuma Suresi 5 "Kendilerine Tevrat yükletilip de sonra onu (içindeki derin anlamları, hikmet ve hükümleriyle, gereği gibi) yüklenmemiş olanların durumu, koskoca kitap yükü taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah'ın ayetlerini yalanlayan kavmin durumu ne kötüdür. Allah, zalim bir kavmi hidayete erdirmez."
Muzzemmil Suresi 4 "Veya üzerine ilave et. Ve Kur'an'ı tertil üzere oku."
Enfal Suresi 22 "Şüphesiz Allah katında canlıların en kötüsü, akletmeyen, sağırlar ve dilsizlerdir."
İlahi hitaplarında bahse esas konu da budur.
Mevzuu "akletmektir."
İnsanların, yaygın olarak, bu kadar çok bilgiye ulaşım imkânlarının olduğu ve hatta bilgiye maruz bırakıldığı dönem olmuş mudur, bilmiyorum. Ancak buna rağmen, bu kadar az bilmenin, anlamanın, farkında olmanın söz konusu olması çok manidardır ve behemehal bunun manasının çözülüp, çözüm geliştirilmesi iktiza etmektedir.
Zira bilmek-anlamak-farkında olmak, beşerin, insan olmasının lazım şartlarındandır; özgür ve özne olabilmek açısından da olmazsa olmazdır. Hakikat üzere yaşamak, bütüncül tatmin, adalet, hayatın anlamı, bunlarla gerçekleşir.
Hepsinin ön koşulu akledebilmektir.
Akletmek, elde edilen bilginin; hayatın kök anlamıyla, hakikatin hükümleriyle, halin verileriyle, sorunlarla, ihtiyaçlarla, hedeflerle, sorumluluklarla, genel ve özel bağlamlarla, ilişkilerle, faydayla, zararla, ideallerle, dostluklarla, düşmanlıklarla, amaçlarla ve ilgili tüm hususlarla ilgisinin, ilişkisinin, irtibatlarının; karar ve davranışların bir fonksiyonu olarak kurulması ve değerlendirilmesidir.
İnsanların, yeryüzü halifesi kılınmasının kök nedeni olan iradenin, fıtrata uygun tahakkukunun ön koşuludur.
Akleden kalp; inançların ve kararların hakikat çerçevesinde gerçekleşmesinin gerek şartıdır.
Bu nedenle insanların, elde ettikleri veya maruz kaldıkları bilgileri, aklederek, algıya ve tasavvura döndürmeleri; duyguların, hakikate ilişkin işlenmiş bilgiyle harekete geçmesi ve inanca dönüşmesi iktiza etmektedir. Yani, akledilmeden; filtresiz, hazır çerçevelerle, formatlarla, kalıplarla alınan bilgilere itimat edilmemesi icap etmektedir.
Kök fıtrat hükümleri, eşyanın tabiatının ham bilgileri, bunlarla, aklederek ve tecrübe ederek elde edilmiş bilgiler ve hâl verileriyle; rahmetten, lütuftan, ihsandan gelen bilgiler, akletmenin asıl ve mutemet girdileridir.
Demem o ki; motorları çalışmayan değirmene mütemadi buğday yüklemek, un elde etmeyi mümkün kılmayacaktır. Yani, akletmeyen zihinlere de sürekli bilgi yüklemek, hakikate, hikmete ve hayra ilişkin bir çıktı sağlamayacaktır.
Belki de bir müddet, bütün bilgilendirme ve eğitim faaliyetlerini erteleyip, öncül olarak; "düşünmek ve akletmek" üzerine bilgilendirmek ve eğitim vermek, stratejik fayda sağlayacaktır.
0 Yorumlar
SON DAKİKA
1
NASIL BİR MEYDAN OKUMA İLE KARŞI KARŞIYAYIZ? CEVABIMIZ NE OLMALIDIR?