AHSEN-U AMEL HERHANGİ BİR FAALİYET MİDİR?

Hiç Olur mu öyle şey?!  Ahsen-u amel, belki de hayatın temel taşlarından birisidir. İnsanlar için en önemli ve stratejik kavramların başında gelenlerdendir. Resullerin başarabildikleri, onlarla şahitlik ettikleri, hakikate taraf olanlara öğretebildikleri en önemli hususlardandır. Zira ahsen-u amel, hayatın yaratılış nedenidir. 

Amel yani insanların kararları neticesinde gerçekleştirdikleri davranışları; bir taraftan insanlar için gayri iradi, yani iradeleri dışında gerçekleştirmeleri gereken varoluşsal bir mecburiyettir. İnsanlar zorunlu olarak, ister istemez her an bir karar alıp, davranış sergilemek zorundadırlar. Diğer taraftan, bu mecburiyet hayatın anlarında gerçekleşir. Bazen saniyelerde, bazen de farklı zaman aralıklarında. Bir başka taraftan ise; insanın anlarda gerçekleştirdiği davranışlar, durumları oluşturur. Bu durumlar, diğer bütün çevre unsurlarının karar ve tutumlarını etkiler ve onlar da bu çerçevede davranış sergilerler ve yeni durumlar oluştururlar. Bu hal sonsuz ve sınırsız bir döngü gibi devam eder. İşte bu döngüden hayat inşa olur. Kısaca insanların zorunlu olarak, anlarda gerçekleştirdikleri davranışları yani amelleri ile hayat inşa olur. 

Ahsen, bu davranışların, sergilendiği anda; sergileyen insan ve çevresindeki, etkilenen diğer varlıklar, insanlar, hayatlar, haller, olgular, oluşlar, sistemler, ilişkiler açısından; en doğru, güzel, isabetli, hikmetli olmasını tarif eden niteliği, mahiyeti ifade eden kavramdır. 

Zira tekil bir davranış bile, bütüncül olarak çalışan varlık ve hayat sistemine bir etki yapmaktadır. Bu etki; ameli işleyen insan ve bundan etkilenen bütün sistem için; ya olumlu, inşa edici, verimli bir etki, ya da olumsuz, yıkıcı, tahrip edici, zararlı bir etki ve maruz kalan bütün unsurların hukukuna aykırı bir sonuçlar oluşturacaktır. Bu nedenle, anlarda alınan bütün kararların ve gerçekleştirilen bütün davranışların ahsen olması gerekiyor ki; insanların, varlıkların, sistemlerin, süreçlerin, olguların, ilişkilerin hukuku çiğnenmesin ve fesat oluşmasın. 

Bir davranışın ahsen olabilmesi için iki faktör rol oynamaktadır. Bunlardan bir tanesi "fıtrattır". Davranışa esas kararın; insanların fıtratlarına uygun hükümler çerçevesinde alınması ve gerçekleştirilmesini ifade eder. Kararın ve davranışın anlamı/amacı/nedeni/niyeti/hedefi, insan fıtratının çerçeve ve sınırlarında olmak zorundadır. Sonra da bu davranış, insan fıtratının diğer hükümlerine yani; ilkelerine, ölçülerine, değerlerine, sınırlarına, hukukuna, sistem ve mekanizmalarına, kök ilişkilerine uygun gerçekleştirilmek mecburiyetindedir. 

Diğer faktör ise hikmettir. Bu karar ve davranışın; kararı alan ve davranışı sergileyecek olan ve bundan etkilenecek bütün unsurlar için; halihazırları ve geleceklerinde; en gerekli, doğru, isabetli, miktarlı, ölçekli, zamanlamalı, usullü, biçimli olmasını, sağlamaya dair olması gerekmektedir. 

Eğer insanların, anlarda aldıkları kararlar ve davranışlar; fıtrata uygun ve hikmetli ise ahsen-u ameldir. Aksi durumda sadece sergilenmiş bir davranış/ameldir. İnsanların amel işlemeleri özel bir meziyetin sonucu değil, varoluşsal mecburiyet neticesindedir. Ancak ahsen olmayan davranış/amellerin ortaya çıkartacağı sonuçlar; ameli işleyenin ve bundan etkilenenler açısından hayırlı, yapıcı ve hukuklarına uygun olmayabilir. Yani ameli ahsen olmayanların; kendi hayatlarının inşa olmasından, tatmine ulaşmasından, varlık gayesini gerçekleştirmesinden, karar ve davranışları ile etkilediği bütün unsurların haklarını çiğnemediklerinden emin oldukları bir hayat yaşadıkları söylenemez. 

