Hiç şüphesiz, ya her şeyin bittiği ve yapacak bir şey kalmadığı; ya da her şeye yeniden başlamaktan başka bir çare olmadığı anlar vardır.
Büyük bir yangın çıkmıştır ve sen sahip olduğun her şeyi bu yangında kaybetmişsindir.
Ülke savaşa girmiş ve hiçbir şey alamadan bulunduğun yerden, bir daha dönmemek üzere kaçmak zorunda kalmışsındır.
Büyük bir iflas yaşamış ve yiyecek ekmeğe muhtaç duruma düşmüşsündür.
Kansere yakalanmış ve hiçbir şey yapamayacak duruma gelmişsindir.
Uyuşturucu müptelası olmuş ve diplerin dibine vurmuşsundur.
Ya da bunların birkaçına maruz kalmışsındır.
İşte bu anların hepsi başta ifade ettiğim duruma örnektir. Ya her şeye yeniden başlarsın, ya da yeniden başlayacak imkân, umut, hal, motivasyon, fırsat kalmamıştır ve senin için yolun sonu gelmiştir.
Fakat bu yazının başlığı böylesine ağır bir duruma istinaden yazılmamıştır. Zira henüz durumlar buraya ulaşmadan, bu kadar kötüleşmeden, gelen sinyalleri algılayıp, hali iyi okuyup, buradan yeni bir başlangıç yapmayı kast etmektedir. En kötüye ulaşıp, her şeyi kaybedince yeniden başlamak zaten tek çaredir. Ancak bu durumlarda belki de yeniden başlamak için artık imkân kalmamış olabilir. Demem o ki henüz tüm yolların kapanmadığı bir demde hali iyi okuyup, isabetli bir kararla çıkış bulmak basiret işidir ve rahmetle gelen bir nasiptir.
Kafan karışmış, gönlün bulanmış, ufkun daralmış; iç dünyanda, etrafında, ülkende, dünyada olup bitenleri anlamıyorsun, anlamlandıramıyorsun; gitgide merakını kaybedip, ilgisizleşiyorsun. İşte bu durumları bir sinyal olarak okumak mümkündür.
Fıtratın, vahyi ve kevni ayetlerini okuyorsun, bir fikre ve tasavvura sahip oluyorsun. Ancak kendi hayatın ve içerisinde yaşadığın toplumun, sosyal çevrenin hayat biçimleri, tercihleri, uğraşları ve ilişkileri ile, Kitaptan edindiğin tasavvurun özdeş olmadığını hissediyorsun. İstiyorsun, çabalıyorsun ve hatta öfkeleniyorsun fakat aradaki farklılıkları giderip, çelişkileri aşamıyorsun. Hiç şüphen olmasın bu, dipten önceki bir durumdan gelen sinyallerdir.
İnsanlara; "kişilere, malları ve şöhretleri için hürmet göstermek lanetli bir durumdur" diyorsun. Ancak bunun, senin ve tanıdığın birçok insan için ne kadar değerli ve etkili olduğunu fark ediyorsun. İnsanlara; "Peygamber bir meclise girince boş bulduğu yere otururdu" diyerek; sosyal ayrıcalığın, önem ya da statü değeri olarak kabul edilmediği bir inanca sahip olduğunu söylüyorsun. Fakat bir etkinlik düzenleyince önden iki sırayı protokole ayırıyorsun. Seni de oraya oturturlarsa, oturuşun ve duyguların değişiyor. Bunun bir sinyal olduğuna tereddüt etme.
"Yalnız Sana kulluk ederim" deyip, zulümleri ve zalimleri kategorize ediyorsan ve adalet için kılını kıpırdatmıyorsan; seni eleştirenlere öfke yağdırıyorsan;
"Yalnız Senden yardım isterim" deyip; ikbal ve tavassut kapılarında, ceketin hep düğmeli duruyorsa; emin olabilirsin, duyduğun bomba alarmı değil daha beter bir şey.
Zihin örtülmüş, ruhlar kamaşmış, vicdan nasırlaşmış, şahsiyet dumurda, korkular hakim, izzeti nefs avukat, kulaklar sağır, gözler kör ve bunların farkında olunmuyorsa; bu hale getirenlere dost, hatırlatanlara düşman olunuyorsa; bu mevzular düşünülmeyip, bu satırlar öfkelendiriyorsa; sinyaller, sûr'dan önceki çığlık düzeyine ulaşmak üzeredir.
Onca derinliğine, genişliğine, karmaşıklığına rağmen; hilafet mesuliyeti günübirlik biyolojik ve sosyal yaşam faaliyetlerine indirgenmişse; rüşd mertebesi; "develer tellal, pireler berber" civarında bir şey demektir. Gelen sinyali anlamak için; hani, "davul, zurna az" deyimi vardır ya, bu duruma o uygun düşer.
İnsanlar dumurda, çocuklar israf ediliyor, gençler başı kesik tavuk, coğrafyalar kan gölü, şeytanlar yeni ilahlıklarının değirmen taşını başımızda döndürüyorlar, insanların kendi hayatlarına dahiliyetleri yok mesabesinde, korku kovuklarında hale isim icat etmenin baş faaliyet olduğu bir konjonktürde; eğer akla ziyan, halle ilgisiz konularda, işlerle, usullerle, derinlik ve alanlarda bir şeyler yapıp; bunun nasıl bir çelişki ve etkisizlik hali olduğunun farkında olunmadığı durumda; lütfen susalım ve kulak verelim, bakalım gelen uyarı sinyallerini duyabilecek miyiz?
Yaşadığımız ve konuştuğumuz biçiminde iki ayrı hayata sahip olmak realitesi karşısında, tevhid sloganını kullanıp, halin farkındasızlığına sahip olmak ise gelmesi gereken sinyallerin zirvesini ifade eder.
Hal böyleyken, tavır ne olmalıdır?
Rad Suresi 11 “... Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez. Onlar için Allah'tan başka hiçbir yardımcı da yoktur.”
Nisa Suresi 136 “EY İMAN EDENLER, Allah'a, elçisine, elçisine indirdiği kitaba ve bundan önce indirdiği kitaba İMAN EDİN. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, elçilerini ve ahiret gününü inkar ederse, şüphesiz uzak bir sapıklıkla sapıtmıştır.”