ALAYINA İSYAN

Takılmayın başlığın argo ve arabesk gibi görülmesine. Duygularımı, zihnimi, halimi, sözümü ifade edebilecek daha yeterli ve daha kibar bir başlık bulamadığımdandır. 

Fıtrat isyan etti; etkiler sebep, bir virüsün mecburi inzivası da katalizör oldu ve hal de isyan noktasına geldi. 

İsyan dediysem, ne başıbozukluktan bahsediyorum, ne sadece kendimden. Ne de halin hakikatini anlamıyorum zannetmeyin. 

Gürültülerin korkutup, aldattığı kalabalıkların, gürültülerin içine saklanmak imkanı bir müddet için ortadan kalkınca, dinlemek zorunda kaldıkları; hallerin, ilişkilerin, iç dünyasının ve hayat dedikleri orta oyunun dudaklarından döküldü, isyana sürükleyen gerçeklerin tahrik edici sözleri. 

Kendimin, artık sahici ve adil olmayan hiçbir şeye tahammül edemememi; gerçek bir paylaşım olmadan, idare edip, tolere ederek hiçbir süreci sürdürebilecek niyet, güç ve imkâna sahip olamamamı, mış gibi yapamamamı ve bütün sonuçları da göze alabilmemi; haksız ve hikmetsiz olarak tüketilmiş kaynakların bu hale sebep olduğuna bizatihi şahit olmamı; hissediyor olmayı, bu halin içsel tezahürleri olarak görüyorum. 

Aynı hallere sahip, benzer lafları edenleri görünce, bu durumun sadece benim halim olmadığını da anlıyorum. 

Geçenlerde bir arkadaş; on gün içerisinde yedi yakın arkadaşının boşanmak üzere olduğunu bildirdiğini söyledi. Katıldığım bir toplantıda, umudun gençlerde olduğu inancımın nasıl örselendiğini ve içime içime nasıl ağladığımı ben biliyorum. Bir psikiyatri hastanesinde şahit olduğum, hayrete mucip tipolojiler ayrı bir yürek yarası. Bunlar da halin çevre tezahürlerine örnekler olarak verilebilir. 

Boşanma kararlarına üzülen arkadaşa "bunların en masum tezahürler olduğunu" ifade etmenin abartılı olmadığı ve bunun ötesiyle ilgili bir korkuya işaret ettiği de bir vakıadır. 

Elbette bu durum ne kendiliğinden oluştu ne de ötekilerin marifeti. Zira onlar da aynı sorunlarla, bizim bilmediğimiz şiddette boğuşuyorlar. 

Bu durum herkesin katkısı ile oluşmuş ve bedellerini herkesin ödeyeceği bir durumdur. 

Arzu ve isteklerini varlık hakikati gibi görüp, hayat tasavvurlarını ölümle sınırlandıranların kurduğu dünya, kendilerini ve bizleri bu noktaya getirdiği gibi; sözüm ona, bunu yanlış gören bir anlayışa sahip olduğunu zannedenlerin, varlık hakikatine istinat etmeksizin, sadece onun kavramları ile tasavvura kavuşmuş altı boş bir anlayışı, lafa bindirip tekrarlamanın; hakikati yaşamak ya da tebliğ etmek zannetmeleri de bu hali oluşturan nedenler arasındadır. 

Bu halin ismini, arada kalmışlık koyabilir ve bu hale "araf cehennemi" denilebilir. 

Zira, insan olmanın, özgürlüğün, değerli olanla bağ geliştirmenin, sükun veren evliliğin, kulluğun sağladığı haz ve yüksekliklerin, bütüncül tatminin, mahza adaletin, üretmenin, paylaşmanın, refikliğin hakikati ile hal düzeyinde tanışamayanların; halihazırdaki şehadetleri ve şahitlikleri; "bir himmete muhtaç dede, nerde kaldı gayrına himmet ede" dedirtmenin ötesine geçmemektedir. 

Fıtratın en esas ilkesi; insanın, Allah'ın Rablığını bilmesi, kabul etmesi, ilişkisini buna göre kurması, sevmesi, saygı duyması, sorumluluk hissetmesi, sığınması, güvenmesi, teslim olması, yerini ve duruşunu buna göre belirlemesi; bunların da hal düzeyinde gerçekleşmesidir. 

Fıtratın en önemli cüzü olan bu hal gelişmeyince, bütün çabalar sıfır çarpanına muhatap olup, maruz kalırlar. Zira her şeye anlamını, ruhunu, değerini kazandıran unsur, insanın, Rabbi ile ilişkisini, Rabbin bildirdiği biçimde kurabilmesidir. Bu nedenle Allah, davetin fıtri amacını da sadece Rabbani olmaya çağrı olarak belirlemiştir. 

Bunun sağlanamadığı durumların süreçleri ve sonuçları daima araf cehennemine çıkar. 

Karşı karşıya bulunduğumuz halin nedenini böyle izah edebiliriz. 

Elbette insanların belki de çoğunluğu böyle anlamayacaklar, tarif de etmeyeceklerdir. Bunlar insanlar hayatlarını, hallerinin mahiyetine uygun yaşayıp bitireceklerdir. Hakikatin izafiliği zannının arkasına saklanmalarının doğru olup olmadığı, din gününde kendilerine bildirilecektir. 

Çetin imtihan günleri bunlar. Muhtemelen her şey tartıya çıkacak ve her kararın bir bedeli olacaktır. Muhtemelen anlamaya direnip, yokmuş gibi davranmaya çabalayanların imtihanları daha çetin olacaktır. 

Hayatını hakikat arayışı ile yaşayanların bugünlerde karşılaştıkları sıkıntıları, halleri ve hatta musibetleri; sıkıntı ve sorun değil, mahza hayır olarak görmeleri gerekir. Çıkışın vesilesi rahmet buradan gelebilir. Aramadıkları halde, bulduk zannedenlerin, kısa dönem oyun ve oyalanmaları; ne imrendirici ne aldatıcı ne de talep edilen olmalıdır. 

Görünen o ki Rab, hayatın bu döneminde makrolara da daha yoğun müdahale ediyor ve yeni hallerin eşiğindeyiz. Sebepler boyutunda, sorunu çıkartan koşullar değişmeden, yani insanlar hallerini değiştirmeden, Allah bilir ya; Allah'ta hali değiştirmeyecek, sorunlar da çözülmeyecektir. 

Hali, hangi istikamette, nasıl, ne miktar, zaman ve biçimde değiştirmek ve ne yapmak lazımdır? sorusuna verilebilecek; uygulanabilir, sürdürülebilir, muaccel cevap ise; hali, hakikati, sorunu, ihtiyacı ve çözümü anlamayı; ona inanmayı, cesaret etmeyi, denemeyi, paylaşmayı sağlayacak; yeniden dirilip, inşa olmayı mümkün kılacak destekler sunacak; sakınıp, korunmak için sığınak olacak bir evrenin inşasının öncelenmesi, olacaktır. 

Arayan samimilerin; işbirliği, odaklanma, teslimiyet ve tevekkülleri ile.

0 Yorumlar