Kendilerinin ve diğer bütün varlıkların hukuklarına riayet etmek sorumluluğunu, bilinçli bir irade ile üstlenerek hayatlarını yaşamak isteyenleri ayırt eden faktör; ahsen-u amel işlemektir. Bu bir tercih değil, hayatın yaratılış nedenidir. 

Mülk Suresi 2 “O, hanginizin ahsen-u amel işleyeceğini sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır. ”

Ahsen-u amel işlememek, hayatın varlık nedenine aykırı davranmaktır; büyük bir cürümdür; sorumsuzluk, bilinçsizlik, aymazlıktır. 

Hayatı gelişine yaşayıp, arada güzellikler yaptığı zannıyla işledikleri ile teselli bulmak; böyle bir hayat tarzının da erdemli ya da idare eder biçimde olabileceğine inandırılmış olmak telafisi mümkün olamayabilecek riskler taşımaktadır.

Kendini Müslüman olarak ifade edip; hayatı, fıtratın hükümleri ve perspektifi ile okuyup anlamadan; çevreden gelen bilgi ve haberlere göre anlamlandırıp sorunlarını, ihtiyaçlarını, hedeflerini bu çerçevede belirleyerek, akletmeyip, tetkik etmeyip, çaba göstermeyip; ikna edilip, inandırıldığı hayat biçimleri, kurulmuş sistemler, yapılandırılmış kültürler içerisinde, tesirsiz, itirazsız ve talepsiz yaşarken; fıtratın hukukuna karşı işlenmiş cürümlere karşı kılı kıpırdamazken hatta bu yaşam biçiminin ve taraftarlarının gizli-açık taraftarı olmuşken; yeryüzünü ifsad edenlerin değirmenine su taşımanın ötesine geçilemeyeceği fark edilemeyecektir.

Kitaplar okuyup, bunları mütalaa eden toplantılara iştirak etmek; yazmak-çizmek-konuşmak-dinlemek; belirlenmiş sahada muhalif rolünde sloganlar atmak; hakikati, ritüellere, sembollere ve retorike indirgemek mücadelesi vermek; lafazanlık, boş işler, yapmadıklarıyla övünüp, olmadıklarını söylemek; hedefsiz, rastgele, bilinçsiz, etkisiz işler yapmak; faydadan hâli değildir diye yapılan işlerin çoğu; bulunduğu vasatta bende buradayım çabaları göstermek; yediği tekmelere pansuman yapmak ve tekme yiyenlere sargı bezi taşıma yarışına girmek...."Akıllıya" lafın hepsi söylenmez; bunları ameli salih olarak görüp, bilmek; bütüncül anlamda ya da çoğunlukla ahsen-u amel üzere yaşamak anlamına gelmez. 

Ahsen-u amel; hayatın bütün anlarında ve alanlarında; fıtratın hükümleri ve hikmet çerçevesinde karar alıp, davranış sergilemektir. Yani o anda yapılması gereken en doğru, güzel, isabetli işi yapmaktır. Bu bir hayat tercihidir, rekabetidir, mücadelesidir. Bu hayat boyutunda ve gerçek hayat boyutunda sonuçları vardır. Ahsen-u amel ile insan fıtratına uygun bir hayat inşa edilir. 

İndi tariflerle parçalanamaz, çarpıtılamaz, aslından kopartılarak yeniden manalandırılamaz. 

Ahsen-u amelin hakikatine karşı; anlamamak, güç yetirememek, çaresizlik mazeretleri, Allah'ın adaletine dil uzatmaktır. Zira Allah, insanların anlayamayacağı, güç yetiremeyeceği teklifler sunup sonra da onlara zulmetmez. Mesele hayatın hakikatinin peşinde olmamak, fıtri sistematiği öğrenmek mücahedesi yapmamaktır. 

Bu alandaki mazeret oluşturmak çabaları; akletmemek, cesaret göstermemek, mücadele etmemek, niyetlenmemek, talep etmemek, samimiyet arz etmemek, özgürlük arzusuna sahip olmamak, sorumsuzluk, meselesizlik, tembellik, şahsiyet sorunları gibi nedenlerle ortaya çıkan bir durumu tarif eder. 

Özetle; ahsen-u amel, zannımızın ürünü şeyler değil anlarda işlenen amelin; bilinç, irade ve sorumlulukla inşa edilmiş, fıtrat ve hikmete uygun mahiyetidir. Bunu idrak etmek; gereğini yerine getirmek için uygun hal, imkân, yetenek ve özelliklere sahip olmak; hayata bu perspektiften bakıp, yaklaşarak, hayatı inşa etmek ve imha edenlerle mücadele etmek cehdi içerisinde olmak; bu halin gerçekleştirmesi için verdiği ahde ve ahdine sadakat gösterenlere sadık kalmak, samimiyeti ve azmi üzerinde olmak güzel adamlığın vasıflarıdır.

 

 

0 Yorumlar